Zöhre Ana??? Dedelik tutmadı ebelik çıktı :)

3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Zöhre Ana??? Dedelik tutmadı ebelik çıktı :)

Mesaj gönderen 3nokta »

Değerli arkadaşlar,
Bize insafsızca forumlarında saldıran zöhreanaforumun sakinlerinin takip ettikleri Zöhre Ana isimli birçok forumda inanç taciri olarak nitelendirilen kişi hakkında paylaşmak istediklerinizi buraya aktarınız. Bektaşileşmiş Alevi toplumunun bir kesiminin peşinden gittiği bu sömürücü Bektaşi zihniyetini bir kez daha görelim.
Bakın Ehl-i Beyt as'in adı kullanılarak kendilerine nasıl menfaat sağlıyorlar ve halkımızı nasıl sömürüyorlar. İnsanlar gerçek Alevilikle Ehl-i Beyt'in pak itikadıyla tanışmadığı zaman böyle sahtekârların ellerine düşüyor.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zöhre Ana???

Mesaj gönderen 3nokta »

“Ailemde ve çevremde kesinlikle ne dedelik, ne ebelik mevzuu vardır. Ne de hacılık, hocalık... Ben bunları hiç görüp öğrenmedim… 1982 yılında tam 10 Kasım günü ilk belirti başladı. Perşembe günüydü. Saat 16.00 - 17.00 sıralarıydı oğlum okuldan gelmişti. Ona ders çalıştıracaktım. Tam lambayı yakarken birkaç günden beri duyduğum, ama kimseye söyleyemediğim sesleri duymaya başladım. Sanki içerde biri vardı. Ama göremiyordum. Aramaya başladım. Lambayı yakarken her yanı yeşil duman kapladı. Ben evin içinde nur olduğunu bilmiyordum. Nuru görüyorum, ama evi de görüyorum. Soba çok yanıyor diye koşup kucakladım. Soba yerindeydi. Beni yakmadı. Birden anladım. Bir besmele çekip iki dizimin üstüne oturdum. O nur, duman olup gökkuşağı gibi renklerle duvarlara serpildi. Soba yerindeydi, çocuklarım hayretle bakıyordu. Kendimi toparladım. Onların yemeğini verdim... Aynı gece, yani perşembe gecesi sabaha karşı 05:30 sıralarıydı. Hatta saatime baktım. Unutamıyorum. Tam Beşi yirmi geçiyordu. Yine uyandım. Evin içinde olduğumun farkındayım, ama Hacı Bektaş-ı Veli dergahı olduğunu da görüyorum, evdeki masayı da görüyorum. Bir taraftan da bir dergah görüyorum. Masayı tutuyorum. Demek ki rüya aleminde değilim. O anda bir mübarek başıma dikildi. bana bir lokma verdi. Hurma sandım, meğer et lokmasıymış. İki parça yedirdiler. Beni semaha gönderdiler. Kırklar Semahı’na. İsmini söyledi. ‘Bana Gül Baba derler, ama asıl ismim Yusuf Ziya’dır’, dedi. Ben de ‘Peki dedim, Hacı Bayram’daki, yani Camideki evliyalar kim?’ diye sordum. Orada yatanların Mürşid-i Kamil, Kamil-i Mürşid-i Veli olduğunu söyledi. Diğerleri gelsin, kendilerini sana kendilerini tanıtsın dedi. Der demez kayba girip kayıp oldu. Kendimi toparlayıp kalktım. Beyimi uyandırdım, anlattım. Önce anlayamadı. Ama yatar yatmaz Gül Baba yine geldi; ‘Sen dünya çapında duyulup yayılacaksın. Sevenlere, sayanlara, darda kalanlara, biz buraya dergâh açıyoruz. Gelenlere de şifa vereceksin’ deyip yine kayboldu. Sabah kalktığımda sevinçten vücudumda bir dinçlik, o zamana kadar yaşamadığım bir hafiflik hissettim. Sonra aile yakınlarıma, anneme, babama ve kardeşime de anlattım… Onlar kuşku içinde benim hasta olup olmadığımızı gözlerken, bende ufacık bir baş ağrısı, diş ağrısı göz ağrısı bile yoktu. Hiç kaşıntım kalmamıştı. Eski günlerimden daha rahattım, Üstelik iki üç günde bir sabaha kadar beni uyutmaz oldular. Hoca, minarenin 05:30 ‘unda okurken, gerçekler de dersten çekilirlerdi. Böyle bir ay devam etti …Bir ay sonra, bir dua öğrettiler. İsmim Ali Ekber, diyen biri öğretti. İsmail Peygambere Allah’tan kurban indiğinde, babası bıçağa yatırdığında bana öğretilen dua ile tekbirlenmiş. Kendini de ‘Babamın adı Hazreti Hüseyin anamın adı Hazreti Fatma, ben Muhammed’in torunuyum. Bundan sonra sen bize kavuştun. Öğrettiğim duayla baban da senin kurbanını alıp kessin. Artık dersleri biz vereceğiz’ dedi. Sabah kalkıp babama o duayı öğrettim... Kurban kesilirken bunun üç defa tekrarlanmasını istediler.

(Cemden Gelen Nefesler adlı kendi kitabından alıntı)
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zöhre Ana???

Mesaj gönderen 3nokta »

kontrollü üye çopur yollamış
http://www.aleviweb.com/forum/showthread.php?t=19714
Mekanı bilmediğimiz için bulmak biraz sorun oldu. İlk etapta Eski kömür deposu olarak aradık. Olumsuz bir tepkiyle karşılaşmamak adına öyle sorduk. Tabiki kimse bize orayı tarif edemedi. En son yolda gördüğümüz başka bir vatandaşa direk Zöhre Ana Dergahı diye sordum. Hemen tarif etti. Biraz yol aldıktan sonrada Takkeli bir bakkaldan sorduk. O da net olarak yeri tarif etti. Yani Zöhre ana olarak sormak sıkıntı yaratmıyor. Bizim gibi çekinceli davranmanıza gerek yok.

Ay ve Yıldız biçimli oldukça büyük bir bina. Kapıdaki görevlinin ifadesine göre Ankara'da helikopter pisti bulunan iki binadan biri. ( Bunu ilk elden niye söyledi anlayamadım ) Modern bir mimari yapısı var. Morg, Üç adet Cemevi, Yemekhane, Düğün Salonu, Otel, Kesimevi, Soğuk Hava Deposu ve bir Mağara mevcut. Bize verilen bilgilere göre.

Mağara olarak tabir edilen mekan sarkıt ve dikitlerle düzenlenmiş ve orta da bulunan bir alanda bulunan postta insanlar diz üstünde hareket ederek yerleri ve postu öperek niyaz ediyorlardı. Aydınlatma ve mekan düzenlenmesi oldukça mistik bir havaya sokuyor insanı. İnşaat eğitimi almış ve bu sektörde çalışan birisi olarak gerçekten o mekanın tasarım ve inşasını yapanları kutlamak isterim. Mekandaki boyutsal ilişkiler ve derinlikler ile ışık gölge oyunları ağzımı açık bıraktı. Gerçekten kutlarım.

Mağarada bulunan Meydanın yanında 18 mt derinlikten çıkartıldığı söylenen ve bir - iki mt. yanında bulunan aslanın ağzından akan ZemZem suyu mevcut. Suyun hemen yan tarafında gözleme yapılan bir tandır mevcut. Tandır ile giriş kapısı arasında da dilek tutup mum yakmak amacıyla duvara yapılan bir niş mevcut.

Dışarıda bahçede Abdest almak için bir çeşme mevcut. Çeşmenin yan tarafında ve bahçeden inilen bir umumi wc mevcut. Bu wc'de lavabo yok. Sadece abdest alma yeri var. Tuvaleti kullandıktan sonra ben de hayatımda ilk defa o abdest alma yerine oturarak elimi yıkamak zorunda kaldım. Bu oldukça şaşırttı beni.

Mağara olarak adlandırılan mekanın üst tarafında; bir genel kabul bölümü mevcut. Bu alanda Zöhre Ana'ya ait kitap ve cd lerle birlikte değişik hediyelik eşyaların satışı yapılmakta. Aynı zamanda yiyecek ve içecek satışıda mevcut bu bölümde. Mekan da bulunan tv'den Zöhre Ana'ya ait cd'leri izlemeniz de olanaklı. Satışı yapılan eşyalar arasında el örgüsü çocuk kazaklarından, Banyo liflerine; Zöhre ana'ya air büstlerden, Çin malı takılara kadar çok çeşitlilik mevcut.

Mekanı gezerken bazı eşyaların da fiyat etiketlerine baktım tabiki. Bu da tanıtım cd leri ve mevcut iki kitabı almak amacıyla fiyat sormamdan sonra oldu. Büyük bir hevesle bunları aldım ama cd lerin 20,00 şer ytl. kitapların da 35,00 er ytl olduğunu toplamda 4 cd ve 2 kitabın 150,00 ytl tuttuğunu öğrenince bırakmak zorunda kaldım. Mekanda kol saatleri 200,00 ytl civarında; küpeler 5,00 ytl civarında, kolyeler 15,00 ytl civarında satılmakta. Zöhre Ana'ya ait büst vs. şeylerde etiket yoktu. Kitap ve Cd lerdeki düştüğüm durumdan sonra onların fiyatını soramadım.

Mekanların ana girişlerinde Kapılarda ( A ) harfi işli. Bu ANA KAPISI'nı simgeliyormuş. Bina girişinde ise Ördek'lere ayrılmış bir alan mevcut. Alan içerisinde 4 adet ördek vardı.

Diğer gözlem ve materyalleri arkadaşlar ve ben zaman içerisinde aktaracağız. Özellikle Ritüel ve Simgesel özellikler konusunda önemli gözlemlerimiz oldu.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zöhre Ana???

Mesaj gönderen 3nokta »

Kimdir?
http://www.zohreanaforum.com/hayati-ani ... imdir.html

Yaşayan Tek Alevi Piri Zöhre Ana'nın kısa Hayat Hikayesi

15 Haziran 1957 yılında Yozgat’ın Köçekkömü köyünde, evin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailesi tarafından Süheyla ismi verilir. İlkokulu köyündeki okulda başarılı bir şekilde tamamlayan küçük Süheyla, çok istemesine rağmen ilkokuldan sonra okula gönderilmez.

1971 yılında ailesi Yozgat’ dan Ankara’ ya göç etmeye karar verir ve Ankara’nın Mamak ilçesinde bir arsa1 satın alırlar. Buraya yapılan evde yeni yaşamlarına başlarlar.

1973 yılında evlenir; bu evlilikten Gazi ve Selver adında iki çocuğu dünyaya gelir. Evin neşe kaynağı olan bu küçük çocuklarla birlikte büyüyen aile, Ankara’nın fakir insanlarını kucaklayan tepelerinden birine yapılmış bu gecekonduda, mutluluğun ve acının birarada olduğu “hayata” devam ederler.

Aslında herşey normaldir, kendisi ev işleriyle uğraşmaktadır, eşi çalışmakta, Gazi ise çoktan okula başlamıştır. Ama bir süre sonra, anlam veremediği bir takım olaylar meydana gelmeye başlar, evin içinden, dışardan, çatıdan, kapıdan gelen bazı sesler duymakta ama bunları kimseyle paylaşamamaktad ır. Ta ki 1982 yılının 10 Kasım sabahı, saat 05:30’a kadar…
Bu olayı Zöhre Ana, “Cemden Gelen Nefesler” adlı kitabında, şu şekilde anlatmaktadır:

“Ailemde ve çevremde kesinlikle ne dedelik, ne ebelik mevzuu vardır. Ne de hacılık, hocalık... Ben bunları hiç görüp öğrenmedim… 1982 yılında tam 10 Kasım günü ilk belirti başladı. Perşembe günüydü. Saat 16.00 - 17.00 sıralarıydı oğlum okuldan gelmişti. Ona ders çalıştıracaktım . Tam lambayı yakarken birkaç günden beri duyduğum, ama kimseye söyleyemediğim sesleri duymaya başladım. Sanki içerde biri vardı. Ama göremiyordum. Aramaya başladım. Lambayı yakarken her yanı yeşil duman kapladı. Ben evin içinde nur olduğunu bilmiyordum. Nuru görüyorum, ama evi de görüyorum. Soba çok yanıyor diye koşup kucakladım. Soba yerindeydi. Beni yakmadı. Birden anladım. Bir besmele çekip iki dizimin üstüne oturdum. O nur, duman olup gökkuşağı gibi renklerle duvarlara serpildi. Soba yerindeydi, çocuklarım hayretle bakıyordu. Kendimi toparladım. Onların yemeğini verdim...
Aynı gece, yani perşembe gecesi sabaha karşı 05:30 sıralarıydı. Hatta saatime baktım. Unutamıyorum. Tam Beşi yirmi geçiyordu. Yine uyandım. Evin içinde olduğumun farkındayım, ama Hacı Bektaş-ı Veli dergahı olduğunu da görüyorum, evdeki masayı da görüyorum. Bir taraftan da bir dergah görüyorum. Masayı tutuyorum. Demek ki rüya aleminde değilim. O anda bir mübarek başıma dikildi. bana bir lokma verdi. Hurma sandım, meğer et lokmasıymış. İki parça yedirdiler. Beni semaha gönderdiler. Kırklar Semahı’na. İsmini söyledi. ‘Bana Gül Baba derler, ama asıl ismim Yusuf Ziya’dır’, dedi. Ben de ‘Peki dedim, Hacı Bayram’daki, yani Camideki evliyalar kim?’ diye sordum. Orada yatanların Mürşid-i Kamil, Kamil-i Mürşid-i Veli olduğunu söyledi. Diğerleri gelsin, kendilerini sana kendilerini tanıtsın dedi. Der demez kayba girip kayıp oldu. Kendimi toparlayıp kalktım. Beyimi uyandırdım, anlattım. Önce anlayamadı. Ama yatar yatmaz Gül Baba yine geldi;

‘Sen dünya çapında duyulup yayılacaksın. Sevenlere, sayanlara, darda kalanlara, biz buraya dergâh açıyoruz. Gelenlere de şifa vereceksin’ deyip yine kayboldu.

Sabah kalktığımda sevinçten vücudumda bir dinçlik, o zamana kadar yaşamadığım bir hafiflik hissettim. Sonra aile yakınlarıma, anneme, babama ve kardeşime de anlattım. … Onlar kuşku içinde benim hasta olup olmadığımızı gözlerken, bende ufacık bir baş ağrısı, diş ağrısı göz ağrısı bile yoktu. Hiç kaşıntım kalmamıştı. Eski günlerimden daha rahattım, Üstelik iki üç günde bir sabaha kadar beni uyutmaz oldular. Hoca, minarenin 05:30 ‘unda okurken, gerçekler de dersten çekilirlerdi. Böyle bir ay devam etti …

Bir ay sonra, bir dua öğrettiler. İsmim Ali Ekber, diyen biri öğretti. İsmail Peygambere Allah’dan kurban indiğinde, babası bıçağa yatırdığında bana öğretilen dua ile tekbirlenmiş. Kendini de ‘Babamın adı Hazreti Hüseyin anamın adı Hüsniye, ben Muhammed’in torunuyum. Bundan sonra sen bize kavuştun. Öğrettiğim duayla baban da senin kurbanını alıp kessin. Artık dersleri biz vereceğiz’ dedi. Sabah kalkıp babama o duayı öğrettim... Kurban kesilirken bunun üç defa tekrarlanmasını istediler.

"Bu dediğim 1982 yılı Aralık ayının son günleriydi. Kurbanı kestik. Etini dağıttık. Komşular, akrabalar kendi aralarında bu kurbanın sebebini aramaya başladılar. Ben eskiden çarşıya pazara çıkarken, çıkmaz oldum. Asıl merak ettikleri bendim. Her şeyden çekildim ve 1984 yılının ocak ayını buldum..."2


Artık o “Gelin Süheyla” değil; tüm dünyaya şifa elini sunan, dertlere derman yaralara merhem olan, Muhammed Mustafa - Aliyel Murteza’nın sesini, nefesini duyuran, bâtın âleminin ateşinin dumanını bu dünyada tüttüren tek yaşayan “Pir”, “Zöhre Ana”dır.

Zöhre Ana, bir yandan ziyaretine akın akın gelen insanların dertlerine derman olurken; diğer yandan da ummanlarda Pirlerden ders alır. Bu Pirler kendilerini Zöhre Ana’ya tanıtıyorlar, verdikleri derslerle, bâtın ve zahir alemlerinin gerçeklerini bildiriyorlardı .



O Haktan gelen bir ışıktı ve ışıktan rahatsız olanlar da vardı…

Sayısız insan şifayı Zöhre Ana’dan bulurken; bazıları da bu ortamı içine sindiremeyip resmi makamlara şikayetlere başlamışlardı. Bir dönem alıp başını giden bu şikayetler, Zöhre Ana’nın evliyalığına inanamayan, kerametini görse de kabul etmeyen insanlar –ki bunlar yakın çevresindeki insanlardan başkaları değildi- tarafından yapılıyordu. Bu şikayetler sonucunda, ziyaretine gelen insanlar ona ulaşamaz olmuşlardı. Kapısına kilit vurulmamıştı ancak gözle görülen bir engelleme de vardı:


“POLİS GÖZETİMİNDEKİ SARALI" 3
Sultan Kaya’nın tam yanından ayrılacağımız sırada, “Siz asıl benim görümcemin başına gelenleri dinleyin” dedi. Durdum :

- Nerede görümceniz ? Neler geldi başına ?

Sultan Kaya anlattıkça olayın gerçekten çok ilginç olduğu ortaya çıktı :

- Görümcemin adı Esma Aslaner. Geçen yılın başındaydı. Eve geldim ki, amanın... Görümcem kaskatı yatıyor. Elleri kenetlenmiş, bacakları iki kuru ağaç dalı gibi. Aç açabilirsen... Hemen yardım istedim. Sekiz on kişi bir otombile zorla yerleştirdik. Zöhre Ana’ya götürdük. Ama içeri almadılar.

- Neden? O durumdaki bir hastayı neden almadılar?

- Polis yasaklamış. ‘Alırsak biz suçlu duruma düşeriz’ dediler. Görümcemle birlikte hemen Karakola gittim. Bir polis istedim. Polisler çok kızdı.

‘Böyle bir kadına nasıl inanıyorsunuz?’ diye bağırdılar bana.

- Sonunda hastaneye mi gittiniz ?

Sultan Kaya başını iki yana salladı :

- Hastaneye değil... Yine Ana’ya döndük. Ama, binbir güçlükle...

Bana bağıran polise, ‘Sana ne, ben inanıyorum. Bırakın da içeri alsınlar bizi’ diye bağırdım. Bağırmaktan geçip yalvardım. Onlar da hastaneye gitmemizi istediler. Görümcemin zaten hastanelere gidip geldiğini söyledim, etmeyin eylenmeyin diye yalvardım. Karakol görevlisi amirlerinden izin alınmasını istedi. Evine gidip kaldırdım. Durumu gösterdim, anlattım. Benim karakola dönmemi, telefon edeceğini söyledi.

Karakola döndük, yine oyaladılar.

Sultan Kaya olayı yeniden yaşar gibi heyecanlandı :

- Polislere, ‘Görümcem saldırırsa, camları kapıları kırarsa suç sizin olur’ dedim. ‘Nereye giderseniz gidin ’ dediler. Ben döndüm amire, yeniden yalvardım. ‘Zöhre Ana’ya girmeyi yasaklamışsınız , şu haline bakın. Polis olmadan kapı açılmıyor, bana yardım edin’ dedim. Bize bir polis verdi. Karakoldan tam ayrılacağım, biri ‘Sen Alevi misin?’ demez mi? Kızdım, başladım bağırmaya, ‘Alevi olursam ne var bunda? Bundan size ne ? Zöhre Ana alevi sünni ayırım yapmaz ki, bunu soruyorsunuz’ dedim. Başladılar ağzımı yoklamaya. ‘Size alevilik için neler diyor ?’ diye sordular. Neyse, tam iki saatimiz böyle geçti. Sonunda bir polisle Ana’nın kapısına geldik.

Yasakçı anlayışı pek kavrayamadığım için, hayretle dinledim:

- Peki, dedim, polis, sizinle birlikte mi girdi içeriye?

- Ne içeri girmesi ağabey... Ötekiler adama tembih üstüne tembihte bulundular. ‘Sakın içeri girme, taviz verme’ falan... Neyse, biz girdik ya, önemli olan buydu. Girdik içeriye ve Ana biraz su istedi. Okuyup birazını içti. Kalanın görümcemin ağzından akıttı. Ağzını iki kişi zorla araladık. Allah seni inandırsın ağabey, beş dakika geçti geçmedi, görümcem kalkıp dizine yaslandı. Donduk kaldık.

- Kimin dizine?

- Zöhre Ana’nın dizine... Mübarek de ‘ Senin bir yakının mı öldü ? diye sordu. Görümcem, kocasının öldüğünü, o sırada yüzüne bakınca çok korktuğunu söyledi.

- Yani, o korku yüzünden mi sara hastası olmuş?

- Sultan Kaya şunları anlattı:

- Zöhre Ana ‘Ölülerin ruhu çeker, bu yüzden sara hastalığı kapmışsın. Bir yere de besmelesiz basmışın’ dedi. Yeşille yeniden silip pençesini çaldı. Görümcem hemen ayaklandı. Rengi yerine geldi. Düzelip yürüdü. Dışarı çıktık, polis memurunun ağzı açık kaldı.

- Polis korktu mu yoksa?

-Korkmadı. Çok saygılıydı. Ama şaşırmıştı. Hep birlikte karakola gittik. Arabadan indik. Görümcemi yürürken gören diğer polisler hem kızdılar, hem hayrete düştüler. Bazıları ‘Madem ki böyle, çocuklarımızı hiç okutmayalım, doktor yapmayalım’ dediler. Ben de, ‘Siz Zöhre Ana’yı tanımıyorsunuz, o üfürükçü ve hurafeci değil, Atatürkçü’ dedim, Her Türk çocuğunun okuyup yükselmesini istediğini söyledim. Sonradan, bu karakol polislerinden bazılarının da yakınlarını Ana’ya götürüp şifa aradıklarını duydum…

…Saradan kurtulan Esma Aslaner şimdi Siteler’de bir pastanede çalışıyor. Sağlıklı ve mutlu...”
Zöhre Ana, 19 Nisan 1990 tarihinde TBMM Başkanlığına verdiği bir dilekçe ile yapılan baskılardan duyduğu rahatsızlığı şöyle dile getirir:
“ Cumhurbaşkanlığ ı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ankara Valiliği ve Cumhuriyet Savcılığı

7 - 8 yıldan beri bir ilhamla bilincime ulaşan duaları, kendi inançlarıma göre bana başvuran, ziyaretime gelen insanlara aktarıyorum. Yani, onlara dua okuyarak yardım etmekteyim. Kendilerine dua etmek için hiçbir kimseye çağrıda bulunmadığım gibi, herhangi bir şekilde şahsımla ilgili bir propaganda da yapmış değilim. Ayrıca maddi çıkarı hiç düşünmedim. Ve bana gelenlerin bu tarz taleplerini devamlı reddettim. Ben her şeyden önce Türk olup, bu ülkenin bir vatandaşıyım. Bu ülkenin ve Türk Ulusunun birlik ve bütünlük içinde bulunmasını huzurlu ve güvenli olmasını, insanlarımızın gerçekten birbirlerini sevmelerini dileyen bir insanım. Ayrıca, bölücülüğe, hurafeye ve çağdışı düşüncelere tümüyle karşı olan bir kişiyim. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzurunu, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, ATATÜRK Milliyetçiliğin e bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir, hükmünün yer aldığı Anayasa’nın ikinci maddesindeki esaslara ve unsurlara inanan, bağlı bulunan bir kişiyim. Bugüne kadar çeşitli amaçlarla birçok art niyetli insan tarafından Emniyet’e ve diğer ilgili mercilere de şikâyet edildim. Sürekli olarak Ankara Emniyet Müdürlüğünün gözetim ve denetimine tabi tutuldum. Bu olumsuzluklarda n kurtulabilmem ve “Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir” diyen Anayasa’nın 19. maddesindeki hükmünden : ‘Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulmaz’ diyen Anayasa’nın 20. madde hükmünden faydalanmak istiyorum.

Üfürükçülük yaptığım ve menfaat karşılığı olarak şifa dağıttığım, peygamberliğimi ve evliyalığımı ilan ettiğim gibi birçok isnatlarla müteaddit defalar Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Siyasi Şube Müdürlüğü’nce hakkımda tahkikat yapıldı. Açılan davalar sonunda, Ankara Altı, Yedi ve Dokuzuncu Asliye Ceza Mahkemelerinde beraat ettim. Birinde, Ankara Dokuzuncu Asliye Ceza Mahkemesindeki dava reddedildi. Şimdi ise mezhep propagandası yaptığım şeklinde bir ithamla karşı karşıya bulunmaktayım. Mahkeme kararından da anlaşılacağı üzere ne Türk Ceza Kanunun 163. maddesine, ne de 677 sayılı kanuna muhalefet ettim. Hakkımda yapılan iddiaların, birer isnat ve iftira olduğu her defasında adalet makamlarınca kanıtlanmıştır. Yukarıda izah ettiğime dayalı olarak, Anayasa’nın insan hakları ve hürriyetleri için sıralanmış olduğu maddelerden faydalanmak istiyorum. Devamlı emniyet görevlileri tarafından yapılan denetim ve takipten ailem ve çocuklarım huzursuz olmuşlardır. Dilekçem ekinde sunduğum mahkeme kararına istinaden gereği için, sorumlular hakkında gerekli yasal işlemin yapılması ve önlenmesi hususunu saygılarımla arz ve talep ederim.”4


Tüm olumsuzluklara rağmen Zöhre Ana Haktan aldığını halka vermeye devam eder. Kurduğu vakıf aracılığıyla muhtaç insanlara el uzatarak onları okutur, düğünlerini yapar, giyecek ve yiyecek yardımlarında bulunur, tiyatro, folklor, semah, koro, bağlama kursu gibi etkinliklerle gençlerin bireysel ve toplumsal gelişimlerine katkıda bulunur, inancımızı bugüne taşıyan Pirlerin Türbelerinin bakım ve yenilemesini yaptırır…

27 yıldır bıkmadan usanmadan insanlara maddi ve manevi desteğini veren Zöhre Ana halen de bu desteğini sürdürmektedir.

Keramet arayanlara en büyük kerameti ise 72 millete bir nazarla bakıp onları Allah – Muhammed – Ali dergâhında tek bir çatı altında toplamasıdır.

Dipnot:
1-Zöhre Ana, Hak sırrına erdikten sonra bu arsada İmam Üseyin’in torunları olan Küçük Battal Gazilerin (Hıdır ve İlyas’ın) türbelerinin bulunduğunu bildirmiştir.
2-İsmet Solak, “Cemden Gelen Nefesler” s.87
3-İsmet Solak, “Cemden Gelen Nefesler” s.228
4-İsmet Solak, “Cemden Gelen Nefesler” s.12
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zöhre Ana???

Mesaj gönderen 3nokta »

Ondan Şifa Bulduğunu Söyleyenler:
Bir-iki örnek

Kod: Tümünü seç

Zöhre Ana' dan Şifa bulan sevgili arkadaşlar; çoğumuzun Zöhre Ana' dan dilek, murat, şifa aldığına eminim. Bunları bizimle paylaşırsanız sevinirim…

Ben, oğlum Mehmet Ali ile ilgili yaşadığım bir konuyu kısaca anlatmak istiyorum...

2007 yılının Mart ayında, oğlum bir sabah ateşli ve boynum ağrıyor diyerek uyandı. Boynuna baktığımda küçük bir şişlik olduğunu fark ettim ve hemen doktora götürdüm. Doktorlar kabakulak olabilir diyerek ilaç verdiler. Biz ilaçları kullanmaya başladıktan sonra, düzeleceği yerde iyice kötüleşti. İlaç kullanmamıza rağmen ateşi daha da arttı, . Böyle birkaç gün daha geçti ve bir gün ben oğlumun yürüyemediği ni fark ettim sağ ayağının üstüne basamıyordu. Hemen Zöhre Ana ya götürdük, pençesini aldık ve o güne kadar hiçbirşey yiyemeyen oğlum, aynı günün akşamı yemeklerini yemeye başladı. Bir hafta içinde oğlumun hiçbir sorunu kalmadan eski haline döndü. 

Allah böyle acıları kimseye yaşatmasın. Pir Zöhre Ana'yı başımızdan eksik etmesin

Kod: Tümünü seç

Sevgili KAMER,çok büyük geçmiş olsun..
Allah,Mehmet Ali'yi size ve TUNÇ abiye bağışlasın 

Benimde Annem,Zöhre Anam'dan şifa buldu..
1983 yılında eklem romatizmasıydı. Babam,annemi profesörlere götürdü,İsviçre deki akrabalarımız vasıtasıyla ilaçlar getirtti.Ama hiçbiri derman olmadı..
20 günde bir kullandığı PENADUR 2400 adlı güçlü iğne kalp kapakçıklarını eritmiş,hiçbir fayda etmemişti..
Soğuk suya elini soktuğunda dayanılmaz ağrıları oluyordu..çok zor günler yaşamıştık..
Allah,hiçkimsey e sevdiklerinin acısını göstermesin !..
ZÖHRE ANA'yı kapıkulede tanıdık..orda ZÖHRE ANA,çok kısa sürede iyileşiceksin dedi ve 3 ay içerisinde eklemlerde oluşan kızarıklıklar ve şişmeler ortadan kalktı..
Daha sonra iki kez Ankara'ya yanına gittik ANAMIN ve ondan sonra sapasağlam oldu 
Evde soğuk suyla bulaşık yıkayamayan insan şimdi rahatlıkla Halı yıkayabiliyor !..
sadece tek birşey yazacam ;Allah,ZÖHRE ANAMIN IŞIĞINI ÜZERİMİZDEN EKSİK ETMESİN !..
Allah BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN ZÖHRE ANAMI...

Kod: Tümünü seç

En son olanı anlatıyım.. 2 ay önceydi.. kardeşim Gülay' ın gözleri kızarmaya başladı, biz bilgisayar ekranına çok bakmasına bağladık, yasakladık. Fakat kızarıklık geçmediği gibi daha da ilerledi ve her iki gözü de aşırı derecede kızardı, gözlerini açamaz hale geldi. Retina kısmında şişlikler oluştu. (Allah korusun sanki gözleri, yuvasından çıkacak gibi) biz bakamıyorduk. Hiç hastaneye gitmeden Ana' ya gittik. Ana "az daha gelmesen katarakta çevirecekmiş" dedi. Yeşili sürdükten sonra ve duasını aldıktan sonra anında kızarıklık dağıldı. 2-3 gün içinde de şişlikler de gitti. Şu an maşallah sapasağlam maviş maviş bakıyor : )
Gerisi için:
http://www.zohreanaforum.com/pir-zohre- ... anlar.html
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zöhre Ana???

Mesaj gönderen 3nokta »

Muhammet-Ali yolu Zöhre denilen bu kişiyle ancak anlam bulurmuş. Hadi oradan! Sözkonusu forumlardan bir alıntı ve cevapları:
Aleviliğe farklı tanımlar, farklı anlamlar yükleyenler, Aleviliği siyasi menfaatlerine göre bükmek isteyenler ve Alevilik hakkında bilgi sahibi olmayanlar bu eksikliklerini Zöhre Ana'nın verileriyle kapatırlar umarım.
Başta bahsettiğin güruhların içindedir sizin pir diye peşinden gittiğiniz var.
Zöhre Ana, Aleviliğin serçeşmesidir.Zöhre Ana, Muhammed- Ali'nin dilidir.
Uydurup uydurup toplumumuzu kandırıyorsunuz.
Vebaliniz çok büyük Allah'ın yaşayan tek gerçek velisi İmam Mehdi as'dir.
Bu verilere göre Aleviliğin temel kaynakları ve esasları gayet açıktır:
Bakalım neymiş?
1- Bu yol, Muhammed- Ali Yolu'dur. Hz. Muhammed ve Hz. Ali birbirinden ayrı tutulamaz.
"Muhammed – Ali yolu, Allah’ın, bizlere ışık tutması için, Muhammed’i rehber, Ali’yi mürşit kapısı olarak bildirmesidir."
Tamam. Alevi yolu Muhammet-Ali yoludur. Ama siz onun yolundan ne akdar gidiyorsunuz ya da daha doğru bir ifadeyle siz onun yolundan mı gittiğinizi sanıyorsunuz! Kendisine bile ahirette faydası olmayacak kişilerden medet umuyorsunuz.
2-Muhammed- Ali tarafından İnsanlığa miras bırakılan Alevilik yolunu Kırklar
Dergahı ibadetleriyle süren Pir İmam Cafer'dir. Alevilik yolu olan Caferilik dışındaki mezhepler sonradan ortaya çıkan yanlış inanışlardır.
Kırklar bir uydurmadır. İmam Cafer sadık as ve 12 İmamları pis emellerinize alet etmeyin.
3- Aleviliği İslam veya Müslümanlık adı altında kategorize etmeye kimsenin hakkı yoktur. Aleviliğin ibadetleri Kırklar Dergahı'ından miras kalmıştır.
Bu mirası Allah'ın gönderdiği ermiş ve dervişleri sürdürmüştür.
Alevilik İslamın özüdür aslıdır ama sizin gbi sahtekarlar maddi menfaatleri için dünyevi menfaatleri için Aleviliği kullanıyorlar. Alevilik Kuran ve Ehl-i Beyt yoludurç Alevilik 12 İmamlardan öğrenilir.



4- Alevilik; aydınlık, çağdaş ve insana değer veren bir yoldur.
Hacı, hoca, molla, şeyh, şıh yolu değildir. Büyü, muska, fal, medyumculuk ve üfürükçülük hurafedir. Bu yolla insanların istismar edilmesine karşıdır.
Bu şekilde insanları sömüren siz değil misiniz?


5- Mezhep ayrılığı ilk kez Mavya zamanında, Ehlibeyt'e zulüm edilerek ortaya atılmıştır. Birliğin yolu Alevilik olup, ayrımcılığın kaynağı Muaviye siyasetidir.
Son söze diyecek yok. Mavya nedir onu da açıklasalar bir yorum yapardık.
6- Alevilik; Muhammed- Ali, Oniki İmam ve Ehlibeyt yoludur. Bu yolun adı Müslümanlık değil "Allah'a Giden Yol'dur.
Hayır bu yolun adı Müslümanlıktır. Alevilik islamın özüdür.
7- Şahımerdan Ali, İnsanlık sancağı'nı çeken ve binbir donda baş gösteren Allah'ın Aslanı'dır. Muhammed Rehber, Ali Mürşit'tir. Muhammed'e Kuran, Ali'ye Zülfikar inmiştir.
"Bizim sevgimiz, aşkımız, pirimiz, ışığımız, mürşit kapımız Hazreti Ali’dir."
Diyorsunuz ama yaptıklarınız söyledikleriniz bunula hiç alakada değil. 12 İmamlardan çok uzaksınız onların sözlerinden yaşantısından buyruklarından öğretisinden bihabersinizi. Zöhre ana diye birinin peşinden gidiyorsunuz Aleviliğin A'sıyle bile alakanız yok.
8- Alevilik inancında dil- din- ırk ayrımcılığı yoktur. Hak katında herkes kendi günahından sorulur. Allah düşmanları, kıskançlık, fesatlık ve dünya saltanatı için Ehlibeyt'e zulüm yaparak bu yolu yok etmeye çalışmışlardır.
Bu Emevi zihniyetinin bir başka versiyonu da sizsinir. Aleviliği Ehl-i Beyt as'i peygamber'i kullanarak onlara zulm ediyorsunuz onların yolunu baltalıyorsunuz.
9- "Gerçek ölmez don (beden) değişir."
Asılan, kesilen, sürgün edilen Evliyalar; beden değiştirerek Anadolu'nun dört bir tarafından Allah'ın insanlara gönderdiği ışık olarak gelmiş, kerametleri ve ibadetleriyle bu yolu yaşatmışlardır.

10- Evliyalar her dönemde gelen Allah'ın lütuflarıdır.
Bu dönemde de Zöhre Ana olarak gelmiştir.
"Ermişe yaş sorulmaz, baş sorulur. Erkek, kadın diye bir ayrım yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Çünkü veren, ilahi gücü büyük, Allah’tan okuyandır. Allah, evliyanın dilindedir. Onun ilim deryası, imanı, kuranı, Allah’tandır. Allah ilmi, evliyanın derya ummanıdır, Hak nefesini dilinden dökmesidir Hak’tan gelen Hak’tır ve derya ummandır.
Ehl-i Beyt imamlarından başka veli yoktur. Uyduruyorsunuz. pircilik yaparak Atatürkçülük yaparak insanların duygularınıı sömürüyorsunuz.
11-Alevilikte ibadet yeri cemevidir.
“Semah”, evliyanın Hak aşkıyla coşup, kolunu kanadını çırparak uğunmasıdır ve Kırklar katında en büyük ibadetten biridir. Çünkü Hak semasıdır. Bu kutsal ibadet, bir takım insanlar tarafından layık olmayan yerlerde, (mesela, eğlence yerlerinde, gösteri amaçlı, halk oyunlarına benzetilerek) uygulanmamalıdı r. Semah, Muhammed – Ali yoluna yakışan bir ibadettir. Bu yola gönül veren insanların ibadet için toplandıkları yere de Cemevi denir."
Aleviliğin ibadet yeri Ehl-i Beyt'in öğrettiği gibi mescitlerdir camiilerdir.
12- Alevilikte namaz vardır.
"Abdest ve namaz, Muhammed – Ali’nin, onlara gönül veren ve onların yolundan gitmek isteyen insanlara bıraktığı bir ışıktır, ibadettir. Gerçek ibadetlerden de insanlığa zarar gelmez."
Laf ebeliği yapıyrosunuz.Alevilikte namaz vardır diyor sonra Aleviliğin ibadet yeri cemevidir diyorsunuz. Hadi oradan. Siz namaz kavramına karşıyken bugün bu kavramın içini boşaltmaya çalışıp uyanan ya da uyanmakta olan Alevi gençliğini kandırmaya çalışıyorusununz Sizin Muaviye zihniyetinden hiçbir farkınız yok.
13- "Batın" ve "Batıl"
“Batın yolu” dedikleri söz, Allah’ın gözle görülmeyen, sırlarına erilemeyen yoludur. Evliyalar da bu deryadan Hak şarabı içenlerdir. Onların Abu Kevser Irmağı gibi coşarak akmalarıdır. "
Sır sır deyip kendi yalanlarınızı sahtekarlıklarınızı örtbas etmek istiyorsunuz. İki güzel kelam ile iki kutsal kelam ile milleti kandırıyorsunuz. Tıpkı şeytan gibisiniz batılı kabul ettirmek için hile yapıyorsunuz.
"Batıl ise, hocalık, hacılık, şıhlık, şeyhlik, müritlik, el alıp-el vermeler, tekke ve türbe adı altında yürütülen bir yoldur. Ayrıca da muska, büyü, fal, medyumluk, üfürükçülük gibi boş işler de bunlarla alakalıdır. Bunların hiçbir zaman gerçek keramet gösteren ermişlerin yolunda yeri olamaz, hiçbir zaman da bunları savunanlar Hakikatten ilim alıp veremezler."
Bu sahtekarlığı üfürükçülüğü yapan sizsiniz. Bu zamanda tıp bu kadar ilerlemişken insanlara çocuk verdiğiniz iddia ediyorsunuz insanları hastalıkalrdan kurtardığın yalanını anlatıyorsunuz. Hadi oradan! Biz bu tür saçmalıklara inanmayız. İnssanları iyi edecek olan bir türbe bir mekan varsa bu da Allah'ın gerçek velilerinin türbeleri mekanlarıdır. Sizin gibi sahte evliya kılıklı züppelerle iişimiz olmaz.
14- Alevilik Atatürkçüdür.
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde n yana taraftır.
İnancın siyasete alet edilmesine karşıdır. .
"Her zaman toplumun birlik ve beraberliğinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin, Türk Ordusunun, Laikliğin ve ona sahip çıkan insanların yanındayım. Devletimizin, milletimizin bütünlüğünü bozmaya ve onu parçalamaya çalışan insanların daima karşısındayım."

"Ne mutlu ki bana Mustafa Kemal’e gönül vermişim…

Ne mutlu Mustafa Kemal’e gönül verenlere…" Zöhre Ana

Bundan böyle Aleviliğin alfabesi, sözlüğü, kitabı, yorumu buradadır.
Zöhre Ana'nın anlatımı dışındaki tanımlar sadece laftır.

Gerçekler" konuşunca, "inkarın" kalesi yıkılır.
O kadar söz söylemiş hiçbir tane Ehli Beyt as ile ilgili söz nakletmemiş. Ancak kendisini haklı çıkaracak sözler sarf etmiş. Atatürkü devleti de oyunlarına alet etmiş. Başka da bir şey yok. Boş sözlerden başka bir şey yok. Alevilikle Ehl-i Beyt as ile alakası yokı. Yarın kabre girdiğinde hesabını sorarlar hesap günü kandırığın insanlar hesap sorar. Allah hesap sorar. Dünya malı için Alevi halkını sömürmüyorsunuz. Ne yazık ki Ehl-i Beyt as'ın pak yolundan hak yolundan habersiz olan cahiller de size kanıyor.Çok yazık!
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zöhre Ana???

Mesaj gönderen 3nokta »

Ayrıca bu kadının gerçek ismi Süheyla AYDOĞAN'dır. Hz Fatıma Zehra sa'nin pak ismi olan Zühre ismini kullanrak kendini daha cazip hale getirmeye çalışıyor. Toplumu böyle kandırıyorlar.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Re: Zöhre Ana??? Dedelik tutmadı ebelik çıktı :)

Mesaj gönderen ali muhsin »

Arkadas bir yazisinda " Yalanlarsaniz Suclarsaniz Kanunun falanca beldesini hatirlatirim "diyere aba altindan Sopa gösteriyor ,,istedigin kanunla oyna istedigin kanun numaralarini önümüze getir , Sahsen bende diyorumki inandiginiz ve ilahlastirdiginiz kadin bir SARLATANDIR !! Bende ozaman Sahtekarlik sucundan Sizleri yargiliyorum ..bir görüntüde, Bu kadin iki üc ekmekle dört bes giyecekle halkin gözünü boyuyor, Alevilik adina Bazi Ritüelleri Alevilik diye sunuyor,sonra kalkiyor Atatürkü Imam Ali (as ) la es deger tutuyor, Zörhe ana denilen Sahis Sadece Ehli Beytin isimlerini kulanarak Populist olmak icin kendini Topluma ilahlastiran biridir , Bu kadinin ne Dini biligisinden 12 Imam Bilgisinden Fikihindan nede ictihadindan haberi yoktur , Buda Bektasiler gibi Semah Senlik Düzenleyerek iki üc Gazel okuyarak Ehli Beytin adina Middesini ve Cebini doldurmaktadir...Arkadas öyle yapiyorki Aba altindan sopa gösteriyor yani inanmazsaniz sizleri Cezalandiriz gibi Tehtitler savuruyor ... Biz her önüne geleni körü körüne pesinden giderek Sarlatanlarin izinden gidecek halde degiliz , inanmak ve sevmek zorundada degiliz ,Zamaninda bu kadin icin Ankaraya gidenler Para yardimi yapanlar kurban kesenler dahi olmustu , Bu kadinin Yasam tarzina baktigimizda Hindin yasantisini görür gibiyim, zaten nedense böyleleri keramet Sahibi olurlar, ona kalirsa David Cooperfilde Keramet Sahibidir degilmi ? Bizim Kadinlarimiz Böyle Sarlatanlari degil ,HZ. Fatima ,Hz. Zeyneb (as) lardan örnek almalidirlar onlarin yasantilarini inceledigimizde ,kendisini ilah yerine koyan bu kadinin amacinida ve kimlere hizmet ettiginide ögrenebiliriz !! ..Bunlari Hakaret olarak görebilirsiniz ama Hakaret Degil Yazdiklarimiz Hakikattir ...! Hic kimse Ehli Beytin adini kulanarak Aleviligi carpitarak Alevileri Sömürmeye hakki yoktur ..görüntüyü ekliyorum ,Allah askina yaptiklari Ritüel,12 Imamlarla alakalimidir , Sözlerine Dikkat ederseniz Ehli Beyt adina kimleri yüceltiyor Aleviligi ve Alevi Toplumunu hangi karanlik yollara sevk ediyor anlarsiniz ,heleki ortalikta Kizlarin Naksibendiler gibi kafa sallamalari hangi Ehli Beyt istihadinda geciyor ? Hangi Ehli Beyt imamlarimiz Saz calin Semah dönün demis ? iste o görüntüler !

http://www.youtube.com/watch?v=jGchmfMH ... r_embedded[/youtube]
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
Şahımmerdan
Mesajlar: 15
Kayıt: 09 Haz 2010, 18:17

Re: Zöhre Ana??? Dedelik tutmadı ebelik çıktı :)

Mesaj gönderen Şahımmerdan »

Ehlibeyt yolunu benimsetmemek için Muhammed – Ali evlatlarına, insanlığa yakışmayan akıl almaz eziyet ve zulümler yaparak Kerbela’yı tahriklere uğrattılar.

Çünkü Allah Muhammed Ali, Oniki İmam, Ehlibeyt inancıyla; Kırklar adıyla, mürşitlik yapan, Allah’ın ulu nazar ettiği canlardır. En büyük Allah mirası bunlara lütfedilmiştir.

Can gözü açılan ermişlerin önünde Allah Muhammet Ali, Onikiİmam, Ehlibeyt adına verilen bir saygıdır ve Allah için secdeye inilmesidir.
Bak şimdi Noktalama İşareti,

görmek ve okumak için hangi uzuvlarını kullanıyorsun bilmiyorum ama

Cahilllik;

Ömerin ehlibeyt soyuna lanetler okutturduğu camiler Alevilerin ibadet yeri demektir,
Hülleyi kabul etmektir,
Erkeğin libidosunu yükseltir de günaha sokar diye Kadının başını örtüp, sosyal yaşamda da ibadette de ikinci sınıf insan yerine koymaktır,
Şiiliğin ismini alevilik yapmaktır,
Hz. Hüseyin'in yasını Ömerin takvimine göre tutmaktır,
Ehlibeyti Onikimamları ve de yolu kimin yazdığı belli olmayan bin tane el değiştirmiş araplardan öğrenmektir,
humeyninin kitaplarını aleviliğin temel eserlerinin arasına koymaktır,
semaha saza karşı çıkıp camilerde tef çalıp zikir çekmektir,
MAVYA'nın (Muaviye) peşinden gidip Ramazanı kabul etmek 30 gün boyunca teravihe gitmektir,

Şimdilik bu kadar yeter.

Bu sitenizde yazdığım son mesajdır.

Kötü söz sahibine aittir.

selametle...

(Konu forumumuzda açılmıştır, cevaplarınızı ordan alabilirsiniz)
En son Şahımmerdan tarafından 11 Haz 2010, 12:57 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Zöhre Ana??? Dedelik tutmadı ebelik çıktı :)

Mesaj gönderen Ali »

Şahımmerdan yazdı: Bu sitenizde yazdığım son mesajdır.

Kötü söz sahibine aittir.

selametle...

tabi son deyip kaçmak zorundasın çünkü yazdıklarının yanlış ve çarpıtma olduğunu biliyorsun
sadece nefislerinize uyuyorsunuzdoğruyu bildiğinişz halde ondan kaçıyorsunuz
muaviyeyi falanı filanı boşa suçlamayın onlarda sizin gibi nefislerine uymuşlar Ehli beyte karşı çıkmışlardı
sizde ehli beyti seviyoruz deyip başka insanların uyduruk din dışı fikirlerinin peşinden gidiyorsunuz
hadi azabı siz hakkettiniz çünkü bile bile gidiyorsunuz diyelim ama size uyan bilgisiz saf mazlum alevi halkımıza üzülüyoruz
ve onların bir an önce uyanmaları için bütün gücümüzle çalışacağız
sizleri Allah ıslah etsin akıl fikir versin
çünkü doğru bilgidende kaçıyorsunuz
bu gidişle sonunuz (mahşerde) hiç hayırlı gözükmüyor
dünyanız da bir göz açıp yumma mesafesindedir bilesiniz
Cevapla

“Dedelik - Seyyitlik Farkı” sayfasına dön