Solcu Ufuk Urastan Sola Eleştiriler

Cevapla
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Solcu Ufuk Urastan Sola Eleştiriler

Mesaj gönderen Ali »

Solcu Ufuk Urastan Sola Eleştiriler

Ufuk Uras, ÖDP liderlik mücadelesini kaybedince partisiyle yollarını ayırdı. YeniHarman dergisine verdiği röportajda da ayrıldığı partisini yerden yere vurdu.
Sancılı bir sürecin sonunda seçime giden ÖDP’de yeni bir dönem başlıyor. Bilindiği gibi, bağımsız aday olarak girdiği genel seçimlerden başarıyla çıkan ÖDP’nin eski genel başkanı Ufuk Uras, bir süredir parti içi mücadeleyle boğuşuyordu. ÖDP’nin ana bileşenlerinden “Dev-Yol” çizgisi ile sert tartışmalara giren Uras, son parti kongresinde kaybedince ÖDP ile yollarını ayırma kararı aldı.

yeniHarman dergisi bu ay piyasaya çıkan sayısında, tartışmanın taraflarına mikrofonu uzatıp ÖDP ve Türk solunun geleceğini masaya yatırdı.

Ayrıldığı partisini yine sert sözlerle eleştiren Uras özetle şunları söyledi:

‘LİBERAL DEĞİLİM’

Benim hayatım liberalizmle mücadele ile geçti. Kitaplarıma bakın göreceksiniz. Bakın Sol’da genellikle bir ayrışma olduktan sonra o ayrışma bir şekilde teorize edilir. Bu hep böyledir. Bir şekilde kendinin daha solcu olduğunu anlatırsın. Bu insan psikolojisi. Kendinizin daha değerli olduğunu anlatmanız için başkasının ne kadar değersiz olduğunu söylemeye başlamanıza gerek yok. Bizde herkes başkasını tarif etmeyi nedense çok seviyor. Bir tür gölge boksu. Liberallik asla kafamızdan geçmeyen bir şey. Özgürlükçü perspektifle liberal perspektif arasında temel bir fark var. Liberalizm var olan egemenlik ilişkilerini veri alır onun içinde bir serbestiyi savunur. Özgürlükçülük ise var olan egemenlik ilişkilerini aşmak anlamında devrimcidir. Bizdeki, doğru ifade etmek istersek, tek problem siyaset birilerinin icazetinden mi geçecek meselesidir. Bir tarihsel buluşma için oy birliği ile karar almışız sonra birileri demiş ki ya sizin bu karar yanlış demiş vazgeçirmiş. Şimdi bu kadar uzaktan kumandalı siyaset olmaz. Davul birinde tokmak birinde olmaz. Ruhani liderlik cismani liderlik olmaz. Bizde siyasetin papazları var. Esas mesele bu. Tarihi buluşma kararının altında Sevgili Alper Taş’ın da imzası var. Sonra bakıyorsun olmuyor. İki yıldır zaman kaybediyoruz.

‘ASIL DEV-YOL BİZİMLE BİRLİKTE’

Tabii. Basında ki paparazzilerden bir tanesi de Oğuzhan Müftüoğlu. Özgürlükçü solcular bir tarafta Dev- Yolcular bir tarafta. Böyle bir şey yok. Devrimci Yol’u Devrimci Yol yapan ana damar bizimle birlikte davranıyor. Meclis’te basın toplantısı yaparken bir tarafımda Fatsa’nın eski Devrimci Yol sorumlusu bir yanımda Karadeniz sorumlusu vardı. Anadolu’ya bakın devrimci damar bizimle birlikte hareket ediyor çünkü devrimci değerlerin şahsileştirilemeyeceğini ve güncellenmesi gerektiğini düşünüyor. O yüzden sol kamuoyunda gördüğünüz o ayrışmalar falan hepten palavradır. Daha geçen hafta bütün Fatsa örgütü 378 üyesi ile birlikte bizim yanımıza geçti. Terzi Fikri’nin oğlu, eşi, torunu bütün Dev-Yol kadroları hepsi.

‘ABDESTİMDEN ŞÜPHE ETMİYORUM’

Piyasa ideolojisinin egemenlik ilişkilerini eşitler arası bir ilişki gibi gösterdiği için ne kadar ideolojik bir şey olduğunu ben ‘İdeolojilerin Sonu’ kitabımda satır, satır anlatıyorum. Ama okumuyorlar. Senin için bir tarif yapıyorlar. Bunu biz ÖDP’yi ilk kurduğumuzda Doğu Perinçek ve Aydınlık çevresi yaptı. Bizi AB’ci ve liberal ilan etti. Bugün duyduğunuz her laf onun tekrarıdır. Tekrar ederek daha solcu olunmuyor. Hayatın içinde yokuz. Sendikal alanda güçlü değiliz. Bir yengeç sepetinde birbirimizle mücadele ediyoruz. Ben artık bunlara yetişemiyorum. Ben abdestimden şüphe etmiyorum.

‘ERGENEKON’LA BİZ MÜCADELE EDERİZ’

Ergenekon Örgütlenmesi denilen bu faaliyet açılan kuyularda çıkan kemiklerle, cephanelerle ortaya çıktı zaten. Bakın Ergenekon’un üzerine sadece bu örgütten mağdur olan solcular ve devrimciler gidebilir. Biz niye bunu AKP’ye bırakalım ki? Ben her yerde söylüyorum, karşısındaki Ergenekon diyenlere üç gün önce Mehmet Ağar davasına gittik orada da kimse yok. Solun bitkisel hayatı ve refleks vermeme durumu, o kadar facia bir durum yok. Bizim hayatımız Mehmet Ağar ve Çiller’i kovalamakla geçti. Dava önümüze geliyor bakıyoruz kimse yok. Ergenekon’a bahane ona bahane buna bahane. Bahanelerin ötesinde bir atalet var. Efem Çukur Köylüleri altın madenine karşı dava açmışlar Kanada şirketine karşı. Ya emperyalizm, kapitalizm diyorsunuz. İşte buna karşı çıkmak o köylülerin yanında olmaktan geçiyor. Yoklar ama. Nereye gitsem yalnızız. Slogan solculuğu bu. Hiçbir hakikati yok. Bütün o lafların karşılığı sokakta bizi bekliyor nereye gitsek emekçiler, mazlumlar yalnız başına. Ergenekon’da böyle. Biz Meclis’te en hayırlı işlerden birini yaptık bence. Bütün darbeleri araştıralım diye. AKP’yi de CHP’yi de teşhir ettik böylece. DTP olmasa gerekli imza sayısına ulaşamıyorduk. Böyle faaliyet halinde bir sol olsa neler olurdu. Kamuoyunda inandırıcılığımız sarsılıyor. Bütün dert kirli ilişkilerin açığa çıkarılması. Bu dava çıkarır mı? Kendi başına bir düzenin harakiri yapması mümkün mü? Ama bulunacak her bulgu çok değerli. Bizim bu bulguları kendi başımıza derinleştirmemiz lazım. Davaya endekslemeden açacağımız kampanyalarla ne bileyim ‘Biz de kuyuları açıyoruz’ dan tutun da Uğur Kaymaz davasına kadar fikri takipte ve yakın bir mücadele içinde olmak gerek.

‘ALBAYLARIN YARGILANMASI NEDEN CHP’Yİ RAHATSIZ EDİYOR?’

Anayasaya karşı çıkıp geçici 15. Madde’yi değiştirelim demek ne kadar inandırıcı. AKP ile bir maç yapıyorlar. Pinpon siyaseti. Bizim yine bunlardan bağımsız olarak bunu sorgulamamız lazım. Ama CHP’nin açılım dediği hikâyeler biraz Baykal’ın zihni zikzakları. Mesele şu sivil yargı meselesinde hemen orda pozisyon değiştiriyor. Denizanası gibi tutamıyorsun elinde. Niye bu kadar albayların yargılanması CHP’yi rahatsız ediyor anlamak mümkün değil.
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Solcu Ufuk Urastan Sola Eleştiriler

Mesaj gönderen Ali »

Bunuda Sibel eraslan yazmış sanki aynı konu gibi


Sibel Erarslan
Solcular nerede?
Askeri yargılamayla ilgili son kanun çalışmalarından sonra artık iyice gün yüzüne çıktı. Bu ülkenin solcuları ya çok unutkan ya da cidden artık yoklar buralarda...

CHP’nin önce destek verip bir gecede karar değiştirerek karşısına geçtiği mevzubahis kanun iki yönlü öneri taşıyordu kendi içinde: İlki sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmaması içeriği... Diğeri ise asker kişilerin sivillerle birlikte kalkışma içine girdiklerinde sivil yargıda muhakeme edilmeleri konusuydu...
CHP’nin, çeşitli hukuk kuruluşlarının, sivil örgütlerin, TÜSİAD’ın ve üniversitelerin bu bağlamda değişik zamanlarda kamuoyuna verdikleri taslak ve önerileri belki çoğumuz unutmuş olabiliriz. Ama bugün hükümetin adım attığı “yargı birliği” konusunu, geçmişte dile getirmiş değişik kuruluşların, şimdilerde sırf muhalefet olsun diye bu önemli adımı akamete uğratma girişimleri cidden insana pes dedirtiyor...
12 Eylül 1980 darbesini en ağır sonuçlarıyla yaşamış sol, bugün sivil kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmaması konusunda niçin ve nasıl bu kadar duyarsız anlamak mümkün değil... Sanki seksenler boyunca cunta karşıtlığını çok ağır şartlarda ve çoğu kez de sürgünde devam ettirmek zorunda kalmış solcular, bugün buharlaşmıştır. Veya sırrını henüz çözemediğimiz ani bir metamorfozla, dün kendilerine işkence eden, hayatlarını karartan ve arkadaşlarını asan zihniyeti bugün alkışlar hale gelmişlerdir... İhtilal sonrası hayatta kalabilmiş solcuları, seksenler boyunca, her zaman cunta darbelerinin karşısında bulduk. Hatta aynı ihtilalin işkence ve adam asmaca gibi hemen her türlü belasına düçar kalmış milliyetçi kesimden farklı olarak, solcuları her zaman açık cunta eleştirisiyle izledik... Milliyetçilere işkence edip, onları asanlar da aynı adamlardı, ama bu kesim her zaman susmayı yeğledi. Devlet ebed müddet felsefesi gereği, milliyetçilerin nazarında ordu her zaman “peygamber ocağı” olmuştur, hâlâ da öyledir.
Bugün geldiğimiz durumda ise, sağ ve sol cenahın karşılıklı olarak değiş tokuş ettikleri statülerle karşı karşıyayız. Bugünün solu, seksenlerdeki sağ gibi davranıyor, asker eşittir devlet nazarıyla bakıyor kaygı duyduğu toplumsal yaşantıya... Bugünün sağı ise, seksenlerin solu gibi daha çok insan hakları ve daha çok demokrasi tempolu bir diskuru tercih ediyor... Peki ne oldu da blokların refleksi ciddi anlamda yer değiştirdi?
Bunda en önemli faktör 1994’ten itibaren politik-yönetsel ivmesini hızlandırmış ve bugün hem genel hem yerel siyasete damgasını vuran “muhafazakar demokrat” çizgidir. Dün, komünizmin geleceği korkusuyla cuntaya sessiz kalmayı yeğleyen milliyetçi kesimin benzer tepkisini... Bugünün solcuları veriyor... Onlar da korkuyorlar çünkü, muhafazakarların hemen her yere hakim olduğunu düşünüyorlar... Ve sessiz kalıyorlar aslında vicdanlarının hiç de onaylamadığını düşündüğüm cunta baskısına...
“Solcular kendi içlerinde özeleştirilerini yapabildiler mi?”
80 ihtilalinden sonra hayatta kalanları, soluğu Özal’ın liberal kanatları altında almadılar mı? Ertuğrul Bey mesela 12 Eylül darbesine sevindiğini defaatle yazdı çizdi. Altan kardeşlerse, zaten her zaman liberaldi. Cengiz Çandar, Gülay Göktürk ve Ruşen Çakır gibi isimlerse içerik olarak sol fikriyatı hep devam ettiregelseler de çoğu kez ortalamacılık damgasını yediler... Onların durdukları yer, gerçekten göğüs gerilmesi zaman zaman zor bir yalnızlığı gerektiriyor...
Peki sol nerede?
CHP’nin ve TÜSİAD’ın sol olmadığı ortada, hatta “Tunç Yasası” gibi bir afeti kendine şiar edinmiş İşçi Partisi... Hiçbiri sol değil...
Bugün solun kapadığı defteri, bir kısmıyla Kürt siyaseti, bir kısmıyla Feminist söylem üstlenmiş durumda. Ne ki birinin etnik köken vurgusu, diğerininse eşcinsellik hassasiyetini giderek kriter haline getiriş süreçleriyle düşünüldüğünde, yeterince toplumsallaşamayan söylemler her ikisi de... Bununla birlikte benim şimdilik adına “serbest radikaller” dediğim darbe deneyimi olmayan ve apolitik genç İslamcı hareket, sol kartları elinde taşıyan bu iki dile kısmen sempati, kısmen özentiyle bakıyor... Etnik ve cinsiyetçi vurgu taşıyan tematik dil içine, şimdilik kendi çekincelerini koyarak... Şimdilik bizim gençler için bir tür sosyal faaliyettir solculuk.
Muhafazakarlaşma, sadece sağ kesim için bir problem değildir. Bugün en ciddi muhafazakarlaşmayı kendini korku tüneline kapatmış sol yaşıyor. Aynı durum, yönetsel tecrübe yaşayan mütedeyyin kesimin de açmazı... Siyasete ve paraya hakim olup onu yönetmeye başlayanların ister istemez yaşayacağı bir daralmadır bu... İşte muhalefet etmenin hayati anlamı da buradan neşet eder... Muhalefet, korkular üzerine kurulu bu daralmayı, eleştirmek ve uzaklaştırmak konusunda hepimize yardımcı olacak gücün adıdır...
Gerçek sola bu yüzden ihtiyacımız var... O da ortalarda yok...
Cevapla

“İç Siyaset (Politika)” sayfasına dön