Konuyla ilgili güncel gelişmeler ve bazı yazarların görüşleri:
Mele, Molla Bahane
13/12/2011 - 21:42
ABDULLAH ÖZGÜR
Bismillahirrahmanirrahim
Gündemi yine hepimizi, toplumumuzu ilgilendiren bir konu; Diyanetin “Mele” diğer bir deyimle “Molla” açıklaması oluşturmaktadır.
“Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, doğu ve güneydoğu illerinde toplumda sözü geçen, saygınlığı olan ‘mele’ denilen kişilerin sınavda başarılı olmaları kaydıyla, sözleşmeli imam hatip olarak Diyanet İşleri kadrosuna alınacağını belirtti. Bozdağ, “Bu bir defaya mahsus olarak kullanılacak bir düzenlemedir. 1000 kişilik kadro öngördük” dedi.
Bu açıklama daha çok Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde faal herhangi bir tarikat ve akımın bünyesinde serbest görev yapan Ehli Sünnet hocalarını kapsamaktadır. Bir defaya mahsus olup 1000 kişiyi kapsamaktadır. Dolayısıyla kadrolaşmak isteyenler bir an önce müracaat etmeliler yoksa büyük bir fırsatı kaçırmış olacaklar !
Bu projenin planlayıcıları, Ehli Sünnet dini anlayışının siyasetin güdümünde beyan edilmesini sağlamak için hocaları tamamen tekeline alıp Kur’an ve sünnete dayalı dini anlayışı tebliğ etmek isteyen bağımsız “mele’leri” de halktan koparma ve kontrol altında tutma politikasını gütmektedirler.
Abbasi saltanatı döneminde “Hisbe Dairesi” veya “İhtisab Dairesi” adı altında bir teşkilat oluşturulmuş olup “emr-i bil maruf nehy anil münker ”, halkı irşad etme ve din işleri takip etme gibi görevleri üstlenmişti. Bu kurumun başına Hanefi mezhebinin kurucusu olarak bilinen Ebu Hanife’yi getirmek isterler, kendisine teklif edildiğinde reddedince zindana atılır ve zindanda işkence altında öldürülür. O dönemden sonra günümüze kadar Ehli Sünnet arasında çok az sayıda “mele”, “hoca” veya “imam” lakaplı din adamı faliyetlerini gizli yapmışlar ve din tebliğini halka dayalı tarikat veya başka adlar altında sürdürmüşlerdir.
Cumhuriyet döneminde ise bu “Hisbe Dairesi”, “Diyanet İşleri Başkanlığı” olarak değiştirilip aynı görevi üstlenmiştir. Günümüzde sayıları pek fazla olmayan bu “mele’lerin” önünde iki seçenek var; ya mezhep liderleri gibi teklifi reddedip işlerinden olur ve zindanı tercih ederler veya sayın Bozdağ’ın teklifini kabul edip kadrolaşır, kendilerine sunulacak dünya nimetlerinden yararlanırlar.
Başbakan yardımcısı Sayın Bozdağ konuşmasının devamında şöyle diyor:
“Örneğin Iğdır ve Ardahan bölgesinde Caferiler var. Onlar arasında halk tarafından sevilen din adamları var. Onlardan da Diyanet olarak yararlanmak istiyoruz. Bir yılda bu kadroları toplumda sayılan, sevilen din adamları için kullanmayı düşünüyoruz. 4/B kapsamında sözleşmeli olarak görev yapacaklar. Sınavı Diyanet İşleri Başkanlığı düzenleyecek ve bu sınava girmek için yaş sınırı olmayacak. Gerekli analizleri yaptık. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar. Bu kişilerin hizmetinden müftülükler denetiminde yararlanmak istiyoruz. Başkaları tarafından kontrol edilmeleri de böylece önlenecek. 6 ay hizmet içi eğitime tabi tutulacaklar. Doğu illerinde imam açığımız var. Atamaya rağmen gitmeyenler oluyor. Açığı da bölgenin insanlarından gidermiş olacağız.”
Sayın Bozdağ, maalesef şiiler hakkında dersine iyi çalışmadığı için etraflı bir analiz yapamamıştır. Kapalı kapılar ardında birileri şiiler adına onlara söz vermiş olabilir. Ancak adı ve ünvanı ne olursa olsun Şii halk onları kaale almaz ve bu gibilerin Diyenete de pek faydası olmaz. Eğer teşkilat içinden birilerinin verdikleri raporlara göre böyle bir teşebbüse geçmeyi düşünüyorsanız size yanlış bilgi sunduklarını söylemeliyim. Çünkü;
-Şii alimleri, adına “mele” , “molla”, “ahund”, “şeyh” ne derseniz deyin asla böyle bir teklifi fırsat olarak görmedikleri gibi tam aksine Şia mektebine ihanet olarak görürler. Onlar, mezhep imamlarının siyasal hayatlarını çok iyi bilirler. Ehlibeyt’e haklarını vereceğiz iddiasıyla Emevi saltanatını deviren Abbasi saltanatının allı pullu tekliflerine kanmamışlar ve şimdiye kadar adı ne olursa olsun hiçbir hükümete bağlanmamışlardır.
-Elbette nefsine yenik düşen ve kendince doğru yaptığını zanneden sayıları az da olsa bazı zavallılar tarihte sultanların yanında yer almış, saray mollalığı yapmışlardır. Ama onların adı hiç bir zaman hayırla yad edilmez. Masum imamların hayatından, söz, görüş ve tavırlarından haberdar olan alimler bu teklifin ne manaya geldiğini çok iyi bilirler.
-Sayın Bozdağ’ın: “Başkaları tarafından kontrol edilmeleri de böylece önlenecek.” Sayın Bozdağ Şii alimlerinin başkaları tarafından kontrol edildiğini ima ederek hakaret etmişlerdir. Bunun için özür dilemesi gerekir. Şii alimler kimsenin kontrolünde olmadığı gibi bundan sonra da ne sizin ne de gelecek iktidar sahiplerinin kontrolüne asla girmezler.
-Toplumda sözü geçen alimler, “hakkı” dedikleri için sözleri insanları harekete geçirmekte ve durdurmaktadır. Müftülük denetiminde bunlardan yararlanmak bu alimleri halktan koparır ve yalnız bırakır. Çünkü Ehlibeyt(as) dostları neyin, ne için yapıldığının bilincindedirler.
- türkiye coğrafyasında geçmiş dönemlerdeki baskı yüzünden alimsiz kaldıkları halde hiçbir hakim sistemden, iktidardan alim talep etmemiş Ehlibeyt dostlarının, günümüzde yüzlerce alime sahip olmasına rağmen Diyanetten alim talep ettiğini iddia etmek fitne çıkarmaktan öteye geçmeyen bir iddiadır. Hiçbir camimiz, en ucra köşedeki bir Şii cemaati Diyanetten alim istememiştir ve istemez.
- Şii alimlerinin ne “asimile” olma korkusu vardır, ne de “inançlarının tahrif” edileceği korkusu. Asimile etmek isteyenlerin ağababaları bunu 1400 senedir baskılar, zindanlar ve katliamlarla başaramadılar. Şimdi alimlerimiz, kuzu postu giymiş kurtların oyununa gelmeyecek kadar da basiretlidirler.
- Şii alimlerinin ve şii halkın asimile olma korkusu olmadığı gibi herhangi bir güvence ve kanuni düzenleme talepleri de olmaz ve bundan bir fayda da ummazlar. Ne Diyanetin bünyesinde, ne de kendi başka ad altındaki diyanetlerinin çatısı altında mevcut sisteme bağlanmazlar. Çünkü Ehlibeyt İmamlarının ve onların varisleri olan alimlerin kırmızı çizgilerinden biri iktidarların adı ne olursa olsun, devlette görev almazlar. Aski takdirde peygamber veraseti ve hidayet önderlerinin varisliği sıfatını kaybederler. Böyle alimler adaletten düşer ve sözlerinin güvenirliliği kalmaz. Dolayısıyla ne kanunlar, ne güvensizlik, ne hakların verilmemesi ve ne de milli kaynaklardan yararlanmamak diyenete bağlanmamak için sebep değildir, bunların hepsi gerçekleşse bile yine de diyanette veya iktidarların kontrolündeki kurumlarda kadrolu veya kadrosuz çalışmak caiz olmaz.
- Şii alimlerinin izzet ve başarısı tarih boyunca bağımsız olarak görevlerini yerine getirmelerinden kaynaklanır. Bağımlı olan amirinin emirleriyle hareket etmek zorundadır. Yalnız Allah, Peygamber ve masum imamları kendilerine amir olarak gören Şii alimleri kendilerine başka amir edinmeyecek ve aksi yönde hareket edenleri mümin halkın da yardımıyla dışlayacaklardır.
- Diyanete bağlanıp kadrolu olmanın vatanla, bayrakla, milletle ve ülke sevgisiyle hiçbir alakası yoktur. Tam aksine bu ilkeli tavır vatanını, bayrağını, milletini, ülkesini herkesten daha çok seven alimlerin İslami duruş ve görevleridir.
Abdullah Özgür
http://www.rasthaber.com/yazar_7989_554 ... ahane.html