Hatay Antakya Gadir Hum Velayet Bayramı Etkinlikleri

Cevapla
Ebu Hasaneyn
Mesajlar: 383
Kayıt: 13 May 2009, 03:47
Konum: Hatay'lıyız Hak Muhammed Ali'ye Can feda'yız

Hatay Antakya Gadir Hum Velayet Bayramı Etkinlikleri

Mesaj gönderen Ebu Hasaneyn »

10. “HZ. ALİ – GADİR HUM BAYRAMI VE KARDEŞLİK” KONFERANSI

15 / 12 / 2008 Antakya Spor Salonu



Sn. Milli Eğitim Bakanım, Valim, Grup Başkan Vekilim, İstanbul Milletvekilim Reha Bey, Milletvekillerim, Antakya Bel. Bşk.nım, Harran Ünv. İslam Bilimleri Blm. Bşk. Prof. Dr. M. Kazım YILMAZ Hocam, Emniyet Mdr.üm, Irak / Kerbela Ehl-i Beyt Ulemasından Sn. Ş. Celal MAAŞ, İl Müftüm, Vakıflar Blg. Mdr.üm, Gençlik ve Spor Mdr.üm, Caferi-Der Yöneticilerim, Dünya E. Beyt Vakfı Bşk.ım, Siyasi Parti Temsilcilerim, TİYEMDER Bşk.ım, ünlü E. Beyt Ozanı Celil El-Kerbelâi, E. Beyt – E. Sünnet – Katolik – Ortodoks – Protestan – Ermeni ve Musevi Cemaat Önderlerim, Belde – Belediye Bşk.larım, Köy – Mah. Muhtarlarım, başta İran İslam Cum. Haber Ajansı İRNA, Ez-Zehra, El-Furat ve El-Cezire Tv olmak üzere, coşkumuza ortak olan yerel – ulusal medyamızın tüm güzide temsilcileri, İstanbul, Kars, Iğdır, Ankara, Adıyaman, Elazığ, Malatya, Mersin, G. Antep, K. Maraş, Adana ve Hatay’ımızın her yöresinden aramıza teşrif etmiş Muhammed - Ali âşıkları, EHDAV’ımızca 10. sunu düzenlemekten büyük onur ve gurur duyduğumuz, “Hz. Ali – Gadir Hum Bayramı ve Kardeşlik” Konferansımıza, bir başka deyişle “Toplumsal Kucaklaşmamıza” hoş geldiniz, şeref verdiniz! Velâyet-i Kübrâ ve İmâmet-i Uzmâ sahibi Haydar-ı Kerrâr İmam-ı Ali’ye biat tazeleme günü olan mübârek Gadir Hum Bayramı hepinize, tüm İslam ve insanlık âlemine mübârek olsun, kutlu olsun! Rahmet ve mağfiret deryasında hâlâ yaşadığımız mübârek Kurban Bayramı da hepimize ve tüm insanlık dünyasına kutlu olsun!

Sn. Bakanım, kıymetli Protokol üyeleri, 1419 yıldır büyük bir aşk ve heyecanla kutladığımız mübârek Gadir Hum Bayramı, hepinizin bildiği gibi, Emirulmuminin Hz. Ali’ye ilahi emirle Peygamber tarafından, Velâyet ve İmâmetin verildiği gündür. Bugün Zilhiccenin 18’inde, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)’in Veda Haccı dönüşünde, 124 bin Sahabi huzurunda: “Ben kimin Mevlâsı isem, Ali de onun Mevlâsıdır. Allah’ım, Ali’nin dostuna dost, düşmanına düşman ol, Ona yardım edene yardım et, Onu yalnız bırakanı yalnız bırak, Onu inkar edene gazap et ve Hakkı daima Ali’yle beraber kıl!” diye haykırdığı gündür. Bugün, Mâide Süresinin 3. Ayeti olan: “İşte bugün dininizi kemâle erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve din olarak size İslamı beğendim” müjdelerinin verildiği gündür! Bugün, başta halifeler olmak üzere, tüm ashabın İmam-ı Ali’ye biat ve itâat arz ettikleri gündür! Bu mübârek Gadir biatını ispatlayan, 360 civarındaki E. Sünnet kardeşimizin Hadis – Tefsir – Tarih ve Menâkıb kaynağının bir çoğunu, daha önceki toplantılarımızda sizlere arz ettiğim için, onları burada tekrar saymayı fuzuli görmekteyim.

Sn. Bakanım, değerli barış sevdalıları, malumunuz bugün Gadir Bayramının 10. Toplumsal Kucaklaşmasında bir aradayız. Bu noktaya hangi şartlar altında ulaştığımızı ve 10 yıllık gibi kısa bir zamanda neleri başarıp nereden nereye geldiğimizi, izninizle size kısaca arz etmeye çalışacağım: Çok değil, sadece 15 yıl önce, Alevi kelimesinin kullanımının ayrım, yasak hatta tehlikeli sayıldığı bir zamandı. Horlanıp dışlanma korkusuyla etrafındakilere, Hz. İbrahim (a.s)’ın tevhidi Hanif dini ile Peygamberimiz (s.a.a)’in hakiki sünneti kastedilerek; “ben de sizin gibi Hanefi bir Sünniyim” takiyyesi yerine; “evet, ben bir Caferi - Aleviyim!” demeğe, insanlarımızın cesaret edemediği günlerdi. Arap Alevisi olduğu anlaşıldığında, farklı muameleye tâbi tutulup ileride işiyle itibarını kaybetmesin diye, anne – babaların evlerde bile, çocuklarına ana dilleri Arapça’yı konuşmayı yasakladıkları yıllardı. Cehennem ateşinin bile kapılarını kapattığı Gadir Bayramında, dünya ticaretine dalıp dükkanını açmak yerine, o gün işe gitmeyerek ibadete çekilen zavallı esnafımızın, ilgili memurlar tarafından para ve kınama cezasına çarptırıldığı günlerdi. İşte böyle çok zor ve tuhaf bir ortamda, biz bu büyük boşluğu tespit edip, milli birlik - beraberlik ile İslami / insani kardeşliğe katkı sağlamak ve Aleviliğin farklı çevrelerce suiistimal edilmesini engellemek için, EHDAV’ı kurmaya karar verdik. Bölgede bilfiil yaptığımız geniş çaplı alt yapı ve nabız yoklamasında, bizi duyan hemen hemen herkes: “Aman Hocam, gel bu E. Beyt sevdasından vazgeç, böyle bir Vakfı sana asla kurdurmazlar, kendini boşuna harcama, sana yazık olur!” dedi. Biz ise, Yüce Mevlâ, E. Beyt-i Kiram ve hakikat davasına olan güvenimizin tam olmasından dolayı, bu söylemlerin hiç birisine aldırış bile etmedik ve: “Ya Allah! Ya Muhammed! Ya Ali!” diyerek yola çıktık. Tabi her ihtimale karşı da vasiyyetimizi yazıp kefenimizi hazırladıktan sonra: “Eğer bu kutsal E. Beyt davası illa bir kurban istiyorsa, Muhammed – Ali yoluna bir değil, Vallahi binlerce canımız fedâ olsun!” dedik. Çok uzun, yorucu, engebeli, keskin dönemeçli ve meşakkatli bir yolculuktan sonra, E. Beyt levhasını 3 / 10 / 98’de asarak, Akdeniz Arap Alevilerinin tarihte ilk kez, kendilerini temsil edecek resmi ve dini bir kurumunu -Allah’ın izniyle- oluşturduk. Çok kısa bir zamanda da bu EHDAV, bihamdillah tüm bölgemizin markası ve medâr-ı iftihârı oldu. Bunun yanında herkesin bildiği gibi, şirin Antakya’mız çok farklı kimlik ve inançları bir arada barındıran ender bir şehir olmakla beraber, her yerde Alevi nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir kent olarak bilinir. Gelin görün ki, Antakya gibi bir yerde Vilayetin Resmi Protokol listesinde, düne kadar Aleviler haricinde herkes yer almaktaydı. Başta 19 kişilik Yahudi vatandaşlarımızla 30 hanelik Ermeni vatandaşlarımız olmak üzere, -tabi bu sayıları onları kesinlikle aşağılamak için değil, sırf mukâyese için arz ediyorum- Katolik ve Ortodoks cemaatlerinin tamamı protokol listesinde bulunurken, Hatay’daki sayıları 700.000 civarındaki Aleviler, o listede maalesef yoktu. Bu durum biz Aleviler için, büyük bir noksanlık olduğundan bizi son derece rencide ediyordu. Biz bu ayıbı da düzelterek, tarihte ilk kez EHDAV sayesinde, Alevileri Devletimizin resmi protokol listesine koymanın haklı gururunu yaşadık ve yaşatmaktayız.

Yeni 2000 milenyumunda, 14 asır boyunca korku ve tedirginlikten dolayı, gizli – kapaklı bir şekilde kutladığımız bu mübârek Gadir Bayramını, yine tarihte ilk defa kamuoyuna açık, basın – yayın önünde, Devlet erkânı ve Sünni kardeşlerimizle beraber böyle bir konferansla kutlamak istedik. Yine her kim bu fikri duyduysa: “Sakın Hocam, bu rüyan kesinlikle gerçekleşemez! Allah korusun millet birbirine girer, Antakya Sivas ve Maraş’a dönüşür!” dedi. Biz ise ilahi kudret ve samimiyetimizden aldığımız o sarsılmaz güçle; “Allah’ın izniyle, bunların hiç biri olmayacaktır. Yani Antakya ne Sivas, ne Çorum ne de Maraş olacak, bilakis Sivas’la Maraş Antakya olacaktır! Çünkü Antakya insanların yakıldığı, evlerinin başlarına yıkıldığı kent değil, herkesin kıskandığı barış, huzur, kardeşlik ve medeniyetler kenti olacaktır!” dedik. Ve nitekim, Bihamdillah öyle de oldu! Bu kutsal Gadir dalgasını da sadece Hatay’da bırakmayarak önce Akdeniz’e, daha sonra Türkiye’ye en son da Ortadoğu’ya yaydık. Tabi bu muhteşem tablonun bir tek eksiği kaldı, o da Gadir gününün resmi Bayram olarak ilan edilmesidir, Sn. Bakanım! İşte hepinizin gördüğü gibi; Alevi - Sünni, Türk - Arap - Kürt, Müslüman - Musevi - Hıristiyan (Katolik - Ortodoks - Protestan ve Ermeni kesimleriyle) hepsi yan yana omuz omuza, Gadir Bayramının Toplumsal Kucaklaşmasında, gerçek kardeşliğin hazzını yaşamaktadırlar. Darısı kan ve göz yaşının dinmediği Güneydoğumuza, Ortadoğu ile tüm Dünyanın başına! Tabi ki biz, bütün bu güzelliklerle başarıları; ilkin Yüce Mevlâmın lütfuna, anne – babamız ile müminlerin duasına, M. Kemal’in sağlam ilkelerine, değerli Devlet büyüklerimizin dirâyeti ve siz değerli - duyarlı, çilekeş halkımızın desteğine borçluyuz. Bu zengin sofrada, âcizane kardeşinizin azim, iman ve ihlâsını da tuz niyetine sayarsanız, sanırım abartmış olmazsınız.

Sayın Bakanım, kıymetli E. Beyt âşıkları, son zamanlarda Aleviler adına konuştuğunu sanan bazı zavallılar, birbirinden tuhaf ve garip isteklerde bulunmaktadırlar. Mesela kimliklerindeki İslam Dini hanesinden rahatsız oldukları için, bunun çıkarılmasını istiyorlar. Tabi onlar Alevilerin bütün sorunlarını hallettikleri için, geriye sadece onları İslam dininden soyutlamaları kaldı! Onlara tavsiyemiz şu ki: “Vallahi şeker kardeşlerim, siz kendi kimliğinizdeki din hanenize; Şamanist mi yazdırırsınız, Budist mi yazdırırsınız, Satanist mi yazdırırsınız, Ateist mi yazdırırsınız veya dininizi boş mu bırakırsınız, bizim için asla sorun değildir! Ama biz Alevilerin kimlikteki din hanemize, Aziz ve Yüce İslam dinimizden başka hiçbir şeyin yazılmayacağını ısrarla bilmenizi isteriz! Bu kutsal Din, bu Azimüşşan Kur’an ve bu mukaddesat uğruna, 12 İmamımızın 11’inin Emevi – Abbasi zalimlerince şehit edildiğini, yoksa siz hâlâ öğrenemediniz mi?! Ayrıca Ahmet Yesevi, Bektaş-ı Veli, Celâleddin-i Rumi, Derviş Yunus ve Pir Sultan’ın bu hezeyanlarınızı kabul edeceğini mi sanırsınız?! Yazıklar olsun!. Onların bir başka çağdaş talepleri de, din dersinin eğitimden kaldırılmasıdır. Bizim âcizane önerimiz, E. Beyt Ekolu ile E. Sünnet Ekolunun eşit ve âdil bir şekilde seçmeli olarak verilmesidir. Din dersinin tamamen kaldırılması son derece yanlış ve tehlikelidir. Biz dinsiz değil, dindar ama dini dar olmayan teknolojik bir nesilden yanayız! Muhterem kardeşim, sen normalde E. Sünnet mezhebini öğrenmek zorunda değilsin, ama eğer gerçekten Alevi isen, kendi E. Beyt - Caferi mezhebini öğrenmek zorundasın! Zira birilerinin mezhebi taassubuna inat olsun diye, kendi inancın ile kendi İslamiyetine, senin karşı gelip savaş açma lüksün asla olamaz arkadaş! Yapılan parlak isteklerin bir diğeri de Diyanet Teşkilatının tamamen kaldırılmasıdır. Oysa biz, Diyanetin külliyyen lağvedilmesi yerine, onun yeniden günümüzün şartlarına uygun bir şekilde yapılandırılmasından yanayız. İlk önce Diyanet, Sünni / Hanefi tasallutundan kurtarılmalı, daha sonra isminden de anlaşıldığı gibi, başta Aleviler olmak üzere, gayrimüslimler de dahil tüm inanç gruplarının gerçek temsilcisi ve kurumu olmalıdır! Bütün inanç kesimleri, gerçek nüfusları oranında Diyanette söz ve bütçe sahibi olmalıdır! Onların istedikleri bir başka hizmet de, Alevi yörelerine caminin yapılmamasıdır. Oysa biz Alevi yörelerine, fıçı bira ile eğlence siteleri yerine E. Beyt – Caferi mescitleri, E. Beyt Kütüphaneleri ve E. Beyt Kültür Merkezlerinin yapılmasından yanayız! Zira o mescitlerde; “Lâ ilâhe illallah – Muhammed Rasulullah – Ali Veliyyullah!” sedaları yankılanacak, o kültür yuvaları da çevreye ilim, irfan ve bilgi saçacaktır. Ayrıca o mescitlerde, Cuma hutbeleri de birilerinin değil, Mutahhar 12 İmamın ismiyle okunacaktır. Görüldüğü gibi Alevilerin gerçek sorunları başka, onların istekleri ise bambaşkadır. Bence çok bağıran bu birkaç kişinin, Alevilere yapacağı en büyük hizmet Alevilerden el çekip onlara gölge etmesinler, başka ihsan istemiyoruz! Zira Alevilerin sorunlarını çözelim derken, Alevilere kendi inanç ve özleriyle çelişecek daha büyük sorunlar getirmek, asla Aleviliğe hizmet değildir! Ayrıca biz, Alevi sorunlarının gerçek çözüm adresinin, böyle yapıcı ve barışçı etkinlikler yanında, Devlet yetkililerinin ehil ve dirâyetli olan Alevi kanâat önderleriyle yapacağı samimi toplantılarda olduğunun kanâatini taşımaktayız.

Sn. Bakanım, değerli misafirler, bilindiği gibi inanç ve eğitim özgürlüğü en temel haklardan birisidir. Ama örtülü bir bacımızın, sırf kıyafetinden dolayı yabancı bir ülkede okumak zorunda bırakılması, bizce demokratik ve sosyal bir hukuk ülkesi olan Türkiye’miz için ne kadar çirkin ve yanlışsa, Alevi bir kardeşimizin E. Beyt mezhebini öğrenmek için İran, Irak ve Suriye’ye gitmek zorunda bırakılması da, bir o kadar çirkin ve yanlıştır! Çoğu Batı ülkesinin okulunu sığan Yurdumuzun, Alevi – Caferi eğitim yuvalarını da sığma zamanının, artık gelip geçtiğini hatırlatmak isteriz. Hepinizin gördüğü gibi biz, burada Musevi ve Ermeni vatandaşlarımızla bile kardeşçe kucaklaşırken, 21. Yüzyılda katı kalıbını kıramamış, hâlâ bazı Emevi kalıntılarına rastlamaktayız. Dört duvar – dört mezhep dar şablonuna sığdıramadıkları ve kendi mezheplerinden olmayan herkese, bu sakat ve tehlikeli zihniyet maalesef kafir gözüyle bakmaktadır. Bir defa dört hak mezhep ne demek? Sünniliğin dört mezhebinden birine bağlı olmayan herkes, bâtıl ve cehennemlik mi demektir? Birincisi Hak dört değil, bir ve tektir (ayet). Ama Hak ve Tek olan Yüce Allah’a ulaştıran yol ve yöntemler ise sonsuzdur. Öğrencilerinin mezhebini hak, Hocalar Hocası, İstâdlar Üstâdı İmamlar İmamı, Cafer-i Sadık (a.s)’ın yolunu bâtıl saymak, hangi İslam ve mantığa sığar merak ediyoruz! İkincisi, cennet babalarının tapulu çiftliği gibi dar ve küçük değil ki, sadece onları sığabilsin! Halbuki Rabbülâlemin olan Allah’ın cenneti, onların işine gelmese de bozuk sindirim sistemleri hazmetmese de tüm âlemleri sığabilecek kapasiteye sahiptir. “Allah’tan korkanlar için hazırlanmış, yerlerle göklerin genişliğindeki cennet ile Rabbinizin bağışlamasına, yarışırcasına koşun!” (Al-i İmrân: 133)



Sn. Bakanımla Sn Valimin engin hoşgörüsüne sığınarak, bir sıkıntımı sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim: 4-5 yıl önce AB Türkiye Delegasyonundan üst düzey bir temsilciler heyeti Antakya’ya gelip bendenizle beraber, diğer kanâat ve cemâat liderleriyle bir araya geldiler. O gruptan biri bendenize dönerek; Türkiye’de kaç ilin olduğunu sordu. Ben de: 81 dedim. Peki bu kadar Valinin kaçı Alevidir diye sorunca, bendeniz o an susmak zorunda kaldım. Ah keşke, o AB temsilcisine 81 Valimizin, şöyle 20 sinin Alevi olduğunu, göğsümü gere gere söyleyebilseydim de, orada susmak zorunda kalmasaydım, diyorum. Son olarak; AB treninin, Avrupa’nın hatırına değil de bu asil ve necip milletin hatırına hızlandırılması lazımdır. Haksızlıktan, kayırmadan, rüşvetten, çifte standartlıktan, derin ve karanlık güçlerden tamamen arındırılmış ve zavallı halkına, tepeden bakmayan bir Devlet anlayışının, artık hayal değil, yanı başımızda olduğunu görmek istiyoruz! Türkiye’mizin insan hakları, inanç özgürlüğü ve demokrasi alanında, dünyaca kınanan değil, artık kıskanılan düzeye gelmesini istiyoruz! Yüce Mevlâmdan temennim odur ki; Büyük Devletimizi, Şanlı Bayrakla Ordumuzu, Milletimizi, barışımızı, huzurumuzu, İslami ve insani kardeşliğimizi dâim ve bâki eylesin inşaallah! En önemlisi de Kadir Mevlâm, hiç kimseyi Mutahhar E. Beyt yolundan ve onların kurtuluş gemisinden bir an bile şaşırmasın, ayırmasın, mahrum etmesin!
(EHDAV SİTESİNDEN ALINTIDIR Ali yeral hocanın konuşmasıdır)
Dosya ekleri
ehdav vakfı genel Başkanı Ali yeral.jpg
ehdav vakfı genel Başkanı Ali yeral.jpg (4.31 KiB) 1827 kere görüntülendi
LA İLAHE İLLALLAH (celle celelehu) - MUHAMMEDEN (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) RESULULLAH - ALİYYEN (aleyhisselam) EMİR-EL MÜ'MİNİN VELİYULLAH -(KURTULUŞ YOLU) Allah (c.c) Hz.MUHAMMED (s.a.a.v) Hz.12 HAK İMAMLAR (a.s)
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön