alone_man yazdı:Yıllarca Allah(cc) yolunda çalışan peygamberimize deniliyorki;
bunu insanlara söylemezsen elçiliğimi yapmamış olursun
şimdi bu noktada Hz,Alinin imametini inkar edenlerin durumunu düşünelim ve bu günü bayram yapanların sevabını düşünelim
Peki Kuran-ı Kerim`de niye açıkca belirtilmemiş.
Olaya birkaç açıdan bakabbiliriz
önce aynı soruyu tüm islami ibadetler için de sorabilirsin mesela
-Namazın nasıl kılınacağıda açık açık belli değil kaç rekat kılacağız kaç secde kaç rüku açıkça belli değil aynı soruyu bu noktada da soruyormusun? yoksa rivayetler kıssalar tarihi nakillerle bu sorunun cevabını arıyormusun?
-Yada araştıran birisinin karşısına gerçek yada doğru apaçık çıkıyor yani aslında çok açık bilgi ama biz neden kabullenemiyoruz?
-mesela hicrette peygamberimizin yanında mağarada kim vardı diye sorsam ne dersin?
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır." (Maide 67)
GADİR-İ HUM BİAT'I Allah Resulü'nün, ister hac sırasında, ister Gadir-i Hum'da, isterse Medine dönüşünde okuduğu bütün hutbelerde, Ehl-i Beyt'ini ümmete hatırlatıp Kur'an-ı Kerim'in yanı sıra Ehl-i Beyti'ni de ümmete ağır ve paha biçilmez bir emanet olarak bıraktığını ve onlara sarıldıkları müddetçe asla dalalete düşmeyeceklerini ve bu ikisinin kıyamete kadar birbirinden asla ayrılmayacaklarını vurgulamıştır.
Gadir-i Hum'da Okuduğu Hutbe, Hac amelleri sona erip Mekke'den ayrıldıkları bir sırada, Mekke yakınlarında yolların birbirinden ayrıldığı nokta olan "Gadir-i Hum" mevkiinde okunmuştur.
Hicretin onuncu yılında, Zilhiccet-il Haram ayının on sekizinde Resulullah (s.a.a.v) vedâ haccından dönerken Gadir-i Hum bölgesinde, Cuhfe ismindeki bir menzilde, Medine, Mısır ve Şam (Suriye) yollarının ayrımında Resul-ü Ekrem'e (s.a.a.v) şu ayet nazil oldu: "Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır." (Maide, 67)
Bu ayet indikten sonra, Resul-i Ekrem (s.a.a.v) kervanlara durmalarını ve oracıkta bineklerinden inmelerini emretti. İleridekileri çağırttı, geride kalanlar da gelip yetiştiler.
Sonra ashabını, dağılmamaları için oradaki dikenlerin gölgesinde gölgelenmekten alıkoydu, ağaçların dibini de diken, çör-çöpten temizlemelerini buyurduktan sonra halkı cemaat namazına davet etti.
Ashap bir diken ağacının dalları üzerine elbiseler atarak Resulullah (s.a.a.v) için bir gölgelik hazırladılar. O hazret öğle namazını o yakıcı sıcaklıkta, o cemaatla birlikte kıldıktan sonra, hutbe için ayağa kalktı. Allah'a hamd u senâ ve insanlara öğüt ve nasihatte bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Yakında ben (İlahî) davete icabet edeceğim; (dünyadan göçüp gideceğim). Ben de, siz de Allah katında sorumluyuz. O gün siz Allah'a ne cevap vereceksiniz?"
Oradakiler hep bir ağızdan: "Senin risaletini tebliğ ettiğine, bize nasihat edip hayrımızı istediğine tanıklık edeceğiz; Allah seni hayırla mükâfatlandırsın!" diye cevap verdiler.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.v), "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve peygamberi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ediyor musunuz?” diye sorunca da insanlar, "evet" dediler. "Bütün bunlara tanıklık ederiz." Bu defa da, "Benim sesimi duyuyor musunuz?" diye sordu. Buna da "evet" cevabını verdiler.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a.v) şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Ben sizden önce, sizden ayrılacağım ve siz Kevser Havuzu'nun başında bana geleceksiniz. O öyle bir havuzdur ki, genişliği Basrâ'dan San'â'ya kadardır. O havuzun kenarında, gökteki yıldızların sayısınca gümüş kadehler vardır.
Ben orada, sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin!"
Bu arada halkın içinden biri seslenerek, "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nedir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a.v) şöyle buyurdu: "Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğeri ise, İtretim olan Ehl-i Beytim'dir. Latif ve her şeyden haberdar olan (Allah), bu ikisinin (Kevser) Havuzu'nun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildirdi. Ben Allah'tan bunu istedim. O halde, o ikisinden öne de geçmeyin, arkaya da kalmayın; yoksa helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler."
Sonra şöyle devam etti:
"Benim müminlere kendi nefislerinden daha evla ve üstün olduğumu (onlar üzerinde tasarruf ve yetki sahibi olduğumu) bilmiyor musunuz?"
Halk "Evet, ya Resulullah biliyoruz!" diyince şöyle buyurdu: "Benim her mümine kendi nefsinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?" Halk yine "evet, biliyoruz ya Resulullah!" dediler.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.v) Ali'nin elinden tutarak koltuğunun altındaki beyazlık görününceye kadar kaldırıp şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah benim mevlamdır, ben de sizin mevlanız-efendinizim. O halde ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol. Ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak. Ona muhabbet edene muhabbet et, ona buğz edene buğz et." Sonra şöyle buyurdu: "Allah'ım sen de şahid ol"
Ravi der ki, daha bu ikisi (Resulullah ve Ali) birbirinden ayrılmamıştı ki şu ayet nazil oldu: "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim." (Mâide,3)
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.v) şöyle buyurdu: "Dini mükemmelleştiren, nimetleri tamamlayan, benim risaletimden ve Ali'nin velayetinden hoşnut olan Allah en yücedir."
Bu törenin ardından Ömer b. Hattab Hz. Ali'yi görerek şöyle dedi: "Ey Ebu Talib oğlu, ne mutlu sana! Erkek ve kadın her mu'minin velisi-efendisi oldun."Bunun üzerine bütün Müslümanlar Hz. Ali'nin huzuruna gelerek itaatlerini belirtip kendisine biat ettiler.
Bu hutbeyi duyan Elhars bin Numan elfahri adında biri merkebine binip Hz. Peygamberin huzuruna gelip şöyle der: "Ey Resulullah bize emrettiğin şekliyle Allah'ın birliğine, ve senin onun kulu ve resulü olduğuna şehadet getirdik. Emrettiğin gibi beş vakit namazımızı kıldık. Emrettiğin şekliyle zekatımızı'da verdik. Emrettiğin gibi Ramazan'da orucumuzu'da tuttuk. Emrettiğin gibi hacca'da gittik. Bütün bunlara rıza göstermeyerek amcan'nın oğlu Ali'yi elinden tutarak: "Ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır." "Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol " Dedin. Bu (emir) sendenmi Allah’tan mıdır?" Bunun üzerine "Resulullah (s.a.a.v)Bu (emir) Allah’tandır" diye buyurur.
Bunun üzerine elHars hiddetle; "Ey Allah'ım Muhammed yalancı ise Gökten başına taş düşür'ki kendisinden sonrakilere ibret olsun. Eğer Muhammed sadık ise başıma Gökten taş düşür'ki benden sonrakilere ibret olayım" der.
Sözlerini tamamlamadan yüce Allah kendisi'nin başına taşlar düşürür, ve ölü olarak yere yıkılır.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem'e (s.a.a.v) şu ayet nazil olur: "Bir soran inecek azabı sordu: İnkârcılar için ki onu savacak yoktur." (El Meâric, 1-2)
_________________________________________
Kaynaklar: Alleme Emini’nin ELGADİR Kitabı ve gösterdiği sayısız Sünni kaynak.
Bu kaynaklardan bir kaçı Belazuri ( ölm. Hicri. 279) Ensab-ul Eşraf ta. İbn-i Kuteybe ( Ö.h. 276) el-Mearif ve el- imame ve s-Siyase de. Taberi ( . h. 310) bu konu ile ilgili özel kitabında. İbn-i Zulak-i Mısri ( . h. 387) Tarih-i Bağdat ta. Hatib-i Bağdadi (Ö.h. 463) Tarih kitabında. İbn-i Abdulbirr ( . h. 463) el- stiab de Şehristani (Ö.h. 548) el-Milel ve n-Nihal de. İbn-i Asakir (Ö.h. 571) Tarih-i Dimaşk te. Yakut-i Himvi (Ö.h. 626) Mucem-ul Udeba da. İbn-i Esir (Ö. h. 630) Üsd-l Gabe de İbn-i Ebil Hadid (Ö. h. 656) Şerh-i Nehc-Ül Belaga da. İbn-i Hallikan (Ö. h. 681) Vefeyat-ul Ayan da. Yafii (Ö.h. 768) Mirat-ul Cinan da. İbn-i Şeyh el-Belevi (Ö. h. 605) Elif-Ba da. İbn-i Haldun (Ö. h. 808) Mukadime de. Şemsuddin-i Zehebi (Ö. h. 748) Tezkiret-ul Huffaz da. Nuveyri (Ö. h. 833) Nihayet-ul Ereb Fi Funun-il Edeb de. İbn-i Hacer-i Askalani (Ö. h. 852) el- sabe ve Tehzib-ut Tehzib adl kitaplar nda. İbn-i Sabba - Maliki (Ö. h. 855) el-Fusul-ul Muhimme de. Makrizi (Ö. h. 845) "el-Hutat-ul Makriziyye"de. Celaleddin-i Suyuti (Ö. h. 910) bir çok kitab nda. Kirmani-i DimaŞki (Ö. h. 1019) Ahbar-ud Duvel de. Nuruddin-i Halebi (Ö. h. 1055) Siret-ul Halebiyye de ve daha yüzlerce eserde
Mekzun yazdı:Ehlibeyt'e bağlılığımızı ve Emirül müminin imam Hz. Ali'ye biatımızı tekrarladığımız bu günde, tüm kardeşlerimizin Gadir hum bayramı kutlu olsun.
Allah, Bizleri Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a.v)'in ve Ehlibeyt'in şefaatine nail etsin.
Herkesin Bayramı kutlu olsun. Allah bu günde ve sonraki günlerde bizi hep velayete tabi olanlardan kılsın!
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana ...
Dinin kemale erdiği gün, Allah'ın n,metlerini kullarına tamamladığı gün, din olarak İslam'da razı olduğu gün; Allah'ın emriyle Peygamberimiz tarafından Hz. Ali ve On Bir Masum evladının halife seçildiği gün olan Allah katındaki en yüce bayram "GADİR-İ HUM BAYRAMI" tüm Alevi-Caferilere ve Ehlibeyte gönül veren herkese kutlu ve mutlu olsun.
"Bizleri Ali b. Ebu Talip ve masum evlatlarının velayetine bağlı kıldığından dolayı Allah'a sonsuz hamdu senalar olsun."