Caferiyol dergisinde yayınlanan yazıya Reddiye yazısıdır.

biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Caferiyol dergisinde yayınlanan yazıya Reddiye yazısıdır.

Mesaj gönderen biralevi »

CAFERİYOL DERGİSİNDE YAYINLANAN YAZIYA REDDİYE YAZISIDIR.

Caferiyol dergisinin Ekim-2007 tarihli 18.sayısında Erkan Doğan imzalı 'Bektaşi tarikatı ve Ehli Beyt' başlıklı bir yazı yayınlanmıştır.Önce bu yazıyı sonrasında bu yazıya karşı yazmış olduğum Reddiye yazısını sunuyorum.



BEKTAŞİ TARİKATI ve EHL-İ BEYT
Anadolu’da önemli bir yere sahip olan ve bu toprakların nadide değerlerinden olan Bektaşiliğin Piri Muhammed Hacı Bektaş Horasani’dir.Tarihçiler doğum ve ölüm tarihleri açısından tereddüt içinde olsalar da en tutarlı tarih olarak 1271 tarihinde Hakka yürüdüğünü söyleyebiliriz.Tarikatın temel düsturlarını Makalat’tan anladığımız kadarıyla başından beri Hacı Bektaş tarafından konulduğu kanaatindeyiz. Bu tarikat günümüze kadar gelebilmiş birçok irfan ehli aşık, arif yetiştirmiştir. Aşk ve cezbe yoludur

Anadolu’da önemli bir yere sahip olan ve bu toprakların nadide değerlerinden olan Bektaşiliğin Piri Muhammed Hacı Bektaş Horasani’dir.Tarihçiler doğum ve ölüm tarihleri açısından tereddüt içinde olsalar da en tutarlı tarih olarak 1271 tarihinde Hakka yürüdüğünü söyleyebiliriz.Tarikatın temel düsturlarını Makalat’tan anladığımız kadarıyla başından beri Hacı Bektaş tarafından konulduğu kanaatindeyiz. Bu tarikat günümüze kadar gelebilmiş birçok irfan ehli aşık, arif yetiştirmiştir. Aşk ve cezbe yoludur.
Ehl-i Beyt sevgisini kendine şiar edinen bir topluluğun, Ehl-i Beyt bağını çözmeye bu Tarikatı Sünniliğe mal etme gayretleri son dönemde hat safhaya varmıştır. Şimdi bu konuya itiraz teşkil edecek örnekleri sunmadan önce Bektaşi yolundaki “sır” kavramı üzerinde duralım:
Bir Kur’an ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Allah sadece siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı diler.” (1) Tathir ayeti olarak biline bu ayet peygamberin Ehl-i Beyt’i için inmiş ve Ehl-i Beyt’in masum olduğunu ilan etmiştir. Bu ayette Ehl-i Beyt’ten maksadın kim olduğu sorulduğunda bu soruya verilecek cevap Ümmü Seleme (ra) annemizden nakledilen şu hadis olacaktır. Bu ayet Ümmü Seleme’nin evinde nazil olduğunda Peygamber Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Ali’yi çağırdı ve sonra örtüyü onların üzerine çekti ve buyurdu: “Ey Allah’ım bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Öyleyse pisliği onlardan uzak et ve onları temizle.” Ümmü Seleme anlatıyor ki: Ben arz ettim ey Allah’ın nebisi! acaba bende mi onlarlayım? “Hazret buyurdu sen kendi yerindesin, sen hayır üzeresin.” (2) Burada belirtmiş olduğumuz ayet ve hadiste şunları görmekteyiz:
a-Allah Ehl-i Beyt’in konumunu yüceltmiş, onlardan her türlü kiri arıtmayı vaat etmiştir ki onun vadi mutlaktır. Buda Ehl-i Beyt’in din içinde ki merciine, Kur’an’ı ve Peygamber misyonunu anlamak açısından ehemmiyetine yeterli delildir.
b-İkinci olarak velayeti veya vesayeti devam ettirecek kişilerin masum olmaları gerektiğine,
c-Üçüncü olarak nakledilen hadislerde bu ayetin kimler için indiğine ve Ehl-i Beyt’in kimlerden oluştuğuna
d- Ehl-i Beyt’in örtü altına alınması suretiyle, Ehl-i Beyt’in ilminin derin, batıni olduğunu onların ilminin Cenab-ı Hak tarafınfan koruma altında olduğunu göstermektedir.
Yukarıdaki “kisa” olayına mecazen Bektaşi tarikatı örtülü bir tarikattır ve herkes erkana alınmaz; yolun düsturları herkese anlatılmaz. Ehl-i Beyt’e dost olmayana bu manevi ilimler söylenmez. Kısaca biz buna takiyye diyebiliriz. Bakınız bu konuda Şeyh Baba Mehmed Süreyya’nın ifadeleri dikkat çekicidir: “Bektaşilik değil, Bektaşi olmak örtülüdür. Örtülü olan yönde kisayı canlandırmaktır. Hz. Hünkar iş bu yüce tarikatı “kisa” sırrı üzerine kurduklarından tabiatıyla tarikatımız örtülüdür.”diyerek sır olarak ortaya atılan esas mevzunun yukarıda verdiğim ayet ve hadis olduğunu bir kez daha vurgulanmıştır.Devamında ise müritliğe alınmayla ilgili şu pasajı anlatır: “mürit ile mürşit arasında geçen tarikata kabul esnasında müridin dizleri mürşidin dizlerine temas ederek oturur daha sonra her ikisinin başı siyah bir örtü işle örtülür. İşte bu siyah örtü kisâ altındakilere de ehli kisâ denir.” (3) Aslında Tarikat-ı Aliyyei Bektaşiye İmamlar’ın İmametini tasdik etmek ve onların masumiyetine inanmak suretiyle desturunu Hz.Ahmed-i Muhtar’dan alır. Bu sebeple tarikatın bu yönü ulu orta ortaya konmamış fakat “tevella-teberra” yoluyla müminlere ulaşmıştır.Yol olarak Caferiliği benimseyen Bektaşilikle ilgili Sünnilik yakıştırmaları yerinde değildir. Ki öyle olsaydı top yekün bir saldırıya uğramazdı. Ancak şunu kabul etmeliyiz ki bu yol üzerinde çok müdahaleler olmuş, bir çok şer projeler üretilmiştir. Şimdi biz Bektaşilik ile koparılmaya çalışılan Caferi-Ehl-i Beyt okulu arasındaki bağı takdirlerinize sunalım:
“Seyyit Ahmet Rıfat Efendi kitabında telkin ve beyat kısmında mürit adayına şöyle sorulur; Allah Muhammed Ali Oniki İmama hanedan-ı Ehl-i Beyt’e iman ve ikrar ettin mi? Kurtulmuşlar tarikatından olup Caferi Sadık içtihadı üzere hak bilip batıl dediğimize aynen inandın mı? (4)
Son dönem Bektaşi dedebabalarından Bedri Noyan “Bektaşilik-Alevilik Nedir” adlı çalışmasında her ne kadar eleştirilecek bir takım tutumları olsa da Bektaşiliğin Caferi yönünün itirafı açısından şu tespitleri dikkate değerdir: “Mezhep bir dinin öğrenilmesi anlaşılması için ortaya atılmış fikirler ve o dinin kemale ulaştırması için nasıl hareket edileceği yolları, yapılacak iş,amel tarafıdır. Bir mezhebe bağlı olanlar bir dini adab erkan içinde olurlarsa buna tarikat demek icab etmez. Alevilik ve Bektaşilik böylece kuru kuruya bir tarikat değil Caferi mezhebinin dini adab ve erkanı ile amel eden İslamiyettir.(5)
Burada dedebaba ünvanıyla Bedri Noyan iki şeyi itiraf etmektedir: Birincisi ve en önemlisi Bektaşiliği ve Aleviliği ayrı bağımsız bir din veya mezhep olarak görmemesi ikincisi ise bu yolun bağlı olduğu mezhebin Caferilik olduğunun ilanıdır. Ayrıca yine aynı çalışmasında müridin tarikata alınması esnasında mürşidin abdest alması ve hacet namazı kılması,ezan ve kamet okunması Caferi Mezhebi usulüncedir.(6)Kitabın ilgili kısmını aynen veriyorum:
Kamet Bölümü:
Mürşit postundan kalkarak Horasan postuna varır. Kıbleye karşı durur ve şöylece kaamet getirir.(Allah-u ekber’’ dört defa “-eşhedü en la ilah-e illah “iki defa” ve eşhed-ü ennemuhammed-en resullah” iki defa” ve eşhed-ü enne ali-yyün veli-yyullah ”iki defa” hayy-i al-el-felah “iki defa” hayy-i ala hayr-ül-amel” iki defa” kad kaemet-is-sa-lat-e ”iki defa” Allah-ü ekber ”iki defa” Allah-ü ekber ”iki defa” lailahe-illallah”birdefa”söyler.
Niyet Bölümü:
Mürşit kametten sonra şöylece niyet eder (b-ism-i şah,Allah’….neveyt-ü en usalliy-el-hacet-e rıza-en lillah-i-li-vücubibi kurbet-ten ilallah-i teala ve imtisal-en li-emrihi) Allah rızası için ,onun buyruğuna uymak üzere ve ona yakıyn olmak üzere hacet namazına niyet ettim-türkçesi-niyet edip
Kılınış Bölümü:
Allahu ekber diyerek ellerinin parmaklarını birbirlerine bitişik tutarak başparmaklarına kulaklarının yumuşak memelerine değdirecek kadar kaldırır. Avuçları kıbleye doğrudur. Sonra iki elleri yanına salıverilmiş olduğu halde” sübhaneke, euzu besmele,” fatiha ve euzu besmele ile zammı sure okur. Bunları okuyunca yine ellerini kulaklarına götürerek “Allahu ekber”diyerek rukua varır {yani: her Allahu ekber dediğinde ellerini kulaklarına kaldırıp yine yanına bırakacak ve her okuduğunda yüksek sesle okuyacak) rükuda üç defa subhane rabb-iyel-azim dedikten sonra Allahu ekber der ve semi allahu limen hamiden, rabbena lekelhamd. Vel hamd-ülilla-i rabbil alemin diyerek dik durur,yani kıyam eder. Rukuda göz iki ayak arasına bakar. İkinci rekatta yine ellerini kulaklarına kaldırıp Allahu ekber dedikten sonra yanlarına sarkıtıp euzu besmele, fatiha ve zammı sure okur. Allahu ekber deyip rukua varmadan önce ellerini dua durumundanda kaldırıp şu kunut duasını okur: “Bismillahirahmanirrahim la ilah illallahül-helim-ül-kerim. la ilah-e illah-ül-alliyyül-azim.sübhan Allah-ü rabb-üs-semavat-üs-seba ve rabb-ül-arzeyn-üs-seba ve ma fevkahünne ve ma beynehünne ve ma tahtehünne.”ve hüve rabb-ül arş-ül-azim (tebe suresi, son ayet,yüce arşın sahibi odur.) rabbena-gfirlena ve erhemna ve afina vafü anna fid dünya v-el ahitreti rabbil alemin. Bunları okumaya kudreti yetmezse allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali muhammed demesi yeterlidir. -başka bir kunut duasıda şöyledir: “allahümme-e inna nestinük-e ve nestağfigürik-e ve nestehdike ve nümin-ü bike ve netub-ü ileyke ve netevekkel-ü aleyke ve nusni alayk-el-hayr-eyefeurük-e. Allahü ümm iyyake nabüd ve leke nusalli ve nescüdü ve ileyke nesa ve nahfidü nercü rahmeteke ve nahşa azabeke in azabeke bil küffari mülhak un.mürşid bu duayı okuduktan sonra ellerini yüzüne sürüp,allahu ekber deyip rukua varır…doğrulur ve yine allahu ekber deyip ellerini kulaklarına değdirip evvelki gibi iki defa secdeye varır,ikinci secdeden sonra tahiyyata oturur-ettahiyyat-ü lillahi ves-salavat-i vettayyibati.ezselamü aleyke eyyühenne biyyü ve vasiyyü.ve rahmetullahi ve berakatüh.esselamü alayna ve ala ibadis -salihiyne eşhedü enne la ilahe illallahü vahdehü la şerike leh.ve eşhedü enne muhammeden abdülhü ve resuluhu ve eşhedü enne emirül müminin aliyyün veliyyullah ve vasiyyi resulullah imamena bil hakk ilhasan vel hüseyn-allhümme salli ve sellim ve zid ve barik ve terhamala muhammedin ve ali muhammed-inefdal-ü ma salleytü ve sellemtü ve barektü ve terhamtü ala ibrahime ve ala ali ibrahime inneke hamidün mecid.-allahım muhammede salat ve selam olsun.ona ve onun soyuna rahmetini artık kıl.onları mübarek kıl. İbrahimi ve onun soyunu mübarek kıldığın gibi. Şüphe yok ki sen hamidsin. Öğülmeye değersin. Mecidsin . Şan ve şeref ıssısın. Eğer bunu okumaya kudreti yetmezse allahümme salli ve sellimala seyyidina muhammedin ve ala ali muhammed,diye. Bu tahiyattan sonra kıbleye karşı ima ile selam verirken şunu okur:esselamü aleyke ya eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh.esselamü aleyke ya eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berakatüh.. Esselamü aleyküm eyyüh en nübüvveti ve ya eyyühel melaike til mukarribin ve ya evliyaullahi taala aleyhim ecmain.ima ile sağ tarafına selam verirken şunu okur: Esselamü aleyna ve ala ibadullah is salihin .ayni şekilde sol tarafına selam verirken şunu okur:esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve beraketüh bu selamdam sonra oturduğu yerde şu dua okunur ey Ehl-i Beyt! Allah sizin üzerinizden her türlü kirliliği yoketmek, sizi tertemiz yapmak ister.” Ahzap 33
Allah’ım ! Sıfatların celalin izzeti ve ulu adın , yalvaçlarının temizliği ve ermişlerinin nuru, şehidlerin dökülen kanı için bilgimizi artır, rızkımızı bereketli kıl ,ateşten kurtuluş ile cennete giriş nasib eyle. Dünyada sağlık ve öbür dünyada yüce elçinin yardımını esirgeme . Allah’ım , Hüseyn’in ve onun dedesinin ve babası ve anası ve kardeşi soyu hakkı için bizi bütün dert ve tasalardan ırak tut. Sen ki merhametlilerin en merhametlisisin, sen ki yardım edicilerin en hayırlısısın . Allah’ım iyi işlerimiz az, isteklerimiz çoktur. Sen bilen ve gerçeği görensin sen zararları gidericisin ve sen merhametlililerin en merhametlisisin . Allah’ım, dinin hücceti o beş kişi ve cebrail hürmetine isteklerimizi yerine getir ve bizden dünya ve ukbada razı ol. Ey efendimiz, ey dayanağımız amin… Senin elçilerine selam ve sen evrenlerin Allah’ına hamdolsun . Allah ve fatiha süresinin sırrı hürmetine deyip yüksek sesle fatiha süresini okuyup secdeye varır. Secde iken -elhamdülillah eşşükrü lillah rabbena ve takabbel minna bi hakkı muhammedin ve haydaren. hü dost-Türkçesi: “Allah’ım, sana hamdolsun. Allah’ım sana şükürler olsun. Muhammed ve ali hakkıyiçün kabul eyle. Hü dost
Yine aynı çalışmasında merhum Bedri Noyan Caferilik hakkında şunu belirtmektedir. “Bugün Caferilik denilen mezhep zaten Hz. Muhammed ve O’nu sevenlerin ve ondan sonraki diğer gerçek imamların izledikleri tavsiye ettikleri mezheptir.(7)
Hacı Bektaş Velinin tarikat silsilesi de birkaç farklı kanalla nakledilse de ya Maruf el Kerhi yoluyla ya da Muhammed eslem-i Tusi yoluyla İmam Ali Rıza’(as) çıkmaktadır.Ona ait olduğu herkesçe kabul edilen eseri Makalat’la ilgili bir iki noktaya değinmek gerek. Bugün bu eserin aslı elimizde mevcut değildir. İki kopya nüsha vardır. Biri Hatipoğluna ait diğeri Molla Sadettine aittir. Hemen hemen bir çok çalışmaya Molla Sadettin (said Emre) nüshası konu olmuştur. Hemen şunu belirtelim ki şayet bu eser, Hacı Bektaşın elinden çıkmış bir eser olmasa dahi onun talebesini ürünü de yol hakkında temel bilgiyi verir. Bu eserde bazılarının Sünnilik iddialarına destek veren bir takım veriler görünse de manzaranın iddia edildiği gibi olmadığını sizlere aktaralım.
Şimdi ilk üç halifeye yönelik övgüler bir Sünni müderris olan eseri Türkçeye çeviren Molla Sadettine ait olmaması içten bile değildir. Ya da o günün şartları altında takiye ürünü olmadığını kim iddia edebilir ki? İkinci nokta şeriatın kapısında bildirilen makamlarından biri olarak “Ehl-i Sünnet vel cemaat” ibaresinin kullanılmasına yönelik itirazlar. Şimdi aklı başında her Alevi-Şia Ehli sünnettir dikkat edin Sünni değildir. Sünnet ve cemaat ehlidir.Gerçekten sağ duyulu Alevi dedelerince hatta büyük Ehl-i Beyt alimlerince asıl Ehli Sünnetin Şia olduğu dile getirilmektedir. Kaldı ki böyle bir misyonu mezheplerini sapkın olarak kabul eden bir gruba karşı üstlenmek büyük bir cesarettir.Üçüncü ve önemli bir hususta sahabe hakkında kötü söz söylemenin, hakaret etmenin amelleri boşa çıkaracağına dair yapılan uyarıdır. Burada şunu görüyoruz ki hünkarın hitap ettiği topluluk bu açıdan dikkatsiz davranan tabiri caizse fanatik Alevi taraftarıdır. Oysa burada men edilen sahabeyi eleştirmek değil sahabeye hakaret etmektir. Kaldı ki hiçbir mümine yakışmayacak bir tavır olur. Peki bu sayılanların dışında Sünnilik iddiası taşıyacak hangi unsur vardır? Yok. Ama Makalat’ta dikkat edilmesi gerek şu husus vardır ayet ve hadislerin dışında Hz. Pirin sadece Hz. Ali ve Caferi Sadıktan nakil vermesi dikkate değer olmalıdır. Bunun yanında tasavvufta geri planda bırakılan akla önem verilmesi Caferilikteki dinin kaynaklarında ki Kur’an, Sünnet, icma ve akıl hususuyla örtüşmektedir. Kaldı ki tamamen sade bir içeriğe sahip olan eserinde müritlere uymaları gereken disiplini sunan bir kişinin mezhep imamlarından bahsetmemiş olması ters bir durum olsa gerek. Ama Pir dört Sünni imamın mezhebinden hiç bahsetmemiştir.
Buna karşın işlediği konular bakımından Hacı Bektaş Veli anlayışına ters düşmeyen ve ona ait olduğu kabul edilen (bu hususa itiraz edilse dahi kitabın yazılış tarihi Hacı Bektaş döneminde yakındır o döneme ilişkin bilgi verdiği bir gerçektir) Fevaid adlı eserden 59. öğüt anlatılırken “İmamül Masumdan nakledilir ki” (9) ibaresinin olması İmamların Masum olduğuna dair inancın varlığını bizlere gösterir. Yine aynı eserin 37. öğüdünde İmam Muhammed Bakır ve İmam Caferi Sadık’la Enes Bin Malik arasında geçen “rıza ve teslimiyet” makamlarına ilişkin açıklama yer alır.(10) Oysaki Sünni itikadınca İmamların sahabeden üstünlüğü söz konusu olamaz. Ayrıca velayetnamede “Hz. Pir kendini tanıtırken meşrebim Muhammed Ali’dendir nasibimde Allah’tandır diyor.(11)
Dönemin şartları doğrultusunda özelikle Anadolu’da Osmanlı Devletinin ilk yıllarında Alevi Türkmen dervişlere müsamaha gösterilirdi. Bu daha çok Türk toplumunun milli karakterini yansıtan bir tabloydu.Ve bu tabloda Horasan erenlerinin Ehl-i Beyte olan meyli büyük ölçüde önem arzeder. Daha sonraki dönemlerde bir takım mezhepsel çekişmeler sonucu bu erenler ya rafizilikle suçlanmış ya da Sünni camianın bir mensubu olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Bunun en bariz örneği “SARI SALTUK’dur. Cem Sultan için Ebul Hayr Rumi’ye yazdırılan Saltukname’de Sarı Saltuk bir numaralı Rafızi-Şii düşmanı gösterilmiştir. Saltuknameden şu iki pasajı nakledelim: “Bu mezahibi Erbaa kim sünnetü cemaat mezhebidir akvası Hanefiye mezhebidür hem mukaddem muazzamdır. İtifak-ı amme böyledir kim Maliki Hanbal ikisi Şafiye tabi oldular İmam Şafii dahi, Ebu Hanifeye tabi olmuştur.” Ve bu kitapta Saru Saltuk işini gücünü bırakır nerede Şii ve Nusayri varsa kılıçtan geçirir. Ama şu pasaj dahi kanaatimce kitapta çelişkiler olduğunu ortaya koymaya yeter: “Aşura-ı eyledi on birinci gün itdi on ikinci gün karalar giyüb üçgün matemi Hüseyin iderdi. Andan azm-ı meşhedi Ali idüb gelüb Meşhede türbe-i İmam Ali ziyaret etdi. Andan Kerbelaya varub İmam Hüseyini ziyaret etdi.”(12)
Saltuknamede çizilen Saru Saltık tipine karşın Kanuni döneminde yaşayan Ebu Suud Efendinin fetvasına göre Saru Saltuk bir keşiş, bir kafirdir.
Kanuni Sultan Süleyman, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’den Sarı Saltuk hakkında bir fetva vermesini şu suretle istemiştir: «Sinde sindeşim, halde haldaşım, ahiret karındaşım eimme-i selef bu meselede ne buyururlar ki; Saru Saltuk dedikleri şahıs evliyaullah mıdır, beyan buyurulup musap oluna.» Şeyhülislâm bu soruya «Riyazet ile kadid olmuş bir keşişdir.» cevabını vermiştir
Evet, Saru Saltuk bir Alevi-Bektaşi yoluna mensup seyyit bir zattır.Ve ömrünün büyük bir kısmını dini tebliğ etmek gayesiyle geçirmiştir. Ebu Suud zihniyeti Saru Saltuğun insanlar nezdindeki duruşunu görmüş bir Alevi olan bu şahsa tahammül gösterememiştir. Bir kere buraya kadar söylenenler tarihi verilere aykırıdır.Ve yine koyu bir Sünni muharremde matem tutup İmamları ziyaret etmesi akla mantığı zorlayan hususlardır. Biz bu Saru Saltuk örneğini çarpıtmalara Alevi ruh ve neşe’sini taşıyan ve toplumun kabullendiği karizmatik şahsiyetleri Sünni gösterme çabasına örnek olsun diye takdirlerinize sunuyoruz.
Bektaşi kaynakları arasında geçen bir başka eserde, Bektaşi İlmihali isimli eserdir. “Bektaşi İlmihali” eserden ilgili bilgileri kitaptan bölümler vererek açıklayalım: “Bu kitap iki kısımdan oluşmaktadır: Baştan yetmiş sekiz yaprağı evrad (dualar) ve ezkar (zikirler) ve bundan sonrası âdeta bir ilmihalden ibaret olduğundan risaleye bunu isim olarak seçtim. Kitabın adı yoksa da, seksen dördüncü yaprağın arka sayfasında yazarının “Mehmed Seyfeddin ibn Zülfikârî DervişAli” olduğubelirtilmektedir.(13)
Yetmiş üç ve yetmiş dördüncü yapraklarda İmam Ca’fer-i Sâdık ve “Mezheb-i Şîa üzere” erkek, kadın ve buluğa ermemiş masumların cenazelerinde okunacak dualar vardır. Sonra üç sayfalık bir telkin gelir. Bunda dikkate değer olan şey, on iki imamın isimlerinin zikrolunmasıdır. Yetmiş yedinci ve sekizinci yapraklar, abdest ve namazın Arapça niyetlerini içerir. Daha bir iki duadan sonra sekseninci yaprakta abdest tarif olunuyor. Burada “beşinci şart olarak, abdest suyu ile ayaklarını topuklara kadar mesh eylemek gerektir.” deniliyor. “Sabah vakti, fecrin ilk doğuşundan güneşin tam doğuşuna bir saat kalana kadar, öğle vakti, güneşin ortaya gelmesinden güneşin batışına bir saat miktarı, ikindi vakti, güneşin orta yerden ayrılıp batışına değindir. Akşam vakti, güneşin batışındaki ilk kırmızılık kaybolup gece yarısına bir saat kalana kadar, yatsı vakti, batıştan gece yarısına kadardır.”
“Rukuda, “Subhane rabbiyelazim ve bihamdihi” diye en az bir kere veyahut üç kere (daha fazla söylenmek istenirse tek olacak şekilde daha fazla söylenebilir) söylenir. Ondan sonra “Allahü ekber” deyip doğrularak semiallahü limen hamideh, el-hamdülillahi rabbi’l-âlemîn, Allahü ekber deyip secdeye varır...” İkinci rekatte Fatiha ve zamm-ı sureden sonra: “Allahü ekber” deyip dua eder gibi ellerini kaldırıp bu kunut okunur: “ Lâ ilâhe Allahü’l-Hakîmü’l-Kerîm, lâ ilâhe illellahü’l-aliyyi’l-azîm, subhane rabbi’s-semâvâtı’s-seb’a ve rabbi’l-arzi’s-seb’a ve mâ fevkahunne ve mâ beynehunne ve mâ tahtehunne ve mâ fihinne ve rabbi’l-arşi’l-azîm. Rabbenağfir lenâ verhamnâ ve âfinâ vağfu anna fi’d-dünya ve’l-âhira velhamdülillahi rabbi’l-âlemîn.” deyip rukua varır. Eğer kudreti yetmez ise, yalnız “Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed” demesi yeterlidir. Daha sonra “Allahü ekber deyip rukua varır.” Böylece diğer rekatler de tarif ediliyor.
Bütün bu hususların yanında ismini ve nefeslerini buraya aktarmamızın mümkün olamayacağı kadar Ehl-i Beyte bağlılığı ifade eden şair, ozan, derviş sayabiliriz. Zaten bu bağın en büyük delili de nefeslerdir, düvazı İmamlardır… “iki denizi salmış birbirlerine kavuşurlar.
Aralarında bir engel var birbirlerine geçip karışmıyorlar.”(14)
Salat ve selam insanların en hayırlısı, Habibullah Hz. Muhammed Mustafa efendimize ve ona veli ve vasi olan Hanedan-ı Ehl-i Beyte olsun.Ve yine selam O’nun ahlakını meslek edinen başta Hacı Bektaş Veli ve cümle erenlere olsun..

1-Ahzab süresi 33. ayet
2- Tirmizi c5 sy 327-328 (ayrıca Ahmet Bin Hanbel,Müslim de hadis kitaplarında bu hadisi nakletmişlerdir)
3-Tarikat-ı Aliye-i Bektaşiye,Mehmed Süreyya,sy-24
4-Tarihi Boyunca Bektaşilik,Y.Nuri Öztürk sy-217-218
5-Bektaşilik Alevilik Nedir?,B.Noyan sy-68
6-a.g.e sy-288
7-a.g.e sy-68
8-Tarikat-ı Aliye-i Bektaşiye,sy-65
9-Fevaid,Çev.Baki Öz,sy-54
10-Fevaid,sy-45
11-Hünkar Hacı Bektaş Veli,M.Seroğlu Velayetname Böl.sy-23
12-Saltuknamede Rafizi Düşmanlığı,Helga Anotshofer
13-Bektaşi İLMİHALİ,Necip Asım
14-Rahman Süresi-19-20 ayetler

Erkan DOĞAN
erkandogan25@hotmail.com
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Mesaj gönderen biralevi »

(Caferiyol dergisinin Ekim-2007 tarihli sayısında yayınlanan ‘Bektaşi tarikatı ve Ehli Beyt ‘başlıklı yazıya reddiye yazısıdır.)


HACI BEKTAŞ VE BEKTAŞİLİK HAKKINDA REDDİYE.

Caferiyol dergisi editörleri mademki son yıllarda popüler bir konuda böylesi iddialı bir başlıkla konuya el atmış o halde karşı yazıyı da okuyucularına duyurmak zorundadır.Bu anlamda bu reddiye yazısını kaleme alıyor taktiri bu ve benzer konulardaki her türlü dezenfarmasyon içinde halen düşünebilen akıl sahiplerine bırakıyorum.
Analitik düşünce tarzı tüm bilgileri birbirine çarpıştırma esasına dayanır.Bu işlem yapıldığında tabiri caizse bir tür doğal seleksiyon dedikleri olay meydana gelir zayıflar,yalanlar yanlışlar gider sağlamlar kalır.Doğru bilgi geldiğinde yanlış yada yalan bilginin ayakta kalması mümkün değildir.Bu nedenle ‘Hak gelince batıl yok olur’ kuralı vardır ve sünnetullahtır.Somutu kesinlikle kişiselleştirmeksizin,pozitif eleştiri çerçevesinde
ve iyiniyetle karşı eleştiri yazımı sunuyorum:
1-Yazar ‘

Kod: Tümünü seç

Bektaşiliğin piri Muhammed Hacı Bektaş Horasani’dir’
diye başlıyor.BU yanlış bilgidir.Zira ;

a-)Hacı Bektaştan bahseden ilk eski eserler’Makalat,Vilayetname,Tiryakül Muhibbin,vakfiye belgeleri,el yazmaları,şerhi besmele,tarih kaynakları,varaklar,fütüvvetnameler,erkannameler vs,vs’onun ismini Horasanlı Bektaş,Hacı Bektaş,Seyyit Bektaş, Horasanlı Sultan Bektaş olarak sunmuşlardır.Yani ondan bahseden orijinal hiçbir kaynak onun ismini ‘Muhammed’olarak sunmuyor.Bu sunum onun Türkçe kökenli Bektaş ismiyle seyyit olamayacağı endişesiyle ! sonradan Osmanlının son döneminde Şeyh baba Mehmed Süreyya tarafından uydurulmuştur.Aksi olsaydı bunca ilk kaynak onun ismini memnuniyetle ! Muhammet Bektaş olarak yazardı.
b-)Ayrıca Aşıkpaşa ve yine benzer ilk dönem kaynaklarında kardeşinin adının ‘Menteş yada Mintaş’olduğu bildiriliyor.İsim bilim ve ses uyum bakımından Bektaş ve Menteş isimlerinin birbirine uyumlu Türkçe köklerden üretilmiş olduğu apaçık gözüküyor.Yine bu ailenin Türk göçer ailelerinden olduğu da bugün tüm araştırmacılar tarafından kabul ediliyor.O halde hiçbir yazılı ilk kaynak yokken Bektaşı ‘Muhammet’ ilavesiyle sunmanın yada biri lakabı diğeri ismi diye tahrifat yapmanın bilimsel değer ve ciddiyeti yoktur. Yine kardeş menteşten hiçbir kaynak seyyit menteş olarak bahsetmiyor,neden? Eğer bektaş seyit ise öz kardeşi ,ses uyumlu kardeşi menteşinde seyyit olması gerekmez mi? Umarım kimsenin aklına ‘babaları ayrıydı’ türünden dayanaksız bir vesvese gelmez.
c-)Yine aynı şekilde Seyitliği de adına yazdırılan Vilayetnameden sonra çıkmış bir durumdur.Bu konu çok detaylı olduğu için Neden Seyyit olamayacağı konusundaki kanıtları buraya yazmıyorum,ama ilgilenenler ‘alevisesi.com’sitemizde bunları irdeleyebilirler.Yine konuyu özel olarak incelemiş,çelişkileri ortaya koymuş olan değerli araştırmacı Rahmetli A.Gölpınarlı ‘Vilayetname çevirisi ‘şerhine Hacı Bektaşın seyitliğinin ‘Dönemin geleneklerinin zorlamasından kaynaklanan’ uydurmalar ‘olduğunu yazmıştır.Pek çok çağdaş araştırmacıda aynı fikirdedir.

2-Yazar ‘

Kod: Tümünü seç

Tarikatın temel düsturlarının Makalattan anladığımız kadarıyla başından beri Hacı Bektaş tarafından konulduğu kanaatindeyiz
’diyor.
a-) Bir konuda sağlıklı bir kanaat belirtmek için o konuyla ilgili tüm eserlerin okunması gerekir.Bektaşi tarikatı zamanla birbiriyle ilgisiz pek çok aşamalardan,değişimlerden geçerek günümüze gelmiştir.Dolayısıyla bugün içinde Batınilik,Hurufilik,yesevilik,nakşilik,tasavufculuk,haydarilik,kalenderilik,ismaililik,Şamanlık,masonluk,sebatayistlik,milliyetçilik,Sünnilik,Şiilik hatta son dönemlerde sosyal demokratlık,sosyalistlik dahi bulunan bir tarikatı makalata indirgeyerek temel düsturlarının hacı bektaş tarafından konulduğunu söyleyebilmek ne derece doğrudur düşünmek gerekir.

b-) Ayrıca makalat 15.yüzyıl ortalarında yazılmış olup Hacı bektaş 1270-71 lerde vefat etmiştir.O halde aradan geçen bunca süre içinde hacı bektaşın düsturlarının hiçbir yerde yazılı nüshası olmadığı halde hiçbir değişime uğramadan makalatın içine girmiş olma ihtimali nedir kim bilebilir ?
c-)Yine Makalatta aktarılan 4 kapı 40 makam anlayışı hacı bektaştan önce Ahmet Yesevi tarafından sistematize edilmiş olup ona ait olduğu iddia edilen Fakirname de yer almakta,divanı Hikmette de esintileri görülmektedir..O halde temel düsturu koyan ilk kişiden söz edecek isek Yeseviyi söylemeliyiz yada bunlar yeseviye ait değil diyor isek divanı hikmet yada Fakrnameyi yazan kişiyi öne çıkarmalıyız.Yani her halükarda Bektaşi tarikatının düsturları denilen ve makalatta konu edilen 4 kapı 40 makamın temel belirleyicisi Hacı Bektaş değildir.Yani yazı girişinin ilk prağrafın da böyle gerçek dışı yorumlar okuyunca gerisine gerek yok bile denilebilir ama ne yazık ki bu tür kafa karışıklıklarını önlemek için sonuna kadar karşı eleştiriyi yada reddiye yazımızı sürdürmek zorundayız.
3-

Kod: Tümünü seç

Yazar tarikatı Sünniliğe mal etme çabalarının hat safhaya vardığı şikayetinden ,serzenişinden sonra Bektaşi yolundaki ‘sır’ kavramı üzerinde duralım diyor ve buradan tathir ayetine,Kisa olayına geçiyor ve buradaki sırrın aslında İmamet konusundaki sır olduğunu belirterek bunun açılımını da  Mehmet Süreyya babadan ve Ahmet Rıfat efendiden yaptığı alıntılarla yapıyor.
a-)Bizim Çorumda sıkça kullanılan bir teşbih vardır’Leb demeden leblebiyi anladı’denir.
Leb en çok leblebiyi çağrıştırıyor zira ilk üç harfi bunu gerektiriyor.Ama kimse leb denildiğinde kavun yada karpuzu aklına getirmiyor.Bektaşiliğin 1826 olaylarıyla Osmanlıdan uzaklaşıp,sebatayistlerin eline geçmesinden sonraki süreçte daha sıkça kullanılan SIR kelimesinden hareket eden yazarımızın tathir ayetine,kisa olayına nasıl ulaşabildiğini anlamak mümkün değil.
Ayrıca bu sır kelimesi madem bu kadar önemlidir neden bu kelime divanı hikmet,makalat,şerhi besmele,fakrname, vilayetname isimli eserlerde açıklanmıyor ? merak ediyorum.
Osmanlının son dönemlerindeki Ahmet Rıfat efendi ve Mehmed Süreyya ya kadar kelimenin gerçek anlamının açıklanmamış olması size tuhaf gelmiyor mu?
Sır kelimesinin Kisa ayetine işaret ettiğini Mehmed Süreyyadan önceki Bektaşiler neden bilmiyor?

Yazar sır kelimesinden tathir ayetine ve kisa olayına ATLAYIŞINI kendiside garipsemiş olacak ki sırrın apaçık ortaya konmayışını TAKİYYE olarak açıklıyor.OYSA Hacı Bektaşın yaşadığı dönem anadolusunda yani 1200-1270 li yıllarda Anadolu yeni yeni Müslüman kitlelerle tanışıyor, Müslümanlaşma süreci yeni başlıyordu ve henüz dinsel çizgi belirginleşmemişti,yani kimse kimseyi Sünnilik ,Şiilik yada Hanefilik,şafilik yada Caferilikle suçlayacak ! durumda ve de bilgide değildi,göçerler yaşam kavgası,derebeyler toprak kaygısı içindelerdi.Dönemin kavgaları,isyanları ekonomik temelliydi.Okul ,eğitim belli büyük kentler dışında zaten yoktu. Sünnileştirme iradesi yoktu,Şiiliğe karşı çıkış yoktu,Anadolu toprakları İslamla yeni tanışıyordu.
Fıkıh ayrıntılarını eğitim görmüş parmakla sayılacak kişiler dışında kimse bilmiyordu.
Yani o tarihlerde anadoluda birisi çıkıp Müslümanlara tathir ayetini yada kisa olayını anlatsa bırakın karşı koymayı taktir bile edilirdi.Yazar anadolunun o tarihlerdeki durumuyla emevi,abbasi topraklarındaki durumunu ne yazık ki birbirine karıştırıyor.
Yani ortada sır mır yok,bahsedilmeyen olgular bilinmeyenden yada kabul edilmeyişten kaynaklanan olgulardır.Bu nedenle SIR kelimesinden hareketle makalatta,şerhi besmelede,vilayetnamede,fakrnamede,divanı hikmette tathir ayetini yada benzer imametle ilgili ayetleri bulamıyoruz.Takiye yapıldığı için değil.Ayrıca takiyenin bu kadar ucuzlatılmasını da endişe verici bulduğumu söylemeliyim,takiye ucuzlarsa hak,batıl,doğru yanlış hep birbirine karışır.Takiye iki ucu keskin bıçak gibidir .Ehli Beyt dostları takiyenin bu yanını da ciddiye almalıdır.


Yazar bu noktada sır kelimesinden tathir ayetine geçişini Şeyh Baba Mehmet Süreyya ile desteklemeye çalışıyor.Yazara göre bu sır denilen şeyi Osmanlının son döneminde Mehmet Süreyya açıklıyor.Oysa Münci baba diye de bilinen bu Bektaşi şeyhi ‘Tarikatı Aliye-i Bektaşiyye’isimli eserinde şunları söylüyor:
Ehli sünnet imamlarının hepsi Hz.Alinin üstünlüğünü ikrar eden kimselerdir ve ehli beyt imamlarından feyz almışlar onların öğrencileri olmakla övünmüşlerdir.(İmam azam,malik,şafi,hanbelin ehli beyte bağlılığını anlatıyor ve )Şu halde Ehli sünnet ve şiayı aslında birbirinden ayırmak mümkün olmaz,her kim ehli sünnettir,ister istemez Ali’nin taraftarıdır,her kim Ali ye bağlıdır,ister istemez Ehli sünnettir…Bektaşilerin Kuran ile sünnetten başka amel edip değer verdikleri hiçbir kitap yoktur…..Bektaşiler Cenabı Allahın şanı büyük Kuranında Bakara suresinin2,3,4,5.ayetlerinde niteliklerini sayıp tanıttığı EHLİ SÜNNET,inanmış ve Allahı bir tanıyan kimselerdir
….

Yazar kardeşimiz işte bu sözleri söyleyen Mehmet Süreyyanın sırrı açıkladığına inanıyor,dahası sırdan tathir ayetine kisa olayına geçip Bektaşiliği Şiilik gibi algılıyor.Oysa konuyu biraz bilen herkes bu sözleri söyleyenin Sünni olduğunu bilir,bugünde hem de en resmi ağızlar aynı sözleri söylemiyorlar mı?Aliyi sevmek Alevilikse aleviyiz demiyorlar mı?Bizde Ehli beyti seviyoruz demiyorlar mı?Bu sözler size nurcu önderleri de hatırlatmıyor mu? Bu tip sözler gerçeklerden kaçıştır ve çokça kullanılır,anadolu da Bektaşi Mehmet Süreyya bu tarza katkı sağlamıştır.Sözleri bile tek başına anladığı Bektaşiliğin Sünni anlayış olduğuna kanıttır.

Hatta Mehmed Süreyya :Bektaşiliği bu çerçevede anlattıktan sonra :
-Efendim bütün Bektaşiler böylemidir? Sorusuna:
-..Münafıklar bu hesabın içinde değildir.Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın? Diye de çıkışıyor.
Yine Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin Ehli sünnetin gözlerinin nuru olduğunu söylüyor ve :
Bektaşi yolunda nakşi yolunun Halidi kolu gibi maresim ihvan önünde olur…”
diyor.
Yazarımız makalesinde bunları söyleyen kişiyi Bektaşiliğin Ehli Beytciliğine kanıt olarak sunuyor.
b-)Ayrıca anadoludaki Sünni tasavvufta yada tarikatlarda Ehli beyt ismi sevgisi yok mu sanıyorsunuz?
Anadoluda ki Bütün Sünni tarikatlarda Ehli Beytin ismi ve sevgisi bolca geçer.Anadolu tarihindeki hiçbir Sünni tarikat yada lideri Ehli beyte dil uzatmamıştır ve hep sevdiğini saydığını ifade etmiştir,sorun onların ilminden uzak oluşlarıdır.

Aynı İbni Hacerin meşhur eserinde Ehli beyte yönelik ayet ve hadisleri aktarıp İşte biz o yoldayız demesi gibi.Bu nedenle Ehli beytin adının geçmesi ölçü değildir ayrıca Sünni tarikatların önemli bir bölümü (Bektaşi,Rufai,Kadiri vs)Sünni sistemde Tarikatı Aleviyye diye bilinirler,tarikat kurucularının Hz.Alinin soyundan olduğuna inanılır,bu yanlış tabi ama öyle inanıyorlar.O yüzden Bektaşiler de Ehli Beyt ismi sevgisi saygısı gördüm onlar şiidir yada caferidir gibi bir mantık yürütülemez.
Hatta anadolunun Sünnileşmesinin keskinleştiği yavuz döneminin sonrasına kadarki Sünni tarikatlarda muharrem aylarında ağıtlar yakılırdı,matemler tutulurdu,o niyetle oruçlar tutulur aşlar pişirilir dağıtılırdı, Anadolu ;Ehli Beyti diğer yerleşim bölgelerine göre hep kendinden saymış benimsemiştir. Ancak Fatih,Bayezid ve yavuz dönemlerinde başlayan keskin dönüşüm yüzyıllar sonra cumhuriyet döneminde pekişmiş diyanetle birlikte devletin rengini almış ve Ehli beyte ait tüm unsurlar arka plana atılmıştır,çünkü tarikatların işlevi azalmış,diyanetin bakışı hakim olmaya başlamıştır.Bu nedenle Osmanlı dönemi Sünni tarikatlardaki sözlerde hakim olan Ehli Beyt sevgisi tarikatın rengini belirme açısından tek başına ölçü olarak ele alınamaz,yine şia ile Sünniliğin birçokta ortak inanç noktası vardır ki bu noktalarda da dikkate alınması gereken pek çok ORTAK unsur vardır.
c-)Yazar aynı yazıda Seyit Ahmet Rifat efendi isimli şahsın eserinden alınan ikrar alma-verme törenlerinden bir kesiti Caferilik kanıtı olarak sunuyor.Ancak yazarın Ahmet rifat efendinin kitabını tümüyle dikkatle okumadığı anlaşılıyor.Yazar okuma gereği duymuyor ama Ahmet rifat efendinin bahsi geçen ‘Risalei Miratül Mekasıd’ yani Gerçek Bektaşilik kitabında oda kendisini ehli sünnetin bir parçası olarak görüyor.
Hatta Mehmed Süreyyanın ‘Miratül Mekasıdı’ taklit ettiğini yada esin kaynağı olarak aldığını dahi söyleyebiliyoruz.

Bakın A.Rıfat isimli Bektaşi eserinde neler yazıyor:
Ehli bid’at şunlardır ki haşa şeyhayn’e (Ebu Bekir-Ömer) taan ve bugz ederler. Eş’ari ve ona tabi olanlar bu gibi ehli bid’atin reyini ibtal edip kitap ve sünnet i resulullahın zahiri ne mana üzere var ve cemaat i sahabe ne hal üzere cari iseler onu ispat ettiklerinden ehli sünnet vel cemaat diye isimlendirildiler..” (sh:14)
dedikten sonra 4 halifeyi! Saygıyla anıyor.
Şimdi Ahmet Rifatın tavrı ,kimliği bu kadar açık ve net iken,onun Bektaşi anlayışının temeli bu kadar belliyken onun eserindeki üç beş cümleyi naklederek Bektaşiliğin Ehli Beyt yolu olduğunu söylemek doğrumudur?
Daha açık olması için birkaç örnek daha veriyorum:

Fırakı Naciye hakkında peygamber buyurduki:Benim ve ashabımın takip ettiği yol kurtuluş yoludur…Fırkayı naciyeden kasıt Ehli sünnet velcemaattir…Ey talibi tarikat 4 mezhep imamlarının mezheplerine Ehli sünnet velcemaat denir.Fırkayı Naciye budur,sofuların mezhebi de budur,bunları taklit etmeyen kurtulamaz,bu yollar Allahın yollarıdır(sh:99 vd)diyor ;
demekle de kalmıyor,ateşteki fırkaları sayarken imamiye ve şiiyeyide sayıyor.

Bir başka sayfada(sh:207)benzer cümlelerle tekrarlıyor:
Dört kapı kırk makam
Kapı dörttür, makam kırk, erkan onyedi, menzil üçyüzaltmışaltı, velayet tabakası on ki, velayet dairesi yedi, velayet bölüğü dörttür. Mezhep dört, Millet bir, Fırka yetmişüç olup bunun bir gürüuhu fırkai naciyedir.Yetmişikisi fırkai nardır.
Şu ziikrolunan dört kapıdan birinci kapu Şeriat,İkinci kapı tarikat,
Üçüncü kapı marifet,Dördüncü kapı hakikattır.”
4 kapıyı şöyle taktim ediyor:
Cenab ı SIDDIKIN neş’esinde MARİFET,FARUKU AZAMIN neş’esinde ŞERİAT ,OSMANIN neş’esinde TARİKAT Ve Şir i Yezdan ALİYYEL MURTAZANIN neş’esinde sırr ı velayet ve HAKİKAT galib idi.”(18.sayfa)
Siz hiçbir Ehli Beyt aliminden böyle bir tasnif okudunuz mu?
4 kapı ,40 makama Sünni tasavvuf ilkelerine ilk olarak Yeseviye ait olduğu söylenen Fakrnamede,sonrada Hacı Bektaşa ait olduğu söylenen Makalatta rastlıyoruz,ama hiçbir 12 imam kaynağında böyle bir tasnif göremiyoruz.Buna rağmen 4 kapı 40 makam tekerlemesine saplanacakmıyız?


Ayrıca A.Rıfat eserinde ‘Gerçek Bektaşiyeyi Ebu Bekir sıddıka da bağlıyor’(sh:43)

4 halifeyi ayrı ayrı överek klasik Sünni bakışını sergiliyor.Ehli sünnetten ne kast ettiğini açık açık söylüyor,bunun 4 hak mezhep imamlarına bağlananların yolu olduğunu söylüyor,daha nasıl söylesin?
Durum böyleyken gerek Mehmet Süreyya gerekse Ahmet Rıfat gibi Bektaşilerin eserlerinde kullandıkları birkaç kelimeye bakarak hüküm vermek doğrumudur? Bu kişiler kendilerini Bektaşi,Bektaşiliği de 4 hak! mezhebin bir parçası olarak Ehli sünnet vel cemaat diye tanımladıkları halde aksine yapılan yorumların değeri var mıdır?

Bu eserlerde yazılı birkaç cümleyi Caferlik lehine kullanırsak,diğer bütün cümleleri ne yapacağız?Sözgelimi Bektaşi olduğunu söyleyip ,4 mezhebin yolu ehli sünnet vel-cemaattir diye açık açık yazıp,Bektaşi erkanını anlatan ve imamiye ve şii lik ateştedir,sapmıştır diye yazan bu tür yazarları Caferi;tarikatlarını da Ehli Beyte bağlı! sayabilir miyiz?Bu bilim midir?
Durum bu kadar açıkken onların ehli sünnetten kasıtları aslında Ehli Beyt yoludur yada Şiiliktir diyebilir miyiz? Biraz insaf!

3-Yazar “

Kod: Tümünü seç

Bektaşilik ile ilgili Sünnilik yakıştırmaları yerinde değildir.Ki öyle olsaydı top yekün bir saldırıya uğramazdı
”diyerek yine çarpıtıyor,
a-)Çünkü 1826 olaylarına kadar Bektaşilik hiçbir teorik,dini saldırıya uğramamış,Osmanlı dini ulemasınca eleştirilmemiştir,dahası övülmüş,desteklenmiştir.
Yine Kanuni döneminde iç ayaklanma olarak gördüğümüz temelde ekonomik kökenli ve içerisinde herkesin karıştığı ve bazı Bektaşi dervişlerinin de karıştığı ve cumhuriyet döneminde Kalender çelebi ayaklanması diye aktarılan ayaklanmayı saymaz isek,Bektaşilik yavuz,kanuni dönemlerinde bile 1826 yılına kadar en küçük fiziki baskıya dahi uğramamıştır.
Zaten kalender çelebiye mal edilen ve içerisinde Sünnilerin çoğunlukta bulunduğu bu ayaklanmada Osmanlının Bektaşiliğe bağlı yeniçeri ordusu tarafından bastırılan bir iç çatışmadır.Bu yüzden Cemalettin çelebi ‘Müdafasında’Kalender çelebinin ayaklanmaya katıldığı bilgisini yalanlar,hatta Ahmet Rifat onun için Şehit ifadesini bile kullanır,yani Osmanlıyla savaşan birisi olsaydı Osmanlı yazarları ona şehit dermiydi?Post kavgasında ölen ama adı isyana karıştırılan bu çelebinin bu olayını aslına uygun yorumlarsak 1826 yılına kadar Bektaşiler en ufak bir fiziki saldırıya bile uğramamışlardır.
Hatta 1826 Vakayi Hayriye diye bilinen ve yeniçeriliğin kaldırılması öncesinde toplanan Sünni tarikat öncüleri fetva verirlerken :
“Yeniçeri ve Bektaşilerin çoğunun şeraite uymayan davranışlar içinde olduğundan dolayı suçlarlarken “Katiyetle hacı bektaşa sözümüz yoktur”diyecek kadar onu kendilerinden kabul ediyorlardı.

Yani yazar Osmanlının son yüz yılında Bektaşilerin bozulma sürecine karşı yapılan eleştiri ve saldırıları genele yayarak olayı bilerek veya bilmeyerek kendi zemininden çıkarıyor.

Osmanlının son dönemlerinde özellikle 1826 vakayi Hayriye döneminden sonra Bektaşilik çok yoğun bir şekilde tartışılmıştır,kimi Sünniler Bektaşiliğe sahip çıkarken kimileri eleştirmiş,kimileride karşılıklı eleştiri yazıları yazmışlardır.Söz gelimi Harputlu ishak hoca “Kaşif ul esrar”isimli eseriyle Bektaşiliğin Hurufilik yanına eleştiri yazınca buna Ahmet rifat Miratül mekasıd ile ,Mehmet ali Hilmi dedebabada bir reddiye ile cevaplar yazmıştır.Ahmet rıfkının “Bektaşi sırrı “ile çıktığı meydana en son Bektaşilerin en ulusu sayılan Cemalettin çelebi Müdafaa isimli eseriyle kendisini ve başında bulunduğu tarikatı savunmuştur.
Tüm bu tartışma yada atışmalarda temel sorun Bektaşi tarikatının bir zemine oturması konusunda oluyor,herkes tarikatın bir yerinen tutarak tarikatı bir yerlere çekiyor çünkü ilerleyen her süreçte tarikatın içine her türlü unsur girdiği için herkesin tezini kanıtlayabileceği bir şeyler bulması mümkün oluyor.
Son sözü 1915 li yıllarda Cemalettin efendi ‘Müdafa” isimli eserinde söylüyor,özetle ne diyor ?:
“Şah İsmail şiidir sapıktır ….. Geçmişte ve şu anda var olan çelebiler,sünni mezhebe ve topluluğa,Hz.Pir efendimizin gittiği doğru yola bağlanmış ve onu izlemişlerdir’ diyor.
Tabi yazarımız türünden kişiler yine Takiyye diye yorumlayabilirler! ama bu gerçekleri hasır altı etmeye yetmiyor.


Bektaşi tarikatı içerisine giren safevi etkisindeki alevi kitlelerin yada halk ozanlarının taşıdığı Caferi,Ehli beyt,12 imam unsurlarıyla yeni bir dönüşümden geçerken törenlere de bu unsurlar doğal olarak yansıyor,kendisini 12 imam dostu gören kişiler tarikata kabul edilirlerken tabi ki 12 imam isimleri Caferilik öne çıkacaktı aksi taktirde o kitleyi içine nüfuz edebilir miydi?bu pragmatik bir tavırdı,sahteydi içi boştu ve tüm bunlar 1826 lardan sonra olmuştur zira bu tarihten sonra Osmanlıdan uzaklaşan Bektaşilik sebatayistlerin eline geçmiş onlarda bu tür basit çarpıtma ve söylevlerle kitle kazanma çabasına girmişler,yaşam alanı genişletmek istemişlerdi ama sundukları Caferiliğin içi boştu,boşaltmışlardı ve bunu da zaten alt yapısı varolan Batıniliği kullanarak yapıyorlardı ve zaten buraya gelen ve kendisini alevi kabul eden kitlede bilgisizdi,mektepsizdi,alimsizdi ve bu çelişkileri fark edecek durumda değildi,bugün bile öyle değil mi?Diyanet Alevilik Sünnilik aynıdır,her alevi sünnidir her Sünni alevidir derken aynı oyunu oynamıyor mu?
Mecellede bir kural var:’Sıkışırsa genişler’deniyor.
Kendisine 12 imamları bayrak yapan insanları içine alan bu tarikat büyükleri doğaldır ki dönüşüm geçirecektir,kavramlara yeni kavramlar eklenecektir,şaman dedesi seyit olacak,semah oyunu ibadet halini alacak,12 imamlar 12 hizmet olarak kendini ifade edecek ve son süreçte masonların sebatayistlerinde kendi mühürlerini vurmasıyla her şey iç içe girecektir.Artık el,bel,dil yetmemekte,eş,iş,aş ta eklenmektedir.Artık günümüz Bektaşiliği bir kültürel sentezdir,dinler sentezidir,çorbadır.İçinde her arayan aradığına yönelik her şeyi bulabilir çünkü artık Bektaşilik kendi tasavvufi sünni orjininden de kopmuştur.Bu nedenle Osmanlı din adamları tarikatın tarikatı aliye olduğunu ehli sünnet tarikatı olduğunu savunurken düvezi imamlara bakan hasluck Bektaşiliği Şiilik zannetmiş,bir diğeri Hurufilik bir başkası Batınilik olarak görmüştür.Hatta son yıllardaki katkıları göz önüne alırsak tarikatı bin sene sonra inceleyenlerin bir kısmı Bektaşi tarikatını sosyal demokrat yada sosyalist bir devrimci halk hareketi olarak yada ateist olarak dahi algılayabilecektir.

b-)Yazarın 32.dereceden mason ve sebatiyast olan son Bektaşi halife dedebabası Bedri noyanı tezlerine kanıt sunması ise tam anlamıyla dehşet! vericidir.Son röportajlarında “Peygamberin namaz kıldığını gören varmıymış?Sonradan uydurulmuştur namaz ” (Sabah gazetesi ,haftanın sohbeti,26.1.1997) diyebilecek kadar şaşırmış bu kişi ‘sıkışırsa genişler’ kuralı gereği Bektaşilerin ayinlerinde yaptıkları bazı dualarının Caferilikteki dualara benzetmesini ,ek yapmasını kanıt gösteriyor ve gerçekliği olmayan duaları uydurulduğuna bakmaksızın aynen aktarıyor.
Ayrıntıları atlıyor o dualar sırasında mürşitler postan posta atlıyorlar,duruştan duruşa şekil değiştiriyorlar ve tüm bunları ibadet kastıyla yapıyorlar.Yazar bedri noyanın yazdıklarını Caferiliğin ilanı olarak sunuyor.Noyanın ve izleyicilerinin sebatayist yöntemlerle kitleye nüfuz etme planını göremiyor.Bu postların Caferilikte değeri var mı? Sorusunu sormuyor.
Bazı cümleleri alıyor,bazılarını almıyor,görmüyor yada saklıyor.
Oysa bedri noyan kendisinden sonra çarpıtılmış birçok eklemelerle “Bütün yönleriyle Alevilik Bektaşilik diye basılan 7.ciltlik eserinde :
…..
”14 masumların imamların şehit edilen küçük çocukları olduğunu,12 imam,hz.Fatıma ve peygamberin 14 masum kabul edilmesinin hata olduğunu yazıyor(7.cilt,sh:113)bu mu Caferilik ?
….Biz Caferiliği irandaki gibi uygulamayız,iran bize dost olmamıştır,iran islamiyete zarar verici hareketleri her zaman benimsemiştir.Türk şiası asla iranın etkisinde kalmamıştır ve kalmayacaktır(sh:156)
…Bektaşiler ve aleviler Şamanlığı İslamlık içerisinde yaşatmışlardır(sh:157)
….İslamlıkta cami’de yoktur,peygamber zamanında mescidi nebevi denilen ufak bir oda vardı.(sh:319) bu mu Caferilik?
….Bektaşi için ibadet bu değildir(namazı kastediyor)Onlar işin bu gösterişinden sonra birde gerçek ibadetin sadece yatıp kalkmak gibi resmi tarafında da değillerdi.Bu namazın gizli kılınması sebepleri arasında şunu da saymalıdır;(sh:319)
derken;
Yazarımız bu noktada Bedri noyanın ikrar töreninde,mürşidin namaz kılması erkanı sırasında Caferi mezhebine göre nasıl kılındığını alıntı yapıyor.Peki Caferilikte ikrar namazı var mı? Namaz gizli mi kılınıyor? Siz hiç toplu namaz kılan Bektaşi gördünüz mü? Yada 1945 li yıllarda yazılan “Bektaşiliğin içyüzü”öncesi caferi fıkhına göre namaz yada abdestten bahseden Bektaşi eseri gördünüz mü? Binlerce yıl anadolunun göbeğinde hüküm süren Bektaşi tarikatı ve bunun binlerce dedesi babası nerede kime bu abdesti ve namazı öğrettiler böyle bir yazılı eseri bilen duyan var mı? Bunun basit bir manevra olduğunu ve bunun başını sebatayistlerin çektiği anlaşılmıyor mu?
Hadi bazılarının dediği gibi yazılı eserleri yakılmış!! Olsun,peki insanların yüzyıllarca uyguladığı pratikte mi yakıldı? Eser yakılsa bile pratik edebiyatın her safhasında iz bırakmaz mı?
Siz Bektaşi edebiyatında abdest,yada namazın Caferi fıkhına göre tarifini hiç gördünüz mü? Böyle bir halk pratiği gördünüz mü?
Tüm bunlar açıkça ortadayken Bektaşilik Ehli Beyt yoludur nasıl dersiniz? Bu hak ile batılı birbirine karıştırmaktan başka ne işe yarar?


Son Bektaşi Halife dedebabası Noyan:….
Ramazan orucu tutulmaz diye bir kural yoktur.İsteyen tutar(sh:322)
…Bektaşilikte bir sır yoktur,her noktası güneşler gibi apaydınlık apaçık bir yoldur.(sh:326)
…Bütün tarikatların yol zinciri başı Hasan basriye dayanır,onun yolu ile habibi acemi,davud tai,marüf kerhi,cüneydi bağdadi zinciri ile devam eder.(sh:336)diyorken.
Yazar bu kişilerin islami durumlarını,yerlerini yada imamete bakışlarını biliyor mu ? merak ediyorum.
Noyan devamla :

Bektaşiliğin bir tarikat değil bir din olduğunu,Türkün gerçek islamiyeti olduğunu söylemek isterim…Bektaşilik dininde niyaz erkan dua ve ibadet türkçedir(sh:686)
derken niyeti ve kastı açıktır.
O böyle derken Arapça duayı tavsiye ettiğini nasıl söyleyebiliriz?Bunun sonradan yapılan ekleme olduğu yada Sünni Bektaşilikten kalma gelenek olduğu açık değil mi?
Ayrıca Osmanlının son döneminde mason ve sebatayist ittihatçılar Bektaşilik ve Alevilik kelimeleri birleştirerek olayı Türk-İslam sentezi içeriğinde sunmak istediler,Bektaşiliğin Türkçülük lehine dönüşümü bu yıllarda başlar ve aynı kadrolar Türkiye cumhuriyetinin kurulması aşamasında ulus devlet projesine çok ciddi katkılar sağlamışlardır.
Aslında bedri noyan hakkında sayfalarca yazılabilir,onun esneklik kabiliyetini , camiyi,namazı inkar edişini,içki konusundaki görüşünü,kuranı kendi kafasına göre tefsir edişini,alevi düşmanları yavuz selimi,kanuniyi Bektaşi kabul edişini,islam şeriatına sofuluk diye şekil diye karşı çıkıp binlerce şekli Bektaşi töreni diye sunuşunu ,Caferilikten bahsederken 12 imamların fıkhından uzak durmak için kaç türlü renge girdikleri ayrı ayrı ele alınabilir,ama yazarımız hiçbir uygulaması olmayan pratiği olmayan sadece görüntüyü kurtarmak için yazılan ikrar törenlerinde okunduğu söylenen dua ve kılındığı söylenen namazı kanıt diye sunmasını bilimsel ve ciddi bulmadığımı söylemeliyim.Bunların pratiği yoktur,bu adamların gizli dahi olsa böyle abdest alıp namaz kıldıklarını bilen duyan gören yoktur.
Tüm bunlar 1945 ten sonra M.tevfik oytan isimli sır! bir şahsın Bektaşiliğin içyüzü adlı eserinden sonra Bektaşi söylevlerine girmiştir.
Vurguluyorum ki; Türkçe duayı bütün benliğiyle savunan Bedri noyan bu duaları Arapça aktarıyor ,çünkü sadece aktarıyor,pratiği yok.Cumhuriyet öncesinde hiçbir kaynakta bunlar yer almıyor.Bektaşiliğe herkes bir şeyler sokuyor,bugün Bektaşilik aşure çorbasıdır.İçinde kim neyi ararsa bulabiliyor.
Ayrıca yazarımız aktardığı dualara biraz daha titizce baksaydı yada kullanılan kelime ve cümlelerin anlamını Caferi bir alime danışsaydı ;

….Kaamette post sahibinin ‘Heyye ele-l selah’ demeyi unuttuğunu,
….Kılınış bölümünde okunan ‘sübhaneke’ yi Caferilerin değil Sünnilerin okuduğunu,
…Caferi fıkhında rükuda Rabbena lekelhamd.Velhamd-ülilla-i rabbil alemin diyerek kıyama durmanın olmadığını,
…Caferilikte 2.rekat öncesi ellerin kulaklara kaldırılıp Allahu Ekber denilmediğini,
…Yine salavatta söylenen salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali Muhammedin’eklerinin Sünnilere ait olduğunu,
öğrenebilirdi.Yine tahiyata oturup okunduğu söylenen bölümün ve yine selamda okunan bölümün Sünnilere ait olduğuna yönelik birçok bilgi edinebilirdi.
Bu örneklerin yeterli olduğu ve anlayanların anladığını düşüncesiyle bu noktaya daha fazla değinmiyorum.


4- Yazarımız Hacı Bektaşın Sünni olmadığını makalattan yola çıkarak kanıtlamaya çalışıyor ve makalattaki 4 halife övgüsüne rastlayınca ne yapıyor? Bunu kitabı türkçeye çeviren Sünni molla sadettin yapmış olmalı diyor,sonra takiyyede olabilir deyip geçiyor.sünneti cemaat kelimesinin kullanıldığı bölümde ise zaten her alevi-şia ehli sünnettir dedikten sonra dikkat edin Sünni değildir ibaresini koyma gereği duyuyor.Hz.Aliden tasavvufcuların en çok kullandığı hadisi aktarmasını övgüyle verirken,imametten hiç bahsedilmeyişini,ehli beyt kelimesinin hiç geçmemesini görmezden geliyor.Belki yine takiye yaptığını düşünüyordur.Peki şeriatın ilk makamı sayılan imanın altı şartını sayarken hayır ve şerrin Allahtan olduğuna inanmak şeklindeki şianın asla kurmayacağı bir cümleyi neden pas geçiyor?
Bu cümlenin de takiyye olduğunu yada aktaranın kattığını söylerse hiç şaşmam,çünkü hiç kıvırmadan makalattan şia alimi çıkarmak mümkün değil.Hele makalatın tasavvufi bir kitap olduğunu unutup ,tasavvufta geri plana bırakılan akla makalatta önem verilmesi Caferilikle örtüşür anlamındaki önermesindeki çelişkiyi bile fark edemiyor.Sünnilerin akla hiç önem vermeden islamı yaşadıklarını sanıyor.
Tasavvufi bir eserden hacı bektaşın şialığını çıkarmaya çalışıyor,aynı tasavvufi kitapta akla ne kadar çok yer verildiğini söyleyip tasavvufta aklın geri planda kaldığını söylüyor.
5-Yazarımızın kitabul fevaid isimli eserden alıntı yapması ve bu eseri hacı bektaşa aitmiş gibi sunması ise daha vahim,bu kitap; içinde güzel sözlerin,atasözlerinin,hadislerin derlendiği kimin derlediği belli olmayan anonim bir eser olduğu halde cumhuriyet döneminde birden bire hiçbir delil ve kaynak olmadan ulusoy efendiler bu kitabın hacı bektaşa ait olduğunu söylediler ve şimdi bu kitaptan seçilen güzel sözler onunmuş gibi kitlelere veriliyor. Bu çarpıtmayı bilgi olarak Körü körüne kabul edecek miyiz? Kaldı ki bu eserde bahsedilen hiçbir söz makalatta yer almıyor? Neden?
Şah kulu ayaklanması bahanesiyle onbinlerce alevi katleden ve sonra Hacı bektaş dergahını kuran ve oraya balım sultanı atayan ve hacı bektaşı kitlelere övmek için keramet sahibi veli ! olarak tanıtmak için akıl almaz uydurmalarla sarayda vilayetnameyi yazdıran Osmanlı sultanı alevi düşmanı 2.Bayezid böyle bir eseri neden bulamadı? diye sormayalım mı?
Bu kitabın hacı bektaşın olamayacağını baha sait,gölpınarlı söyler,fuat köprülü şüpheyle yaklaşır hatta hacı bektaşın kendisinden yıllar önce ölen Ahmet yeseviyle konuşması bile bu eserde vardır ama bu tür çelişkiler kimsenin umurunda değildir,önemli olan insanların görüşlerini desteklemek için cımbızla kanıt seçmeleridir.

6-Sarı saltuk olayına hiç girmiyorum zira bu kişinin Sünni olduğu ,şii olduğu hatta Müslüman olmadığı yönünde bile iddialar var ve mevcut belgelerle bu kişinin çizgisini şahsını ifade etmek şu aşamada mümkün görülmüyor zaten önemlide değil,böyle bir konuya yazılı eseri olmayan hakkında her türlü söylenti bulunan gizemli bir şahsı sokmanın bir anlamı olduğunu sanmıyorum.Ancak yazarımız incelediği kaynaklarda işine gelen bilgiyi doğru kabul edip çelişen bilgileri inkar etme huyunu bu noktada da gösteriyor.Hiçbir yazılı eseri olmayan bu şahsı tezlerine kanıt! Diye sunabiliyor.
7-Yine cumhuriyet döneminde yazılan Bektaşi ilmihalini de kaynak olarak sunması ve bu ilmihaldeki Caferiliğe aykırı onlarca bilgiyi görmezden gelmesi noktasında da polemiğe girmeye gerek görmüyorum.

Bektaşiliğin Caferiliği! safevi propagandalarıyla dillendirilmiş ,tarikata can güvenliği bakımından sığınan Türk-Türkmen unsurlarca taşınmış, 1826 dan sonra pekişmiş,tarikat içerisine giren alevi halk ozanlarının katkısından başka bir şey değildir ve içi boştur,bu nedenle bu çelişkiyi gizlemek için caferiyiz ama Batıni yönüyüz derler,bu yüzden Anadolu alevisiyiz şii değiliz derler yada çok sıkışırlarsa son dönemlerdeki gibi Türk şiisiyiz,İran şiisi değiliz derler.

Konu Hacı Bektaşın ve Bektaşiliğin Aleviliği yada Şiiliğidir ve makale yazarımız cımbızla yada mercekle seçtiği bazı bilgileri sunarak bir sonuca ulaştığını iddia etmektedir,hatta tespitinden o kadar emindir ki yazıyı bir duayla bitirir ve duasında Ehli Beytten sonra kutsadığı ilk isim Hacı Bektaşın bizzat kendisidir.
İmam Sadık’Soru sormak ilmin anahtarıdır’derken bize de her zamanki gibi yol göstermiş oluyor.Soru soruyoruz ve tüm sorulara tutarlı,mantıklı ve birbiriyle çelişmeyen yanıtlar verilmesini isteyerek doğruyu arıyoruz.

Sorular :
1-Sünni Osmanlı saltanatının din adamlarının rafizi,Kızılbaş diye Alevileri dışladığı sabitken,hacı bektaşa hepsinin hürmet,sevgi ve muhabbet göstermelerini nasıl açıklayabiliriz?Kızılbaşlardan nefret edip,Kızılbaş önderini! Sevmek mümkünmüdür?
2-Döneminde Sünniliği en çok savunanlardan harputlu ishak hoca keşfül esrar isimli eserinde Hurufilik bahanesiyle Bektaşilik tarikatını yerden yere vururken,hacı bektaşı neden ayrı tutuyordu?
3-1826 vakayi Hayriye olayı öncesinde toplanan Sünni din adamları yeniçeriliğin kaldırılması fetvasını verirken neden bu süreçten hacı bektaşı ayrı tutuyorlar?Hele Yeniçeri-Bektaşileri ‘dinsiz’ diye yerden yere vuran Sünni tasavvufçu Esad Efendi’Üssi-i Zafer’de Hacı Bektaşa büyük Allah adamı deyip nakşilik yoluyla yeseviye bağlamasının bir anlamı yok mu?
4-İkinci .Bayezid şah kulu ayaklanması bahanesiyle binlerce aleviyi katletmişken ,balım sultana neden hacı bektaş dergahını kurdurdu?Neden hacı bektaşı keramet sahibi bir veli olarak tanıtan vilayetnameyi sarayda yazdırdı?
5- Yavuz selim ve kanuni dönemlerinde binlerce alevi katledilirken güya alevi merkezi ! sayılan Bektaşi dergahına neden kapatılmadı yada hiçbir zarar verilmedi? Dahası bu merkez 1826 yılına kadar neden açık kaldı?
6-Osmanlı yeniçeri ve Bektaşiliğe en çok kızdığı bir dönemde dahi hacı bektaştaki merkezi neden yerle bir etmedi,kapatmadı ?Neden Yeseviliğin diğer kolu olduğuna inanılan nakşilerden yardım istedi?
7-Neden pek çok Osmanlı padişahı hacı bektaş kasabasındaki dergahın tamiri,masrafı,iaşesi ile uğraştı?Alevileri katleden Sünni Osmanlı padişahları bu dergaha neden bir sürü emlak ve arazi vakfettiler ?
8-Eğer hacı bektaş Alevilerin yada Kızılbaşların yada Şiilerin başıysa merkeziyse Neden hiçbir yazılı Osmanlı kaynağında Hacı bektaş için ‘Kızılbaş,rafizi yada şii’kavramları kullanılmıyor?
9-Neden cumhuriyet dönemine kadarki Bektaşi yazarları hep Sünni kökenli?
10-Neden pir sultan ve şah hatayi öncesinde Bektaşi eserlerinde 12 imamların ismi bile geçmiyor?
11-Eğer hacı bektaş kasabası Alevilerin yada Şiilerin merkeziyse tüm süreçteki katliamlarda neden bu merkez tarumar edilmiyor,kapatılmıyor ?Neden bu merkezde katliam yapılmadı?
12-Neden 2.bayezid,yavuz,kanuni,abdülmecid gibi alevi düşmanı Sünni Osmanlı padişahları bazı kaynaklarda Bektaşi olarak kabul ediliyor? Ve hiçbir Sünni tarihçi ve din adamı buna neden karşı çıkmıyor?
13-Sünni Osmanlının en büyük dini otoritesi şeyhülislamlık mertebesine ulaşmış Musa kazım efendi ve Hayri efendinin aynı zamanda Bektaşi olması yada kabul edilmesi tuhaf değil mi?
14-Osmanlının son döneminde iktidar olan ittihatçıların çoğunun Bektaşi olmasını nasıl açıklayacağız?Osmanlının son döneminde saltanatı aleviler yada Caferiler ele geçirdi !! mi diyeceğiz?
15-Osmanlının vurucu ordusu,yeniçerilerin aynı zamanda Bektaşiliğe pirlik anlamında bağlı olmasını ve her alevi katliamında görev yapmasını nasıl açıklarız?
16- Anadoluda Hacı bektaş ve bektaşilikten bahseden ilk eserlerden olan Şakayıkı numaniye isimli eserde Sünni yazar Taşköprülüzade Ahmet neden Bektaşilik ve hacı bektaş övüyor ve Bektaşiliği Nakşibendilikle birlikte aynı ekolden sayıyor ?
17-Ahmet yesevinin Sünni olduğu çok açık olduğu halde araya lokman parende isimli kişi sokularak hacı bektaşın da çizgi olarak yeseviye bağlı kabul edilmesinin sebebi nedir?
18-Anadolu dışında hacı bektaştan bahseden ilk eser olan tiryakül muhibbin isimli eserde hacı bektaş yol silsilesi olarak 1.halife Ebubekire neden bağlanıyor?
19-Anadolu dışındaki dönemin şii tarihi kaynaklarında Bektaşilik neden şii bir çizgi olarak yer almıyor?Neden bu kaynaklarda her yüzyılın şii müçtehitlerini,alimlerini biliyoruz da hacı bektaşın ismi bile geçmiyor?
20-Neden anadoluda sarayda yazdırılan vilayetname öncesinde hacı bektaşı kimse veli ve seyit olarak kabul etmiyor?
21-Neden hacı bektaşın olduğu iddia edilen kaynaklarda (makalat,şerhi besmele)12 imamların ismi sayılmıyor?Ehli beyt kelimesi bile neden hiç kullanılmıyor?
22-Bektaşı ve Bektaşiliği arka plana atıp ön plana 12 imamları çıkarmak amaçlı girişimlerimiz neden belli çevrelerce panikle karşılanıyor?Neden bunu önleme gayreti içinde yapılan cemevlerinin arka planında hep diyanetçi,ilahiyatçı,fettulahçı gruplar çıkıyor?
23-Neden Bektaşilikle Şiilik arasında keskin bir hat oluştu?
24-Yavuz ve kanuni dönemleri katliamları yaşanılmış olmasına rağmen 1826 olaylarında Osmanlının başkenti istanbulda haslucka göre 14,bedri noyana göre 47 bektaşi tekkesi nasıl olurda açıkça varlığını sürdürebildi?
25-yavuz,kanuni ve 1826 olayları sonrasında dahi milli mücadele döneminde başkent İstanbulda nasıl olurda Bektaşi tekkeleri halen ayaktadır?
26-Aleviler,Kızılbaş,rafizi isimleriyle merkezlerden dağlara uzaklara sığınırken Bektaşiler başkentlerde nasıl yaşam olanağı buldular?
27-Osmanlı pir sultanı asarken,hacı bektaşı neden yüceltiyor?

Soruları çoğaltmak detaylara girmek,her dönemin sünni padişah ve din adamlarının görüş ve düşünceleriyle katkılar yapmak ,sorulara fıkıh sorularını dahil etmek mümkün ama şimdilik bu kadarını yeterli görelim ve son soruyu soralım:
Tüm bu sorulara mantıklı,tutarlı cevabını hacı bektaşın Sünni bir kişilik ve Bektaşiliğin Sünni bir tarikat olduğunu kabul ederek mi yoksa alevi yada şii olduğunu kabul ederek mi verebiliyoruz?
Hangi durumda sonuç sırıtmıyor,tüm çelişkiler gideriliyor ?
Yazar gibi kendisini Caferi kabul eden ve imamete inandığını söyleyen kişiler Kuran ve Ehli Beyt emanetlerini neden yetersiz buluyorlar da ,süreci Bektaşiliği ve Bektaşı kurtarma ! çabalarıyla sabote etmeye çalışıyorlar anlayan var mı?
Bunun nedeni 12 imam inancını atalarından kalan kolay bir miras olarak elde etmelerinden kaynaklanan zafiyet mi? Yoksa popülizimin Caferiliğin gelişmesinde işe yarayacağı inancı mı?
Karanlık güçler Bektaşilik türü kültürel sentezlerle kitleleri denetim altına almaya çalışırken Bektaşiliğe sahip çıkarak meşrulaştırmaya çalışmak,bilimsel doğruların aksine ve hatta inadına Caferi bir yön vermeye çalışmak basiretli bir siyaset midir?
Ehli beytin temel çizgisinde hak olun az olun umulur ki çoğalırsınız ilkesi bugün geçersiz midir? Temel hedefi Allah rızasını kazanmak olan Ehli Beyt çizgisinde bu hedef ,halkın çoğunluğunu kazanmak şeklinde değiştirildi de bizim mi haberimiz olmadı?
Tarihte yaşamış Bektaşilerin tümü bir tek EBU ZERR eder mi?Anadolu topraklarında kitleler yönünü arıyor ,Anadolu günümüzde doğum sancıları yaşıyor,müdahale edenlerin bilinci bu süreci etkileyecektir.Çocuğun sadece doğması yetmiyor,sakat doğmaması da gerekiyor.Çünkü çocuğu uzun bir yaşam bekliyor,doğuştaki sakatlığın ona nelere mal olacağını görmek ,bilmek gerekiyor,biralevi aydını olarak göstermeye çalışıyorum.Yepyeni ve sağlıklı bir doğuşun İmamı Zamanın zuhurunu hızlandıracağını düşünüyorum.Süreci bilerek veya bilmeyerek yavaşlatanlarla çatışmaya devam edeceğiz.Anadolu tarihine sunulan en büyük nimet önümüzde ve bunu kolay harcatmayacağız.Ancak beş yüzyılda ,bin yılda bir defa kıyılara gelen Nuhun gemisine binilmesine engel olan tüm faktörlerle didişmemiz devam edecek.
Alevilere söylenen yalanlar-1,Bektaşilik soruşturması kitabımda göstermeye çalıştım.Aslında çok dikkatle incelendiğinde gerçek görülüyor.
Osmanlı padişahı 2.Bayezid,saltanat sürecini belirleyici siyaset uyguluyor.Kutsal kabul edilen tüm kişi ve kurumları yüceltmeyi temel çizgi olarak belirliyor ve SOFU lakabını alıyor.Bu süreçte eli sulucakarahöyükteki dergaha da uzanıyor.Burayı örgütlemesi için Balım sultanı dimetokadan getirtiyor ve hacı bektaş kasabasını saltanat eliyle kurumsallaştırıyor.
Bununla da yetinmiyor resmi tarih yazıcılığını başlatması yanında sarayda Firdevsi tavile,Hacı bektaşı keramet sahibi bir veli olarak tanıtan Velayetnameyi “Menakıbı hünkar hacı bektaş vilayetnamesi”ni yazdırıyor ve tüm anadolunun onu keramet sahibi veli olarak tanımasını sağlıyor.O günün cehaleti velayetnamede aktarılan “Hacı bektaşın güvercin donunda gelip kasabaya yerleşmesi olayını,eline kamçı alıp bir kayaya binerek kayayı at gibi kullanmasını,taşı hıyar gibi kesmesini,erkeğe çocuk doğurtmasını,abdest suyunu içen kadının hamile kalmasını,buğday ve mercimeği taş etmesini,bir avuç unla kırk gün ekmek pişirmesini vs vs” doğal olarakta çözemiyor ve bu sayede hem hacı bektaş hemde 2.Bayezit kitlelerin gözünde VELİ olarak kabul ediliyor.Ayrıca hacı bektaş birkaç isimle seyyit de ilan ediliyor.
Artık saltanat destekli bir tarikat kurumsallaşması ve keramet sahibi ! bir veli vardır.Zaten dini bilinci zayıf olan kitle anlatılarla ve diğer sosyal olaylarla zamanla buraya yöneliyor.Yönelenler yine zamanla buraya kendi inanç,düşünce ve eylemlerini de taşıyorlar.Hurufiler Hurufiliği,Batıniler batınıliği,hiristiyanlar hiristiyanlığı,sebataylar sebatayistliği,masonlar masonlukla ilgili ritüelleri taşıyorlar,istanbuldaki kuvvetli saltanat bağı nedeniylede zaten Sünnilikte en başından beri alt yapıda bulunuyor.En çok yönelenler türk-türkmenler oluyor ve en çok inancı bunlar taşıyorlar.Yavuz ve kanuni katliamlarından sonra anadoluyu terk etmeyen ve safevi etkisinde bulunan kitlelerde buraya yönelince tarikatın içine alevi yada şii unsurlarda katılıyor,anadoluya pir sultan ve şah hatayi öncülüğünde düvezi imam türünü taşıyan halk ozanları bu noktada belirleyici oluyor .İttihatçılarda son dönemde buraya Türk-İslam unsurunu taşıyarak Bektaşi ve alevi kavramlarını birleştiriyorlar,bugün tarikata sosyal demokrat,Atatürkçü laik düşünce tarzı hatta sosyalist devrimci düşüncelerde taşınıyor.Avrupa birliğide uyum sürecini bir yandan da bu tarikat merkezli olarak fonlamaya çalışıyor.Böylece Bektaşilik tarikatı günümüze içerisinde her türlü fikrin olduğu bir kültürel sentez olarak ulaşıyor.Bu nedenle cımbızla kanıt toplayan herkes bir şeyler bulabiliyor.Devlet müdahale etmediği sürece bunun böyle devam edeceği görülüyor,devlet müdahale etmeye çalışıyor,planlar yapılıyor ,taşeronlar aranıyor.Biz İmamı Zamanın zuhurunu beklerken ; Bektaşi tarikatı 2.Bayezidini ve balım sultanını bekliyor……..

Teoman Şahin
alevisesi
Mesajlar: 241
Kayıt: 22 Ara 2006, 16:06
Konum: 12 İmam Yolcusu
İletişim:

KISA BİR REDDİYE ( DEVAMIDA GELECEK)

Mesaj gönderen alevisesi »

KARAPAPAK MURAT yazdı:Esselamu aleykum ve rahmetullah. efendim REDDİYE yazınız oldukça mantıklı ve kaynaklara dayanalırak yapılmış. Yazının asıl sahibi kıymetli üstadım size bir cevap gönderir mi bilemem ama ben kısaca şahsım adına size bir Kısa bir REDDİYE sunacağım:

1- Ulusal ve uluslararası tüm tarihçi,sosyolog,Türkolog,arkeologlar Hacı bektaş veli'nin hakiki isminin Muhammed Bektaş olduğunda ittifak etmekle birlikte, kimi yazarlar bektaşın lakab kimi yazarlar ise isminin Hem muhammed hem bektaş olduğunu belirtirler.

2- 4 kapı 40 makam yolu Ahmed yesevi (k.s) ile başlamış pir-mürşid-rehber ilişkisi çerçevesinde Hacı bektaş'a ilhak etmiştir. bunu sistemleştirip, Ehlibeyt yolu ile müminlere sunan hacıbektaş veli'dir. yani Hz.Pir makamları daha fazla açıklayıp, genişletmiştir. evet bektaşilik günümüze dek değişikliğe ( tahribata ) uğramış hatta öz benliğini yok etme durmuna kadar gelmiştir. ancak birçok araştırmacı kişi bektaşiliği özüne döndürmektedir. Makalatname'nin 15.yyda yazıldığının hiçbir delili yoktur. sadece makalatı Türkçeye çevirenler içine sünniliğide bulaştırmışlardır.

3- SIR sözcüğü sadece bektaşilikte değil Tüm Şİİ-TASAVVUFİ tarikatlarda geçmektedir. ancak sizin şii tarikatlar konusunda bilgisizliğiniz had safhada. Allah,4 kitap,evren,Hz.Muhammed-Ali-Mehdi-evliyalar hep sırr-ı batın aleminin içindedir ve bektaşilik sırrı hakikat bilip bu yolda ilerlemiştir. birçok Bektaşi babası ve postneşinin bu konu hakkında düşüncelerini bulabilirsiniz.

4- Ehli sünnet alimleri Hz.İmam Ali'nin üstünlüğünü 3 halifeden üstün tutacak şekilde bir beyanda bulunmamışlardır. ancak balım sultandan günümüze kadar gelen bektaşiler Hz.Ali'yi sahabenin en üstünü saymışlardır. Bektaşi kılığına giren tefrikacıları lütfen bektaşi diye de göstermeyin. Gerçek sünnet ehli ve cemaat ŞİA'DIR.

5- Sünni tarikatların hepsi ehlibeyti severler ama onların düşmanlarınıda severler. rufai,kadiri,nakşi gibi sünni tarikatlerin şeyhlerinin 3 halifeye övgüleri varken hiçbir bektaşi reisinin yoktur. Hacıbektaş velinin eserlerinde de 3 halifeye övgü yoktur. eserleri türkçeye çevirenler sadece ekleme yapmışlardır.

6- A.rıfat efendi Seyyit Ahmet Rıfat Efendi kitabında telkin ve beyat kısmında mürit adayına şöyle sorulur; Allah Muhammed Ali Oniki İmama hanedan-ı Ehl-i Beyt’e iman ve ikrar ettin mi? Kurtulmuşlar tarikatından olup Caferi Sadık içtihadı üzere hak bilip batıl dediğimize aynen inandın mı? sorusunu sorarken nasıl oluyorda sünnilik propagandası yapabilir

7- A.rıfat efendiye atfedilen sünnilik yazıları uydurmadır aslı astarı yoktur. o halde a.rıfat efendi kendisiyle çelişir.

8- 4 kapı 40 makam erkanının hangi bölümü Sünnilikle bağlıdır? bütünüyle tasavvufi nefsi temizleme yoludur. nefsi temizlemekte sadece sünniliğe has bir durum değildir.

9- Bektaşilik sünni bir tarikatsa;

- neden bektaşi tekkelerinde Hz.Ali, ehlibeyt ve 12 imamın resimleri vardır?
- aleviler üzerinde otorite sahibi olan bektaşiler neden alevileri sünnileştiremedi?
- 1826 yılında nevşehire gelen nakşi şeyhleri nasıl ve neden bektaşi oldular?
10- eğer bektaşiler sünniyse neden caferi fıkhına göre namaz kılıp, ezan okuyorlardı? ( tabi 14.yya kadar sonra ayin-cem uyduruldu)

11- BEKTAŞİ İLMİHALİ adlı kitapta caferi fıkhı varken nasıl oluyorda bektaşiliği sünni gösteriyorsunuz?
12- bedri noyan'ı neye dayanarak mason gösteriyorsunuz? Bu sizin gerçekler karşısındaki iftiranızı gösteriyor.
13- kaygusuz abdal velayetnamesinde abdal musa ve kaygusuz abdalın namaz kılıp, imamların kabirlerini ziyaret etmeleri ve hac ibadetini araştırınız.
14- bir Bektaşi olan şeyh bedrettinin İznik müftüsünün Sünniliği yaymaya karşılık ayda 300 akçe teklifini reddedip Şiiliği ve halkçılığı savunmasına ne diyorsunuz?
BEKTAŞİLİK-CAFERİLİK HAKİKATLARINI SUNMAĞA DEVAM EDECEĞİM
alevisesi
Mesajlar: 241
Kayıt: 22 Ara 2006, 16:06
Konum: 12 İmam Yolcusu
İletişim:

Mesaj gönderen alevisesi »

biralevi yazdı:

Kod: Tümünü seç

Esselamu aleykum ve rahmetullah.


a.s

Kod: Tümünü seç

REDDİYE yazınız oldukça mantıklı ve kaynaklara dayanalırak yapılmış. Yazının asıl sahibi kıymetli üstadım size bir cevap gönderir mi bilemem ama ben kısaca şahsım adına size bir Kısa bir REDDİYE sunacağım: 
Soru sormak mukayese etmek iyidir,bizim istediğimiz budur,bu şekilde gerçekler ortaya çıkar
Aslında yazıda sunduğum sorulara yanıt vererek reddiye yazmanız gerekirdi ama siz onlara yanıt vermeden yeni sorular sormuşsunuz ama yinede sorularınıza yanıt vereceğim.Ama bilmen gerekirki
doğru bilgi geldiğinde inat etmemekte en az soru sormak kadar önemlidir,inat insanı küfre götürür,bu nedenle doğruya doğru demek huy edinilmelidir.

Kod: Tümünü seç

1- Ulusal ve uluslararası tüm tarihçi,sosyolog,Türkolog,arkeologlar Hacı bektaş veli'nin hakiki isminin Muhammed Bektaş olduğunda ittifak etmekle birlikte, kimi yazarlar bektaşın lakab kimi yazarlar ise isminin Hem muhammed hem bektaş olduğunu belirtirler. 

Bu tip tartışmalarda böyle her anlama gelen yuvarlak cümleler kurmak doğru değildir.Biz yazımızda Muhammet ekini Bektaşilik çizgisini Ahmet rıfattan alan ve Osmanlının son döneminde münci baba diye de bilinen şevket süreyyanın getirdiğini söylüyoruz.Bunun olamayacağına kanıtlar sunuyoruz,şimdi senin yapman gereken kanıtları çürütmen ve bu eki münci babadan önce getiren kaynaklar sunmandır,hadi kanıtları çürütmüyorsun bari münci babadan önce bu eki kullanan yazar ve kitap isimlerini sun,bunu sunmadan Türkologlar arkeologlar vs ittifak etti demen polemektir,demogojidir,ucuz reddiyedir.Şevket süreyyadan sonra bu eki kullananların değeri yoktur,ilk kullanan önemlidir ve bende sana Osmanlının son dönemine kadar bu eki kimse neden kullanmadı? VE Şevket Süreyya bunu yaparken neden kaynak veremiyor? Diye soruyorum.
Kimi yazarları,ittifakları boşver kaynak ve yazar isimleri yaz,eğer senin dediğin doğruysa münci babadan önce bunu söyleyen kaynakları da söylemen gerekir…Yeni bir kanıt getiremediğin ve Bunu yapamadığın sürece bu konu bu noktada kapanmak zorundadır.

Kod: Tümünü seç

2- 4 kapı 40 makam yolu Ahmed yesevi (k.s) ile başlamış pir-mürşid-rehber ilişkisi çerçevesinde Hacı bektaş'a ilhak etmiştir. bunu sistemleştirip, Ehlibeyt yolu ile müminlere sunan hacıbektaş veli'dir. yani Hz.Pir makamları daha fazla açıklayıp, genişletmiştir. 
 Makalatname'nin 15.yyda yazıldığının hiçbir delili yoktur. sadece makalatı Türkçeye çevirenler içine sünniliğide bulaştırmışlardır. 
                                 


4 kapı 40 makam tasnifini Ahmet yesevinin başlattığını kabul ediyorsan bu noktada mesele yok,aynı fikirdeyiz demektir.Hadi bektaşın bunu sistemleştirdiğine de şimdilik itiraz etmeyelim ama eserlerinde ehli beytin adını bile anmayan bektaş nasıl olurda bunu müminlere sunmuş kabul edilebilir?Eğer sen müminlerin vasfı yada hali konusunda Ehli beyt imamlarının tasniflerini yetersiz buluyor da yesevinin tasnifine inanıyorsan zaten lafım yok,o zamanda yeseviyi ve bektaşı ehli beyt imamlarının önüne geçirmiş olursun,kendini yakarsın.Bu tasnif yesevinin tasnifi olarak tarihte kalmalıdır,12 imamların müminlerle ilgili tasnifleri öne çekilmelidir,bunu yapmanı öneriyorum.
Tasnifteki güzel ve doğru sözleri tabiki kullanabilirsin ama bütün olarak 12 imamların müminlerin vasfına yönelik sözlerine daha çok değer verip onları öne çıkarmalısın,yoksa 4 kapı 40 makamda ısrar edip bunu temel bilgi olarak sunarsan kendini de sana inananları da helak edersin,yazık edersin.

Kod: Tümünü seç

evet bektaşilik günümüze dek değişikliğe ( tahribata ) uğramış hatta öz benliğini yok etme durumuna kadar gelmiştir.
Bu noktada aynı düşünüyoruz demektir.O hlade günümüzde öz benliğini yitirmiş bir tarikatı kurtarmak yerine direk 12 imamların bilgilerini sunmak daha doğru olmazmı?Biz Bektaşi orjininin Sünni olduğunu biliyoruz ama bir an için senin dediğinin doğru kabul edelim,yani şii orjinli !! olmuş olsun,peki mademki öz benliğini günümüze kadarki süreçte yitirdi,bunu kurtarmak için harcayacağımız enerjiyi,bu noktada anlamsız tıkanmış tartışmaları yapmak yerine ehli beyt imamlarının tüm dünyadaki Şiilerce kullanılan yazılı kaynaklarını (N.Belaga,Kafi,tefsiri mizan vs vs) öne çıkarıp yeni yapılanmayı özün özü üzerine kurmak daha doğru değilmi?
Mademki Bektaşilik çürüdü,özünü kaybetti,yolunu şaşırdı o halde biz işe yeni baştan sağlam temellerle ve asla çürütülemeyecek yazılı kaynaklarla başlasak daha iyi değil mi?
Biz işte bunu yapıyoruz,sen ise hem öz benliğini yok etme durumuna gelmiş diyorsun hem de tüm enerjini bu durumdaki bir yapılanmayı korumak kollamak kurtarmak yeniden yapılandırmak için harcıyorsun,hangimizin teklifi daha doğru?



Kod: Tümünü seç

ancak birçok araştırmacı kişi bektaşiliği özüne döndürmektedir.
Merak ettim,kim bu araştırmacılar ve hangi eserleriyle Bektaşiliği özüne döndürüyorlar,açık bilgi verirsen ona göre yanıt verebilirim.
Ayrıca Bektaşiliği öze döndürmek yerine Hz.Alinin N.Belagasını,ehli beyt imamlarının Kafisini,tefsiri mizanları, numuneleri vs vs binlerce yazılı 12 imam kaynağını tanımak ve tanıtmak daha iyi değilmi?bunları halka öğretseler ya?
Ama bunları yapmayıp illede makalat,4 kapı kırk makam diye inat ve ısrar edildiğinde bu noktada sebatayist ! katkı yani kötüniyet aramak zorundayız.Çünkü aklın yolu bir ve aklı aşan teklifler kötüniyettir.

Kod: Tümünü seç

3- SIR sözcüğü sadece bektaşilikte değil Tüm Şİİ-TASAVVUFİ tarikatlarda geçmektedir.
 ancak sizin şii tarikatlar konusunda bilgisizliğiniz had safhada. Allah,4 kitap,evren,Hz.Muhammed-Ali-Mehdi-evliyalar hep sırr-ı batın aleminin içindedir ve bektaşilik sırrı hakikat bilip bu yolda ilerlemiştir. birçok Bektaşi babası ve postneşinin bu konu hakkında düşüncelerini bulabilirsiniz. 
Bak kardeşim bizler bize açıklanan bilgilerden sorumluyuz,açıklanmayan bilgi yada sırlardan sorumlu değiliz.Ehli beyt yolunun bize apaçık açıklanan helalini,haramını,mekruhunu,müstehabını, mübahını bilmekle sorumluyuz. Ehli beyt imamlarının batına ait bilgileri onlara aittir,bize açıklanmadığı sürece onların sırlarından sorumlu değiliz.Öyle sır gizem türü bilmecelerle değil bize apaçık açıklanan doğrularla ilgileneceğiz.Yoksa sırrı hakikat mırrı marifet diye yolu bulamayız…Doğru yol apaçık önümüzdedir bu Kuran ve ehli beyt yoludur,teori ve pratikleride apaçık bellidir..ben görevimi yapayım sense ne sırrıysa ? sır peşinde koş bakalım mahşerde ne olacak?
Ayrıca Şiilikte tarikat marikatta yoktur,varsa isimlerini bir zahmet söylersen bizde öğrenmiş incelemiş oluruz.Böyle iddialar yerine isim yer kanıt vermen gerekir.Hangi tarkatı şii tarikat kabul ediyorsun?kanıtın nedir?bu tarikatın lideri kimdir? Eseri nedir?yazarsan yanıt verebiliriz.


4

Kod: Tümünü seç

- Ehli sünnet alimleri Hz.İmam Ali'nin üstünlüğünü 3 halifeden üstün tutacak şekilde bir beyanda bulunmamışlardır. 


Evet zaten böyle olduğunu kabul etseler onlarda şii olmuş olurdu değilmi?Aksini söylemiyorum ki,söylediğim ehli sünnetinde (muaviye dönemini saymazsak)
Hz.Aliyi en azından 4.halife olarak kabul ettiği,sevdiğini söylediğidir.

Kod: Tümünü seç

Gerçek sünnet ehli ve cemaat ŞİA'DIR. 
Evet cümle bu şekliyle doğrudur,zaten peygamberimizin gerçek sünnetini biz takip ediyoruz,bizim inancımız budur.Ama bu sözle onların maksadı başkadır.Onlar sözü böyle söylüyor ama muratları batıldır,bu sözle ha Sünni ha şii,ha Hanefi ha Caferi demeye getiriyorlar,Ahmet Rıfat ve Mehmet süreyyanın bakışı çarpıktır,onlar 4 mezhebi hak biliyor ve sünneti cemaatin bu yol olduğunu savunuyorlar,günümüzde bir çoğunun dediği gibi.
Ben sözün sadece kendisini değil pratiğini izliyorum,bunu söyleyen Caferi fıkhına uygun abdest alıyormu?namaz kılıyormu? Vs vs daha doğrusu İmamete inanıyor mu? Buna bakıyorum.Sözlerle demogoji yapmaya gerek yok.





5

Kod: Tümünü seç

- Sünni tarikatların hepsi ehlibeyti severler ama onların düşmanlarını da severler. rufai,kadiri,nakşi gibi sünni tarikatlerin şeyhlerinin 3 halifeye övgüleri varken hiçbir bektaşi reisinin yoktur.
Ahmet Rıfat ve Mehmet süreyyanın övgüleri açık,yazmıştım,onları Bektaşi kabul etmiyormusun?

Kod: Tümünü seç

 Hacıbektaş velinin eserlerinde de 3 halifeye övgü yoktur. eserleri türkçeye çevirenler sadece ekleme yapmışlardır. 
Bektaşın eserlerinde ehli beyt kelimesi ve 12 imam kelimeside yoktur.Ayrıca Hangi eserini kast ediyorsun bilmiyorum ama bak sana makalatın orijinal basmasından bir cümle nakledeyim:
Muhammed baş parmak,Ebu Bekir şehadet parmağı,Ömer orta parmak,Ali serçe parmak gibidir.
Bu basma orijinal nüshayı kültür bakanlığı aynen bastı ve yayınladı,ama sen şimdi buna sonradan katılmış diyeceksin,ne diyebilirim ki?Alışkanlık oldu sebatayist Bektaşiler her sıkıştıklarında o eklemedir,o çıkarmadır ,kitaplarımız yakılmıştır falan diyor.Bu iyi bir huy değildir.

Kod: Tümünü seç

6- A.rıfat efendi Seyyit Ahmet Rıfat Efendi kitabında telkin ve beyat kısmında mürit adayına şöyle sorulur; Allah Muhammed Ali Oniki İmama hanedan-ı Ehl-i Beyt’e iman ve ikrar ettin mi? Kurtulmuşlar tarikatından olup Caferi Sadık içtihadı üzere hak bilip batıl dediğimize aynen inandın mı? sorusunu sorarken nasıl oluyorda sünnilik propagandası yapabilir 
 A.rıfat efendiye atfedilen sünnilik yazıları uydurmadır aslı astarı yoktur. o halde a.rıfat efendi kendisiyle çelişir. 


Burada bir çelişki yok bu tarikatlar(Bektaşi,kadiri,Rufai) kendilerini ehli beyt yolundan kabul ediyorlar,kurucularını seyit kabul ediyorlar.İmam Sadıkın mezhep kurmadığını daha yüce makamda olduğunu ve 4 mezhebin zaten bu çizgide olduğunu kabul ediyorlar.Kitabından yaptığım alıntıları dikkatle okursan böyle olduğunu görürsün,onların kendi yollarını oturttukları çizgi 4 hak mezhep dedikleri çizgidir.Bugün akedemik kariyeri olan sünnilerin hepsi böyledir sünni hanefiyiz derler ehli beyt yolunu asıl onların sünneti asıl kendilerinin yaşattığını söylerler,bizde hz.Alinin yolundayız derler.onlar caferiliğin 4 hak!! mezhep içinde olduğunu savunurlar.hiçbir sünni tarikatı kelime anlam olarak 12 imamlara karşı çıkmaz çıkmamıştır.
8-

Kod: Tümünü seç

4 kapı 40 makam erkanının hangi bölümü Sünnilikle bağlıdır? bütünüyle tasavvufi nefsi temizleme yoludur. nefsi temizlemekte sadece sünniliğe has bir durum değildir. 
Evet tasavvufta geçen birçok kavram şii irfan ilmindede geçer,zaten sadece bu kavramlara bakarak ‘nefsi arındırmak,insanı kamil olmak,takvaya ulaşmak vs vs” kişinin çizgisini bilemeyiz.Sünni ve Şiilerin ortak kullandığı ortak manalandırdığı birçok kelime ve kavram tabiki var,nihayetinde her ikiside islamın bir unsurudur,her şey zıt ve ayrı değil ki.Ortak noktalarda aykırı noktalarda var.4 kapı 40 makamı yesevi ilk sunmuştur ve kendisi sünnidir,yine sünni hocasının ismi bile bellidir zaten eğer ona ait ise divanı hikmetinde fakrnamede ehli beyt yada 12 imam isimleri geçmez,ama sen onuda şii kabul ediyorsan kanıtını bilmek isterim.Biz bugüne kadarki tüm şii müçtehitlerin isimlerini biliyoruz ama bunların içinde ne yesevi nede bektaş ismi hiçbir kaynakta geçmiyor.

Kod: Tümünü seç

9- Bektaşilik sünni bir tarikatsa; 

- neden bektaşi tekkelerinde Hz.Ali, ehlibeyt ve 12 imamın resimleri vardır?
Bu toplumbilimle ilgili yüzyılların süreciyle ilgili bir durum,Yavuz ve kanuni katliamlarından sonraki süreçte canını kurtarmak isteyen alevi unsurlarda Bektaşiliğin içine SIĞINDILAR,girdiklerinde kendi inanç unsurlarına ait figürleride taşıdılar.Ayrıca bu durum Sünni tarikatlara da aykırı değildi zira onlarda o yolda olduklarını iddia ediyorlar,diyanetten sonra işler değişti.
Kimileri katledildi,kimileri kaçtı,kimileride kendilerine en yakın buldukları yerlere sığındı.Bugünde öyle değilmi? Birçok aleviyi çocuklarına iş bulmak yada gelecek temini için akp ye yada mhp ye girdiğini,yada devlet nezdinde güçlü olduğuna inandığı kurumsallaşmalara girdiğini gözlemlemiyormuyuz?bu insani bir durumdur,BU insani bir durumdur 70 li yıllarda kimse keyfinden ailesini bırakıp Avrupa kapılarına gitmedi,açlık hayat kavgasıydı ve gittikleri yere kendi kültürlerini de taşıdılar,olaya bu sosyolojik temelle bakarsan çözersin.Bektaşi tekkelerinde Sünni Hanefi kaynaklarıda var,Hurufi kaynakları da var,Batıni kaynaklarda var,masonik sembollerde var,içine her giren kendinden bir parçayı taşıdı.
Bektaş kasabasındaki çeşmede neden Yahudi simgesi olan sion yıldızının resmi var?
Çünkü dergaha giren birisi kendine ait parçayı oraya nakşetti,olay bunun gibidir.

Kod: Tümünü seç

- aleviler üzerinde otorite sahibi olan bektaşiler neden alevileri sünnileştiremedi?
Sünnileştirme amacıyla kurulan bu tarikat zamanla yabancı unsurlara açıldı.
Sentezler oluştu,Ayrıca o dönemlerde okuma yazma okul gazete dergi yoktu,birçok savaş yapıldı ve bu nedenle diyanetin yaptığı gibi güçlü bir Sünnileştirme olmadı yani Cumhuriyet dönemine göre bu etki zayıftı Sünnileştirme asıl cumhuriyetten sonra tarikatlar kapanıp diyanet kurulduktan sonra daha arttı.Bektaşiler zaten Osmanlı kontrolünden çıktıkları 1826 dan sonra sebatayist etki ile Sünni özünü de kaybettiler.Dönemin yada her dönemin kendi imkanlarıyla bunu değerlendirmelisin.hatta sünniler bile sünniliği cumhuriyet döneminde daha iyi öğrendiler.


Kod: Tümünü seç

-	1826 yılında nevşehire gelen nakşi şeyhleri nasıl ve neden bektaşi oldular? 
- En eski yazılı kaynak şakayıkı numaniye yeseviliğin iki kolu olduğunu birinin nakşilik diğerinin Bektaşilik olduğunu özellikle belirtir,Osmanlıda böyle kabul ediyordu.Bu nedenle bazı dergahları 1826 dan sonra nakşi şeyhlerine teslim ettiler.Zaten istanbulda nakşiler kendilerini Bektaşiliğe çok yakın görüyorlardı.Kimsede bu devir teslime itiraz etmedi,hatta Bektaşi önderleri çelebiler dahil kimse bu devir teslime itiraz etmedi,sonrasında da itiraz etmediler

Kod: Tümünü seç

10- eğer bektaşiler sünniyse neden caferi fıkhına göre namaz kılıp, ezan okuyorlardı? ( tabi 14.yya kadar sonra ayin-cem uyduruldu) 


Mesela 14.yüzyıla kadar ilk olarak hangi Bektaşi önderi Caferi fıkhına göre namaz kılıp ezan okumuş ve bunu hangi kitaba yazmış?söylersen daha kolay yanıt verebilirim.Yani bu bilginin kaynağı dayanağı nedir? Kaynaksız dayanaksız böyle bir cümle kurmaya hakkın yok.

Kod: Tümünü seç

11- BEKTAŞİ İLMİHALİ adlı kitapta caferi fıkhı varken nasıl oluyorda bektaşiliği sünni 
gösteriyorsunuz? 
Cumhuriyet dönemi yazılmış kitapları Bektaşi kaynağı olarak kabul ediyormusun?O kitaplarda Caferiliğe aykırı onlarca bilgi var bunları ne yapacağız?
Yada hangi yazarın yazdığı Bektaşi ilmihalini kanıt olarak sunuyorsun söylersen o kaynaktan sana örnekler veririm.

Kod: Tümünü seç

12- bedri noyan'ı neye dayanarak mason gösteriyorsunuz? Bu sizin gerçekler karşısındaki iftiranızı gösteriyor. 

Aslında ben soyla sopla değil yolla çizgiyle fikirlerle ilgilenilmesini istiyorum ama bazen soy bilgisi de gerekiyor.
Şimdi sana onun mason olduğunu kanıtlayan yazılı bir belge göstermemi istemiyorsun değil mi?Yani işte belgesi! Dememi bekliyorsan böyle bir yazılı belgem yok,zaten kimsenin masonluğunu böyle yazılı belgeyle gösteremezsin,bu gizli bir örgütlenmedir ve sadece kurucuları dernekler kanununa göre bellidir,aralarındaki terfiler kanun kapsamı dışında olduğu için sadece onlar bilirler,yani elimde belge! Yok.
Ama bunu düşünmemizi gerektiren kuvvetli kanıtlar var.
Masonluk,sebatayistlik yani Yahudi dönmeleri ile ilgili her araştırmada adı geçiyor,Ilgaz zorlu sebatayistlerin çoğunun mason olduğunu ve Mevlevi ve Bektaşi tekkelerinde bolca olduklarını yazıyor.(evet ben Selanikliyim adlı eserinde)ve Bedri noyanın ismini de açık açık veriyor,oda kardeşi engin noyanda Yahudi dönmesidir diyor.Ankara babagan kolunun lideri olduğu tüm süreçte
33.dereceden mason olduğu söyleniyor ve o hiçbir zaman bunu reddetmiyor.
Yine kitabında masonlukla Bektaşiliğin özdeştiği konuları aktarıyor,1997 yılında ölümünden sonra halife seçiminde mason olanlarla olmayanlar arasındaki tartışmalarda oğlu :Ankara grubunun çoğunun mason olduğunu basına aktardı ve babasının masonluğunu yalanlamadı.
Yine yalçın küçük son araştırmalarında onun isminide anarak NOYAN isminin de sebatayist isim bilim açıklamasını yaptı.
Yani tüm bunları birleştirdiğimizde masonluğuna yönelik çok ciddi bir tez ortaya çıkıyor.Bu akılla görmekle ilgilidir ,yazılı belgeyle değil.Kabul edersin veya reddedersin bu tercih senindir.İftiramı değilmi okuyucu karar versin.Bu iftirayı !!! bunca zamandır onun hiçbir akrabasının yalanlamadığına dikkatini çekiyorum.
Birisi sana mason dese yada babana Yahudi dönmesi sebatayist mason dese susarmısın,?sineye çekermisin? Yoksa ortalığı ayağa mı kaldırırsın?

Kod: Tümünü seç

13- kaygusuz abdal velayetnamesinde abdal musa ve kaygusuz abdalın namaz kılıp, imamların kabirlerini ziyaret etmeleri ve hac ibadetini araştırınız. 
Bir insanın namaz kılması,hacca gitmesi,imamların kabrini ziyaret etmesi onun Müslümanlığına işarettir,sadece buradan Sünniliğini yada Şiiliğini çıkaramayız.Ancak nasıl yaptığı tarif edilirse bir şeyler çıkarılabilir.Velayetnamede bu noktada tarif yoktur,ayrıca bir masal kitabanı umarım kaynak diye sunmuyorsundur?
Kaldı ki kaygusuzunda Sünni bir beyin oğlu olduğu abdal musa tekkesine girdikten sonra döndüğü anlatılıyor değil mi
?

Kod: Tümünü seç

14- bir Bektaşi olan şeyh bedrettinin İznik müftüsünün Sünniliği yaymaya karşılık ayda 300 akçe teklifini reddedip Şiiliği ve halkçılığı savunmasına ne diyorsunuz? 


Şeyh bedreddin Osmanlı sultanı musa çelebinin kazaskeridir.Babasının kadı annesinin bir tekfurun kızı olduğu torunu Halil bin ismailin yazdığı menakıbnamade aktarılıyor.Rahmetli gölpınarlı onun için Sünni tasavvufcu birisiydi diyor,zaten varidatında ne ehli beyt nede 12 imamlardan bahsedilmiyor.
Osmanlıda onu Sünni din bilgini kabul eder.isyana karıştığı için canı helal malı haram diye ölüm fetvası verildi,malı haramdı çünkü Sünni din adamı olduğu için böyle denilmişti.
Şiilliği savunduğu konusundaki cümlen tamamen uydurma kaynaksız dayanaksızdır.Yani kaynak veremezsin.Osmanlının bir padişahının yerine bir başka padişahın geçmesi için mücadele vermiştir.aslında torlak kemal ve börklücelinin başlattığı isyana o daha meşhur olduğu için adı verilmiştir.
Halkçılığı savunduğu için değil bir başkası padişah olsun diye ayaklanmaya katılıyor,1995 te kitabımdada yazmıştım nazım hikmetin büyük bir yanlışıyla bu Sünni din adamı solcuların önderi ilan! Edilmiştir,şimdi birçok solcu onu önder kabul etmiyor.

Kod: Tümünü seç

BEKTAŞİLİK-CAFERİLİK HAKİKATLARINI SUNMAĞA DEVAM EDECEĞİM

Bizde cevaplamaya devam ederiz,ama sen bizim soruluramıza neden cevap vermiyorsun?
alevisesi
Mesajlar: 241
Kayıt: 22 Ara 2006, 16:06
Konum: 12 İmam Yolcusu
İletişim:

Mesaj gönderen alevisesi »

Musa Özateş yazdı:Hiçkimse anlamak istemeyen birisine hiçbirşeyi anlatamaz,bence Teoman abi kendisini boşa yoruyor ama birde şu varki en azından iyiniyetli başkaları bu konuyu öğrenirler yani bu noktada faydalı bir iştir bu tür tartışmalar.
Murat arkadaş yüzlerce yıldır alevi halk ozanlarının kendilerine Caferi dediğini ve bu inançlarını alevi halkıyla birlikte Bektaşi dergahına taşıdıklarını ama bunun sadece ismen olduğunu içerisinin bilgisizlik nedeniyle boş olduğunu unutuyor yada görmezden geliyor.
Bektaşiliğin içine böyle Hurufilikte ,ismailikte,batınılikte taşınmıştır son dönem sebatayistlerde kendi inançlarını taşıdılar taşıdılar,
Yani Bektaşilik çorbamızda her şey bulunuyor ama hiçbirisi tek başına çorbanın kendisi değil bu gerçeği kabul edemeyen birisiyle bu konular tartışılamaz,
Kurtarmakta mümkün değil neyi kurtaracaksın başı k..kalmamış bir şey kurtarılabilirmi?
Sana bunu boşver 12 imamların gerçek yazılı kaynaklarıyla ilimlerini öğretelim deniyor sen tutturmuş 4 kapı 40 makam terannasinden bahsediyorsun utanmasan bedri noyan haklı bile diyeceksin ne biçim mantık anlayan anlatsada öğrensem.


AYRICA BU BÖLÜMÜ İLGİSİ VE KONU BÜTÜNLÜĞÜ NEDENİYLE CAFERİYOLA YAZILAN REDDİYE BÖLÜMÜNE EKLESEK DAHA İYİ OLUR DİYE DÜŞÜNÜYORUM.AYNI KONU İŞLENİYOR VE BİRBİRİYLE BAĞLANTILI BİRÇOK KONU VAR BİRLEŞTİRİLMESİ DAHA FAYDALI HERKES TÜMÜNÜ GÖRÜR.
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Mesaj gönderen alone_man »

Kod: Tümünü seç

Kod: 
evet bektaşilik günümüze dek değişikliğe ( tahribata ) uğramış hatta öz benliğini yok etme durumuna kadar gelmiştir. 
Bu noktada aynı düşünüyoruz demektir.O hlade günümüzde öz benliğini yitirmiş bir tarikatı kurtarmak yerine direk 12 imamların bilgilerini sunmak daha doğru olmazmı?Biz Bektaşi orjininin Sünni olduğunu biliyoruz ama bir an için senin dediğinin doğru kabul edelim,yani şii orjinli !! olmuş olsun,peki mademki öz benliğini günümüze kadarki süreçte yitirdi,bunu kurtarmak için harcayacağımız enerjiyi,bu noktada anlamsız tıkanmış tartışmaları yapmak yerine ehli beyt imamlarının tüm dünyadaki Şiilerce kullanılan yazılı kaynaklarını (N.Belaga,Kafi,tefsiri mizan vs vs) öne çıkarıp yeni yapılanmayı özün özü üzerine kurmak daha doğru değilmi?
Mademki Bektaşilik çürüdü,özünü kaybetti,yolunu şaşırdı o halde biz işe yeni baştan sağlam temellerle ve asla çürütülemeyecek yazılı kaynaklarla başlasak daha iyi değil mi?
Biz işte bunu yapıyoruz,sen ise hem öz benliğini yok etme durumuna gelmiş diyorsun hem de tüm enerjini bu durumdaki bir yapılanmayı korumak kollamak kurtarmak yeniden yapılandırmak için harcıyorsun,hangimizin teklifi daha doğru?


Murat can
kimse sormadı ama fikrimi yazıyorum,çorbada tuzum olsun
TİTANİK kurtulursa bektaşilik kurtulur.
Ona harcayacağımız masrafı yeni gemiye harcayalım oda nostalji olarak tarihteki yerini alsın.
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

Murat yazmis
TİTANİK kurtulursa bektaşilik kurtulur.

Tamam iste ne güzel Leonardo De Caprio,da Piriniz olur ,Titanik kurtuldu demektir..!!


Not: Titanik filiminde basrol oynaya Leodardo De Caprio,dur ki Arkadasimiz filimin hastasi olmus, bunuda Bektasilikle karsitrimis, olmus bitmis !! hersey karistirmis anladikta ,Sonunda birde delil diye sunduklari Gemileride oldu, adida TITANIKmis , Ne güzel , herseyiniz var, neyiniz eksiki ..Güvercinleriniz, Bes Taslariniz ,Delikli Magralariniz var.. Birde Titaniginiz eksikti onunda tamamladiniz sonunda... Allah versin, ne diyelim ...

Sana bu yolda basarilar dilerim, Sen simdi Atla Titanik Gemisine, ayni Titanik Filimindeki gibi , Geminin ön tarafina gec kollarini ac ve Bagirmaya basla "Bektasilik Hürdür yasasin Titanik " diye bagir ..Oldumu Kardesim benim ,Hadi Ugurlar Ola !! :D
Muhammed
Mesajlar: 545
Kayıt: 29 Oca 2007, 11:41
Konum: Galu Bela...

Mesaj gönderen Muhammed »

alone_man yazdı:
Murat can
kimse sormadı ama fikrimi yazıyorum,çorbada tuzum olsun
TİTANİK kurtulursa bektaşilik kurtulur.
Ona harcayacağımız masrafı yeni gemiye harcayalım oda nostalji olarak tarihteki yerini alsın.
:lol: :lol: :lol:
Resim
Resim
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

Mesaj gönderen can »

KUR'AN DAN 14 masumun hepsinin nişanelerinden hangisini taşıyor günümüzdeki bir bektaşi? cevaplayında savunudUğunuz görüş bir dayanak bulsun.
Allah'ım! Doğruları olduğu gibi bize gösterip ona ittiba etme cesaret ve samimiyetini inayet eyle.
alevisesi
Mesajlar: 241
Kayıt: 22 Ara 2006, 16:06
Konum: 12 İmam Yolcusu
İletişim:

REDDİYEM 2

Mesaj gönderen alevisesi »

KARAPAPAK MURAT yazdı:1- şeyh bedrettinin sünni olduğuna dair hiçbir belge yoktur. şeyh bedrettin sünni alimlerden feyz almakla birlikte şiiliği özümsemiştir. şeyh bedrettinin ölümünden sonra BEDRETTİNİLİK adı altında ege bölgesinde bektaşiliğe bağlı bir tarikat daha kurulmuştur. bu tarikat torlak ve ışık diye anılan ege alevileri arasında Ege bektaşiliği adı altında devam etmiştir.

2- Şii tarikatlar nelerdir diye soruyorsunuz;
yesevilik,bektaşilik,mevlevilik,haydarilik,kalenderilik,hurufilik,vefailik,nurbahşilik,çelebilik,bedrettinilik,babailik,safevilik başlıca Şii-tasavvufi tarikatlardır. bu tarikatlardan sadece bektaşilik ve safevilik CAFERİ mezhebine mensuptur.

3- Ahmed yesevi bütünüyle Şiidir demiyorum ancak şiilikten etkilendiği kesin. divan-ı hikmette sünniliğe ve şiiliğe ait kesin bilgiler yok. sadece Şii-hurufi olan hallac-ı mansurun davasının hak olduğunu hikmette belirtiyor. zaten 11.12.yy arası dilimde Türkistan'da mezhepler keskin çizgilerle ayrışmamıştı. ahmed yesevi Sünni'dir demekte uydurmadır.

4- nakşibendiliğin yeseviliğin bir kolu olduğunu söylemek tamamen saçmalıktır. nakşi erkanı ile yesevi erkanı sadece zikr'de aynıdır yoksa tarikat kuralları incelendiğinde birbirinden çok farklı olduğu ve nakşiliğin aşırı şeriatçı-hanefi çizgide olduğu görülür.

5- bektaşiliğe içine alevilerin sığınmasıyla dergahlarına ehlibeyt resimleri girebiliyor diyorsunuz. bu tamamen geçiştirmeye yönelik bir açıklamadır. bektaşiler hiçbir sünni ile kaynaşmamıştır. ancak kalenderi,huruf,haydari gibi osmanlının baskılarına maruz kalan tarikatlar bektaşiliğe sığınarak bektaşiliğin özünü caferilikten saptırmasına neden olmuştur.

6- bektaşiliğin 15.yya kadar padişahlar tarafından hürmet görmesi bir hakikat olduğu gibi bektaşi reisleri el üstünde tutulmamışlardır. daha çok şehirlerde örgütlenen bektaşilik diğer ufak şii tarikatlar gibi isyanlara karışmadığından dolayı zarar görmemekle birlikte diğer nifakçı şii tarikatların bektaşiliğe sızmaları ile bektaşileride osmanlı gözünde küçük düşürmüş, 19.yyda tarikatın kapatılmasına neden olmuştur.

7- makalatnamede 4 mezhep imamından hiçbirinin adı geçmemektedir. ayrıca velayetnamede Hz.Pir; kendini tanıtırken meşrebim Muhammed Ali’dendir nasibimde Allah’tandır diyor. Bu da kendisinin seyyid olduğunu belirtir. hacıbektaş velinin Ebubekir ile bir alakası mevcut değil. ebubekirle bağlantı kurmak alevileri sünnileştirmek amacıyla osmanlı yandaşı tarihçiler tarafından sunulmaktadır. hacıbektaş veli eserlerinde Hz.Ali ve İmam cafer sadık tan sadece hadis nakleder.

8- işlediği konular bakımından Hacı Bektaş Veli anlayışına ters düşmeyen ve ona ait olduğu kabul edilen (bu hususa itiraz edilse dahi kitabın yazılış tarihi Hacı Bektaş döneminde yakındır o döneme ilişkin bilgi verdiği bir gerçektir) Fevaid adlı eserden 59. öğüt anlatılırken “İmamül Masumdan nakledilir ki” ibaresinin olması İmamların Masum olduğuna dair inancın varlığını bizlere gösterir. Yine aynı eserin 37. öğüdünde İmam Muhammed Bakır ve İmam Caferi Sadık’la Enes Bin Malik arasında geçen “rıza ve teslimiyet” makamlarına ilişkin açıklama yer alır. Oysaki Sünni itikadınca İmamların sahabeden üstünlüğü söz konusu olamaz

9 - ayrıca merak etmişsiniz kimler bektaşiliği özüne döndürüyor diye ve bunu yapmalarının sebebinide sormuşsunuz. sizin kurmuş olduğunuz alevisesi adlı site nasılki alevi halkını cehaletten alıp 12 imamların yoluna koymayı hedefliyorsa bizde bunu hedefliyoruz. ama bektaşiliğide tarihin hışmına kurban etmemek ve iftiralara, çıkarsal çalışmalara maruz bırakmamak gayesiyle benim gibi caferiyol degisinde yazan üstadım gibi, üniversitelerde birçok ilm-i araştırmacı eski eserleri türkçeye ekleme yapmadan çevirmekteler ve bunu sunmaktalar. çünkü bu bizim atalarımıza ve pirlerimize olan borcumuzdur

10- seyyid a.rıfat ve mehmet süreyyanın 3 halifeyi övmeleri tamamen uydurmadır. hiçbir bektaşi babası 3 halifeyi övmemiş, o melunların isimlerini hiçbir evladına vermemiştir. kültür bakanlığının ebubekir baş ömer orta parmak ali serçe parmak tamamen uydrmadır iftiradır. ayrıca 1996-1997-1998 yıllarında diyanet,kültür bakanlığı ve islami dergilerin bektaşiliği MUM SÖNDÜCÜ İSLAM DÜŞMANI KIZILBAŞ YUVA olarak adlandırmasınıda siz düşünün.

Hacı Bektaş Veli'nin bindiği cansız duvar. Mazharı Nur-i Ali'dendir ona ol yadigar.
Nare-i düldül ederdi arşı âla da karar.
Şad hazare bin kâfiri bir narada etti şikar.
Dedi: Arslanım Ali'dir, kudretine girdikar.
Lâ fetâ illa Ali
Lâ seyfe illa Zülfikar
Koydular başın ol şahın Kerbela Meydanına.
Bastılar parmakların Şah Hüseyin kanına
Urdular miskin pelitle kıymadan gerdanına
Bu hakaretler yaraşmazdı o şahın şanına
Düşmeden kanı yere, ol demde çağırdı gübar
La fetâ illa Ali
Le seyfe illa Zülfikar
Padişahım çok yaşa
Devletinle bin yaşa
Değerli dostlar yukarıdaki sözler Yeniçerilerin sancağında yazılıydı.
Yeniçerilerin gülbengi de şöyleydi:
Allah, Allah, illallah
Boş üryan sine püryan
Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar
Gülbengi Muhammedi
Nur-ı Nebi
Kerem-i Ali
Pirimiz, sultanımız
Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Demine devranına hû diyelim...
Huuuu....
Bilenler bilirler... Bilmeyenler de bilsinler ki yukarıdaki sözler Bektaşi-caferilikle ilgilidir.

BU DUA HİÇBİR SÜNNİ MÜSLÜMAN VE TÜRK DEVLETİNDE OKUNMAMIŞTIR TARİHTE. Sünni yeniçeri ve bektaşiler Hz.Ali'yi 3 halifenin önüne ne zaman getirdiler?
Cevapla

“Alevilik - Bektaşilik Ayrımı” sayfasına dön