Namazla İlgili Birkaç Şüpheye Cevap

Dinin ana direği namazdır...
Cevapla
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Namazla İlgili Birkaç Şüpheye Cevap

Mesaj gönderen 3nokta »

Namazla İlgili Birkaç Şüpheye Cevap"
Ana Menü - Temel Alevi İbadetleri
Salı, 13 Ocak 2009 12:44
Resim
Özellikle son çeyrek yüzyıldır Alevi toplumunda ibadet ile ilgili olarak tartışılan konuların başında şüphesiz namaz konusu başı çekmektedir. Esasen bu konu bir kısa yazıyla izah edilemeyecek vaziyete getirilmişse de burada birkaç hususa vurguda bulunarak akil sahiplerini tefekküre sevk etmek isterim.

Alevilerin namaz ile ilgili ilişiğini tartışan değişik teoriler ortaya cıkmış ve her biri bu teorileri ispat için değişik yollara başvurmuşlardır. Kimileri namazın Arapça karşılığı olan salât sözcüğünün lügat anlamına takılmış, kimileri de namazı kendi şekil âlemindeki hayatları gibi algılayıp belirli bir kalıpta olmakla suçlamıştır. Ebetteki bu ve benzeri teorilerin muhkem cevapları vardır ama burada unutulan Alevilerin Ulu önderleri olan Ehlibeyt ve On iki İmamlar (Allah’ın selamı üzerilerine olsun)’dır ki, kimse bu kurtuluş kapılarına müracaat etmeyi akıllarına getirmemiş, ya da beyinlerinde dolasan türlü tilkiliklerle bunu da geçiştirme çabası içinde olmuşlardır.

Alevilerde varlığı tartışılmayan en büyük unsur On İki İmamlar (Allah’ın selamı üzerilerine olsun)’dır ki onların namaz ile olan alakaları tartışılamayacak kadar ortadadır. Her Alevi, On İki hidayet önderine (Allah’ın selamı üzerilerine olsun) uymak ve onların emirlerini yerine getirip onların hayatlarını örnek almaya çalışmak durumundadır.

İsteyenler bu konuyla ilgili olarak gerek İslam kaynaklarına ya da tarafsız olma koşulu arayacaklar ise Avrupalı din bilimcilerinin eserlerine başvurduklarında bu konuyla ilgili sayısız delillere şahit olacaklardır. Yok, eğer hâlâ bu iddiada sabit kalacaklar ise o zaman On İki İmamların (Allah’ın selamı üzerilerine olsun) namaz ile alakalarının olmadıkları konusunu izah etmek durumundadırlar. Zira her mudi iddiasını ispat etmekle mükelleftir.

Malum meşhur tenkitlere gelecek olursak yazının kime ait olduğunu kestiremediğim bir metinden alıntılar yaparak konuya girmek isterim. Metinin bir bölümü söyle:

Bilindiği gibi namaz Farsça bir kelimdir. Namaz kelimesin Kuran´da ki karşılığı salat´tir. Salat ise dua, tanrıyı içten anıp selamlama anlamına geliyor. Allah´i içten anıp selamlamanın, duanın ise biçimi, sekli yoktur. Dua, insanin Yaratıcı ile beraberliğidir. Bunun için belli bir saat, mekân, kural yoktur. İnsan istediği vakit, istediği dilde, istediği şekilde dua edebilir, Yüce Yaratıcısına şükür edebilir. Yüce yaratıcıyı anmak, Yaratıcıyla dolu olmak, bir araya gelmek için belli bir zaman dilimi yoktur. Bu her an olmalıdır ve her anda mümkündür. İbadeti belirli zamanlarla sınırlayan kendisini biçimsel kurallar ve şekillerden arındırmamış demektir. Böylesi şekilsel bir kuşatma ise yaşamın gayesine ters bir durumdur.
Evet, namaz Farsçadan Türkçeye geçmiş bir kelimedir ve Kuran’daki karşılığı da salâttır ve gerçekten de salâtın lügat (sözlük) anlamı açıklandığı gibidir. Ama önemli bir konu atlanmıştır ki oda salâttan lügat anlamının değil, ıstılahı yani orada kullanıldığı mananın anlaşılması gerektiğidir. Arapçada bir kelimenin birçok anlamı vardır ve her kelimenin çoğu zaman ıstılahı manaları da vardır. Örnekle açıklamak gerekirse, Arapçada “kâfir” kelimesi “ism-i fail”dir ve lügat anlamı bir şeyin üstünü örten anlamına gelmektedir. Mesela yorganı üzerine örtene de o konudaki eyleminden dolayı “örten kişi“ anlamında “kâfir“ denilir ama bilindiği üzere “kâfir“ kelimesi “münkir“(inkârcı) kelimesiyle eş anlamlı sayılacak bicimde gerçeğin üstünü örten anlamında kullanılır. Kuran’dan başka örnek verilecek olunur ise "hac", lügatte kasıt manasınadır ama ıstılahta (şeriatta), Allah rızası için O'nun evini (Kâbe’yi) ziyaret etmek ve gereken amelleri yapmaktır. "Savm" (oruç) da lügatte; bir işten kendini tutmaktır ama ıstılahta belli vakitlerde sabah ezanından akşam ezanına kadar yemek ve içmekten ve cinsi münasebetten uzak durmaktır. "Zekât" da lügatte; temizlik, fazlalık manasınadır ama ıstılahta kişinin kendi malından Allah yolunda gereken yerlere infak ettiği muayyen miktarda bir maldır. Söz konusu olan "Salât" da lügatte dua, rahmet vs. manalara gelebilir ama ıstılahta belli vakitlerde, Allah rızası için kılınan namazdır.

Bununla birlikte, belirtilen tüm sözler hakikattir ve farz namazlar dışında diğer namaz ve duaların kati bir sekli şart değildir. Yön zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Kişi her yer ve her zamanda duruma uygun olarak dua edip yaratıcıyı anabilir. Farz namazlarda bile kunut duası okunurken bazı içtihatlara göre kendi dilinden de yapılabilir. Dua konusunun böyle olması doğrudur ama namazı basit bir kurnazlıkla şekilcilikle suçlamak garezden başka bir şey değildir. Ayrıca Ehl-i Beyt imamlarından (Allah’ın selamı üzerilerine olsun) bizlere ulasan emir sudur: “İman dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve vücudun azalarıyla da tatbik etmektir.” Şekil âleminde farz ibadetlerin belirli kurallarının olması abes değildir. Bu şekil kullar için değil, yaratıcı için izhar edilir. Buna göre elbette namaz riyadan uzak olmalı yalnızca yaratıcı için kılınmalıdır. Aksi halde kula kulluk edilmiş olunur ki bu da sirke girer. Bu konuyu basit mantık hatalarıyla batini akimin basit itikatlarıyla açıklamak hiç de makul olmaz.

Bu teoriyi üreten Bektaşiler kendi inançlarına yerleşmiş birçok şekilsel ibadeti görmezden gelemezler. Kaldı ki Bektaşi cem ayinlerinin hepsi belirli kural ve şekillerde uygulanır.

Namaz için camiye gitme şartı yoktur, kişi namazını her yerde kılabilir. Allah-u Teala Kuran ayetinde “Yeryüzünün insanlar için secdegâh kılındığını” haber eder ve bu da bir anlamda her yerde namaz kılınabileceğini gösterir çünkü herler Allah’ın arzıdır.

Malum metinin bir yerinde de delil olarak Kuran’ın bir ayeti getirilmekte ve yine basit bir şekilcilik suçlaması yapılıp tilkilik devam ettirilmektedir. Metin sudur:

İnancın asıl özünü takip edip uygulamak yerine gösteriş için yapılan fiillerle zamanını harcayanlara Maun suresinde söyle ikaz edilmektedir: Dini yalanlayan gördün mü? İste yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İste namaz kılanların vay haline ki onlar namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar ve ufacık bir yardımı da engellemektedirler. Biz Alevilerce anlaşılması gereken en önemli nokta burasıdır.

Yukarıdaki metinde mantığını anlayamadığım basit bir şekilde bu ayeti namazın yokluğuna delil olarak sayılmış ama aslında farkında olmadan yine namazın varlığını kendi gafletleriyle ispatlamışlardır. Evet, doğrudur ki yukarıdaki ayet namazın ruhunu anlayamamış riyakâr kişiler hakkında inmiştir ki onları kıldıkları namazın bu durumda onlara bir faydasının olmayacağını vurgulamıştır. Namazın yegâne anlamının dua olduğunu iddia eden mantıktan yoksun metin sahibi yukarıdaki ayette kendi yalanını izhar etmiştir. Zira ayette anlaşılacağı üzere kasıt dua değil bildiğimiz manasında (Namaz) kullanılmıştır. Hem teori sahibi duanın anlamını açıklarken içsel yakarıştan bahsetmişti ama yukarıdaki ayette uyarılan kişilerin, bağırarak dua ettiği isin gösteriş yapanlar değil namazın ruhunu anlamadıkları için kıldıkları namazdan gafil oldukları ve dolayısıyla yaptıklarının gösterişten öteye gitmediği vurgulanmıştır. Kaldı ki metin sahibi teorisyen arkadaş bile orada kendi kendini çürüterek dua anlamını değil “namaz“ anlamını kullanmıştır. Bir yandan Kuran’da namazın varlığını inkâr etmekte ve bir yandan birkaç satır sonra Kuran’da namazdan bahsedip yanılgısının farkına varmayarak itiraf etmektedir.

Bu teorisyen arkadaş metinin ilerleyen yerlerinde ayrı bir tartışma konusu olan cem ayinindeki halka namazından bahsetmekte ve yine yanılgısını itiraf etmeye devam etmektedir. metin aynen söyle:

Önceki satırlarda da belirtmeye çalıştığımız gibi namaz Farsça bir kelimedir. Kuran da ki karşılığı Salât´ir. Salât´in anlamı ise Allah´i içten anıp selamlama ve duadır. Bu gün egemen Sünni anlayışın günde beş vakit kıldığı ve Alevilere dayattığı ve neredeyse dinin temeli saydığı namaz ibadetinin Kuran da beş vakit olduğu yönünde acık bir beyan yoktur. Madem namaz inancın özü sayılacak kadar önemli bir ibadet neden Yüce Yaratıcı bu konuda acık ve kesin hükümler ortaya koymasın? Aleviler namazı ret etmiyor. Nitekim Cem ibadetinde halka namazı seklinde ibadetlerini yerine getiriyorlar.

Yine çelişkilerle dolu bir açıklamayla devam edilmekte ve yaratıcının Kuran’da kesin hükümler koymadığını iddia edip hemen peşinden tuhaf bir çelişkiyle halka namazından bahsetmekte. Peki, soruyorum teorisyen arkadaşa: “Madem kuranda bu kadar önemli bir konuda kesin hükümler yok ve şekli belirtilmemiş, peki cemdeki halka namazı mı kesin hüküm olarak belirtilmiştir? Acaba bu konuyla ilgili masallar hariç sağlam bir tek delili var mıdır? Sünni anlayışın beş vakit kıldığı namazı eleştiren bu yazıya cevap verirken şunu da belirteyim, ben Sünni değilim ve bu yazıya Sünni olduğum için değil Ehlibeyt muhibbi olduğum ve onların bana emrettikleri namazı kıldığım için cevap yazmaktayım. Yine Kuran’dan iki ayeti roman okur gibi okuyan teorisyen arkadaş kendini müfessir zannedip Kuranı tefsir etmeye kalkışmış. Ama bu arkadasın önce şunu öğrenmesi gerekiyor ki Kuran Allahın kelamıdır ve Kuranı tefsir etmek (açıklamak) Ehlibeyt imamlarının uhdesindedir. Onun içindir ki Ehlibeyt imamları gerek yaşantılarıyla gerek açıklama ve sözleriyle namazın şeklini ve vaktini bizlere öğretip ayetleri tefsir etmişlerdir.

Malum teorisyen arkadaş yine son bölümü ayetlerle örnekleyerek bitirmiştir. Metin sudur:

Alevi ibadet anlayışı biçimsellikten uzak içtenliği esas alır. Al-i İmran Suresi 191. Ayetinde Onlar; ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah´i anarlar. Bakara s Suresi 239. Ayeti: Eğer korkarsanız, (namazı) yaya yahut binekte iken kilin. Bu ve benzer ayetlerde de anlaşılacağı üzere Allah insanlara içten ibadet etmeyi emrediyor.
Tekrarlamak gerekirse, tabii ki her durumda Allah’ı zikredip ona dua edebiliriz. Özetle söyle anlamalıyız ki Al-i İmran Suresi 191. ayette namazın şekliyle alâkalı bir anlam söz konusu değildir. Ve yine Bakara Suresi 239 ayeti de namazın belirli bir seklinin olmadığı anlamı değil tersine bu şekilden herhangi bir engel ya da korku durumunda vazgeçilmesine izin verilerek istisna edilip yaya yahut binekteyken de yapılabileceğini açıklar.

Şimdi bende diyorum ki: Birileri kabul etsin veya etmesin, Alevilerin ibadet anlayışı bu minval üzeredir.

Allah bizleri gönderdiği “Hak Hidayet Önderleri”ne uyanlardan olmayı nasip etsin!



Özgür CANPOLAT Darmstadt/Almanya
Alevicaferi.net
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Re: Namazla İlgili Birkaç Şüpheye Cevap

Mesaj gönderen biralevi »

Evet sevgili kardeşim bütün bu çarpıtmalar bektaşi tarikatının son 100 yılına denk geliyor özellikle 1826 yılındaki olaydan sonra osmanlı denetiminden çıkıp sebatayistlerin denetimine girdikten sonra ortaya çıkıyor ve cumhuriyet döneminde hızla yaygınlaşıyor zaten son yüz yıl sadece bektaşilerin değil osmanlının da sebatayist etkiyle hareket etmek zorunda kaldığını artık tesbit etmiş bulunuyoruz
yine yeni cumhuriyetin ullus devlet projesininde aynı güçlerin projesi olduğunu artık biliyoruz.
Bu nedenle biraz bilgi biraz akli muhakeme ile hareket edenler kendilerini bu girdaptan kurtaracaktır.
Bunu yapamayanlar ise ne yazıkki helak olacaklar günümüzün anadoluda aleviyim diyenlerin teorik sınavı budur bu yüzden alevilik ve bektaşilik kavramlarını kendi yerlerine oturtmak zorundayız
aleviliği 12 imamların çizgisine oturtmayı başardığımızda bu çizgide yürüyenler kurtulacaktır
bektaşilik dışlandığında tüm kafa karışıklığı yaratan bilgiler isimler resimler eylemler tarihin çöp sepetine gidecek anayollar apaçık ortaya çıkacaktır
bu devrimci bir duruştur Hüseyni bir duruştur
Kerbelanın içindeki formülleri gizemleri tüyoları çözenler bunu başaracak çözemeyenler hem kendilerine hemde çöevrelerine zarar vereceklerdir
Kerbelanın dini diriltmesinin esprisi budur Kerbela olduğu için din diri kalmıştır kerbela olmasaydı bugün insanların çoğu yezidi bile kutsal! kişi olarak bilecekti,
bizim alevilikle çorbadan başka birşey olmayan bektaşiliği ayırmak isteyişimizde yeni bir doğum başlangıcıdır yeniden diriliş hareketidir
Etrafınıza bakın bektaşilik girdabından kurtulanların nasıl bir hızla 12 imamların teorisine pratiğine koştuklarını ne güzel tesbitler yaptıklarını ve siyasi analizlerinde ne kadar başarılı olduklarını görürsünüz
bektaşiliği aşamayanlarında hem teori hem pratikte hemde siyasi basiret konusunda nasıl çuvalladıklarını girdaplarda boğulduklarını en basit sorunların bile analizlerini yapamadıklarını görürsünüz çünkü akılları prangalanmıştır ,bin doğru bin yalan bilginin içinde boğuldukları için yaşamlarıda aynı karmaşa içinde geçmektedir.,

BU durum sadece aleviler için değil sünniler içinde geçerlidir onlarda emevi abbasi osmanlı uydurmalarından kurum kuruluş ve şahsiyetlerinden kurtulamadıkları için Ehli Beyti hakkıyla tesbit edemiyorlar ve prangalarındanda kurtulamıyorlar ,
Vlhasıl sözün özü formül çok açık belli :
KURAN VE EHLİ BEYT kaynaklarını temel almayanların anafor etkilerinden kurtulmaları mümkün değildir bu yüzden iki emaneti taşıyan hadis insanı HELAK OLUP OLMAMAK ,SAPIP SAPMAMAK arasındaki tercihle karşı karşıya bırakıyor.
Günümüze uyarlarsak

kendi kültürel kalıplarını ve ata dinlerini kıramayanlar helak olup sapacaklardır
bu kültürel kalıp ve ata dini aleviyim diyenler için bektaşilik içinde yoğunlaşmış düşünce kalıplarıdır
sünniler içinde emevi abbasi osmanlı çizgisi üzerine oturmuş HER DÜŞÜNCE KALIBIDIR.
Cevapla

“Namaz” sayfasına dön