Bir Dosta Mektup

Cevapla
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Bir Dosta Mektup

Mesaj gönderen biralevi »

Bir Dosta Mektup

Sevgili Arkadaşım,

Uzunca bir zamandır görüşemiyoruz. Yeni bilgiler edindim. Dostluğumuzun anısına öğrendiğim bilgileri paylaşmak istiyorum. Kim bilir belki benim hayatıma anlam kazandıran bu değerler senin de yolunu aydınlatır, yaşamın anlam kazanır, dahası mutluluğu elde etme yönünde faydalı olur.

Senden sonra Ku'ran ve Ehli Beyt isimli iki emanet ile tanıştım ve onlardan aldığım bilgi ve ilham ile yaşamım daha değerlendi. Sana aktardıklarımı bu temelde düşünmeni diliyorum.

Öncelikle kainatı ve seni yoktan yaratanı keşfetmeli ve tanımalısın, kendini tanıyabilmen ancak bu şekilde anlamlı olacaktır. Kendini bu temelde tanıyamazsan ne kendinin ne de hayatının anlamı olacak, hep bir eksiklik ve boşluk hissedeceksin. Öyle ki nesnel kazanımın ne olursa olsun bu boşluğu dolduramayacak, huzursuz olacaksın.

Evrenin planlayıcısını keşfetmen için çok büyük çabalar harcamana da gerek yok. Gözlem ve muhakeme yapman yeterlidir. Nesnel bir bakışın kafidir. Nereye bakarsan bak yeterlidir. Her yerde bir sistem, bir uyum, bir dizayn, bir mühendislik yada düzen olduğunu göreceksin ve buradan sistem koyucu ya da düzenleyicinin olması gerektiğini aklınla kabul edeceksin. Bahsettiğim emanet sahipleri keşfettiğin ya da keşfedeceğin bu gücün ismini bize Allah (cc) olarak bildirdiler ve tanıttılar. O'nun cisim olmadığını, ihtiyaçsız olduğunu, eşi ve benzeri olmadığını, doğmamış, doğrulmamış olduğunu, ebedi ve ezeli olduğunu, her şeyi ol emriyle yoktan var ettiğini, her yerde aşikar olduğunu ve her şeyin O'nun iznine tabi olduğunu, Sübhan olduğu gibi mutlak kemalatında sahibi olduğunu bize öğrettiler. O'nu bize böyle tanıttıkları gibi O'nun tanıtanların tanıtmasından çok daha yüce olduğunu da bize özellikle 'Allahu Ekber' cümlesiyle öğrettiler. Zaten akli ilerlemenin başlangıcını keşfetme ve tanıma şeklinde belirlediğinde Allah'a karşı, kendine karşı ve diğer yaratılanlara karşı görevlerin olduğunu da aklınla hemen kavrayacaksın ve hayatının yol haritası da bu temelde çizilmiş olacaktır.

Artık doğru yol üzeresin ve ilerlemek ya da yücelmek senin bu temeldeki tercihlerine kalıyor. Onların gösterdiği düşünce şekilleri ve davranış pratiklerine ne kadar çok uyarsan uyduğun oranda da bir yerlere yükselmiş olursun. Tabi anladığına eminim ki bu yükselme mesafe anlamında olmayıp manevi yücelme anlamındadır ve bu yol üzerindeki yaşamda hayatı daha iyi kavrıyorsun. Bu durumu değer yargılarının değişiminden test edebilir anlayabilirsin. Yüceldiğini hissettiğinde artık seninle diğer insanlar arasındaki değer anlayışı farklılaşmıştır. Onların değer verdiği makamlar, mallar, canlar senin için sadece aracıdır, araçtır. Çünkü sen bu değerlerin mülkiyetinin sonsuz tekamül sürecinde sadece dünyevi bir 'an' olduğunu görmüş olacaksın. Sen artık kendini başka türlü tanıyorsun. Artık biliyorsun ki sen 'Allah'ın seni kendi halifesi olarak seçtiği bir yaratıksın Allah sadece seni yaratmakla övünmüş ve iftihar etmiştir. Yarattıkları arasında keramet ve şerafet tacını senin başına koymuştur.

Bütün varlık dünyasının senin için; senin ise Yaratıcı için yaratıldığını anladın değil mi? Bu bakışla tüm nesnelerin ve yaşamın boş ve anlamsız olmadığını ne kadar kolay kavranıyor. Başlarda kainatın büyüklüğüne baktığımda kendimi küçük bir cisimmiş gibi algılıyordum, ne kadar da yanılmışım meğer daha büyük bir alem bende özetlenmiş ve dürülmüş halde duruyor da görmüyormuşum. O halde bütün ömrümü nasıl olur da değersiz şeyleri elde etmek için harcarım? Kendi değer anlayışımı yüceltmenin ağır bir sorumluluk olduğunu ve bunun çetin bir mücadele olduğunu ve en büyük engelin yine kendimizde olduğunu artık sen de anlamışsındır. Küçük cihat ile Büyük cihat mukayesesinin sıradan bir benzetme olmadığı, en katı düşmanı dışarıda değil içeride aramamız gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkıyor. Gerçek kahraman ya da yiğitlik kendi nefsimizi dizginlemekmiş. Meğer seyir, yücelme ve tekamül buradaki zafere bağlıymış. Sonsuz bir yaşam ve mutluluk için yaratıldığımıza göre kendisine hakim olmayanların mutluluk yüzü görmeleri tabi ki mümkün değildir, onların mutluluk sandıkları şeyler geçici, anlık zevklerden ibarettir. İnsanların çoğunun bu gerçeklerin farkında bile olmayışı ne acı değil mi?

Tekamülü ve bu süreçteki sevinç, nimet, bela ve musibetlerin gerçek anlamını bilmeyenlerin huzurlu ve mutlu olması mümkün mü? Oysa yol çizgimiz bellidir ve nihayetinde hakka yaklaşmak anlamına gelen mutlak kemale doğru hareket etmekteyiz. İlahi sıfatları güzel ahlak şeklinde bir formülle bünyemizde bulundurmaya çalışmalı ve asla ümitsizliğe kapılmamalıyız ve bilmeliyiz ki engel ya da suç ancak kendimizdedir. Artık biliyorsun ki direniş ve sabır takvanın alt yapısıdır ve bizi yüceltecek bu unsurlardır. Sonuçta keşfedip, tanıdığımız yaratıcıya salih eylemlerle yaklaşabileceğimizi biliyoruz. Ama sakın yanılma ki son durak burası değildir. Bin bir zorluk ve nefsi cihat ile yükseldiğin bu makamda kalamazsın, derhal geriye dönmek zorundasın çünkü diğer insanlara karşı vazifelerin vardır. Vahiyle beslenen aklınla zamanı çok iyi kullanmalısın, zira seni yaşattığını sandığın her nefes aslında senden götürmekte, seni götürmekte ve aslında seni tüketmektedir. Tabi ki yüceldiğin yerden geriye vazifeli olarak dönmek de başlı başına sorundur ama biliyorsun ki bu dahi cihadın temel bir parçasıdır. Seni bekleyen ya da beklemeyen insanlarla birlikte olmalısın ve dönüşünün onlar için kazanım olduğunu anlatmaya çalışmalısın. Artık tekamül yolculuğuna onlarla birlikte devam etmen gerekiyor. Ne zor bir iştir, ne çetin bir uğraştır bu birliktelik; anlamak için Peygamberlerin hayatına kısaca bakman bile yeterlidir. Hatta tüm ilahi yolculuk içerisinde insana kendi iç çelişkilerini çözme dışında en çok çile çektiren bu bölümdür. Düşünsene Peygamber efendimiz (sav) bir tek gün ve gecesinde dahi sorunsuz kalmamıştır. İnsanların çoğu öylesine cahil ve kendinden habersizdir ki senin onları götürmeye ulaştırmaya çalıştığın sonsuz mutluluğa bile çeşitli bahanelerle karşı çıkacaklardır. Keşke geriye dönmeseydim diye iç geçirmelerin bunlar için değer mi diye sorguladığın zamanlar dahi olacaktır. Hatta düşün ki hedefini hiçe sayarak sana eziyet bile edeceklerdir. Sana ilahi bu yolda apaçık karşı çıkanlar ve çıkışlarını ısrarla devam ettirenler keşke değersizliklerini bilselerdi; keşke onları bekleyen ebedi ızdırabı biraz olsun akledebilselerdi. Ama sen biliyorsun ki Korku ve mahsuniyet Allah(cc) dostları için değildir.

6.İmam, Cafer Sadık(as) buyuruyor: Müminler sağlam bir dağ gibidirler, fırtınalar onları yerlerinden oynatamaz. İşte özel bir surette yaratılan habercilerin sana öğretmeye çalıştıkları bazı önemli bilgilere de tıpkı benim gibi ulaşmış oldun. Artık onların konuşan dili, gören gözü, duyan kulağı sensin ve eğer onların ilahi makamlarını ve yüceliklerini anlamışsan kendi değerini de öğrenmişsin demektir. Artık yaşamının ilahi bir nimet ve sermaye olduğunu anlamışsındır. Onun değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Gözlem ve akılla keşfettiğin, Peygamberlerin sana tanıttığı Allah'(cc)a doğru yaklaşabilmen için nefsini yenmen gerektiğini ve belli bir aşamadan sonra halkın içine dönerek onlarla birlikte aynı yolculuğa devam etmen gerektiğini ve nihayetinde sonsuz bir saadetin seni beklediğini biliyorsun.Ve biliyorsun ki bu davada başına musibet gelenlere müjde vaad edilmiştir.Zaten bu musibetlerin sınavın bir parçası olduğu haberi de özellikle verilmiştir. O halde bunları olduğu gibi kabullenmek ve ne pahasına olursa olsun yolculuğa devam etmek kararlılığımızı da göstermemiz gerekmiyor mu? Anladığın gibi hayat bir yolculuktur ve Hz.Ali buyuruyor ki: İnsan dininin tehlikeye düşeceğinden korktuğu yolculuğa çıkmamalıdır. İşte bu yüzden yönünü sağlam tutman gerekiyor.

Sevgili kardeşim şimdi tercih senindir, dünyadaki geçici nimet ve belaları kendine zevk ya da dert vesilesi yaparak da yoluna devam edebilirsin, Sana anlatmaya çalıştığım aklınla keşfetme süreciyle başlayan çizginin sana öğrettiği bilgiler ışığında bunların araç olduğu gerçeğiyle de ilerleyebilirsin.

Her durumda seni sonsuz bir yaşam bekliyor, ama bunun mutluluk dolu olması ya da hüsran tamamen senin tercihindir.
Teoman Şahin
Not:(Aşkın e- hali edebiyat dergisinde yayınlanmıştır.)
Sınırsız merhamet kollarını açmış yüce yaratıcı senin tercihlerini bahane ederek sana sonsuz ve hesapsız bir huzur vaad etmektedir. Bu gerçekle sürecek bir yaşamdan daha güzel ne olabilir ki?
Cevapla

“Araştırma ve Makaleler” sayfasına dön