Nâmaz Namazın Mânâ ve Hikmetleri

Dinin ana direği namazdır...
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Nâmaz Namazın Mânâ ve Hikmetleri

Mesaj gönderen AlevîGenç »

NAMAZ

NAMAZIN MÂNÂ VE HİKMETLERİ


Namaz ne demektir? Kur’ân-ı Kerîm’de, Peygamberimizin (a.s) ve O’nun tertemiz soyu olan Ehl-i Beyt Önderlerinin (a.s) öğretilerinde namaz ne şekilde yer almaktadır? Namâz-Niyâz ilişkisi nedir? Namazın yerini başka bir ibâdet tutabilir mi? Namaz kılmadan, Müslüman, özellikle de Ehl-i Beyt’e bağlı bir Müslüman olunabilir mi? Ya da namaz kılmayan herkes kâfir midir? İslâm’da kaç vakit namaz vardır? Namaz; herkesin kendi gönlünün istediği şekilde yerine getirebileceği bir ibâdet midir? Her kılınan namaz, namaz mıdır? Her namaz kılan da Müslüman mıdır? Gerçek namaz nasıl kılınır? Namazı ikâme etmenin mânâsı nedir?, ve insanda nasıl bir etki bırakır? Bütün bunlara, elimizden geldiğince ve dilimizin döndüğünce Ehl-i Beyt (a.s)’in berrak kaynakları ışığında cevap vermeye çalışacağız.

Namaz; Arapça “Salât” kelimesinin bir karşılığı olarak kullanılmaktadır. Farsça bir kelime olan namâz; dilimizde, belli kural ve kâideler çerçevesinde yerine getirilen bedenî bir ibâdete verilen isimdir.

Salât kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de birbirine yakın ifâdelerle yüzü aşkın âyette geçmektedir. Bu âyetlerin bazılarında, duâ ve niyaz, bazılarında da anladığımız ve gelenekselleşmiş manayı ifade eden namaz ibâdeti kast edilmektedir.

Şurası bir hakîkattir ki; Kur’ân; defalarca belirttiğimiz gibi her şeyin özünü, esâsını, temel prensiplerini ortaya koymakta, ayrıntılarını ve genişçe îzâhını ise kendisiyle hayat bulduğumuz Efendimize (s.a.a.) ve O’nun hak vârisleri olan ilim ve zikir ehli, Ehl-i Beyt İmâmlarına (a.s) bırakmaktadır.

Öyleyse; önce Kur’ân-ı Mübîn’de geçen salât kelimelerinin, içerisinde yer aldığı bazı âyet meallerine bir göz atalım:

“Allâh ve melekleri Peygambere Salât etmektedirler. Ey îmân edenler! Siz de O’na Salât ediniz...” [Ahzab (33): 56] Burada “salât” duâ etmek ve salavât getirmek mânâsında kullanılmaktadır.

“...Onlara (müminlere) Salât et. Muhakkak ki (ey Peygamber) senin salâtın onları yatıştırır, onları sükûn ve huzura erdirir...” [Tevbe (9): 103] Yine burada “salât” duâ ve af dileme (istiğfâr) mânâsında kullanılmaktadır.

“...Her bir canlı kendi Salât ve tesbîhini bilmiştir...” [Nûr (24): 41] Burada da “salât” duâ, niyaz ve canlıların kendi âlemlerine has bir ibâdeti mânâsında kullanılmaktadır.

“Onların (müşrik-kafirlerin) Beytullâh (Kabe) yanındaki salâtları da ıslık çalma ve el çırpmadan başka bir şey değildi...” [Enfâl (8): 35] “salât”bu âyette de duâ, niyaz ve câhiliyye anlayışına âit biribâdet şeklianlamında kullanılmaktadır.

“İşte Rablerinden Salavât ve rahmet hep onlaradır...” [Bakara (2): 157] Bu âyette de “salavât” af, mağfiret ve bağışlama mânâlarında geçmektedir.

“Sen de içlerinde bulunup onlarla Salâtı ikâme ettiğin vakit, onlardan bir bölük seninle beraber Salâta dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar...” [Nisâ (4): 102] Bu âyette “Salât” ile, savaş ânında kılınacak olan namaz açıklanmakta ve bugün kılmakta olduğumuz namaz mânâsında kullanılmaktadır.

“Salâtı ikâme ediniz, zekâtı veriniz...” [Bakara (2): 110] Burada da “salât” bugün kullanmakta olduğumuz namaz mânâsındadır.

“Salâtı bitirdiğiniz zaman, ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde uzanarak Allâh’ı anın. Güvene kavuştuğunuzda Salâtı ikâme ediniz. Çünkü, Salât müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır.” [Nisâ (4): 103] Yine burada da “salât” bilinen namaz mânâsında kullanılmaktadır.

Görülmektedir ki Kur’ân-ı Mecîd’ de “salât” farklı anlamlarda geçmektedir. Hiç kimse bu mânâların bir kısmını göz ardı ederek, salâtı yalnızca duâ ve niyaz-yakarış olarak açıklayamayacağı gibi, salâtın tamamının namazdan ibâret olduğunu da iddia edemez. Zirâ her birinin kendine mahsûs zamanı ve şekli vardır.

Kur’ân-ı Kerîm’ de onlarca âyette geçen “salâtı ikâme ediniz” cümlesi ne anlama gelmekte?, başta Peygamberimiz (a.s) olmak üzere, Ehl-i Beyt ve İtret (a.s) bu cümlelere ne mânâ vermekte nasıl açıklamaktalar? Şimdi de onlara bir göz atalım:

İmâm Muhammed Bâkır’dan (a.s) nakledildiğine göre, Resûlullâh şöyle buyurdular; “Mümin bir kul namazı kılmaya başladığında, o, namazdan ayrılıncaya kadar Allâh, o kuluna nazar eder ve onu başının üzerinden göğün en üst ucuna kadar rahmeti ile kuşatır. Melekler yerden göğe kadar onun etrâfını çevirirler ve görevli bir melek başının üzerinde durarak şöyle der: Ey namaz kılan kul! Sana kimin nazar ettiğini, senin kimle konuştuğunu bir bilsen, ebedî olarak bulunduğun hâl ve mevkîden ayrılmazsın.” [1]

İmâm Cafer Sâdık (a.s)’dan nakledildiğine göre, Resûlü Ekrem efendimiz (a.s) buyurdular ki; “Namaz çadırın direği gibidir. Direk sağlam ise çadır bezi ve ipinin bir faydası olur. Direk kırıldıktan sonra ne ipin, ne de örtünün bir faydası yoktur.”[2]

İmâmet güneşinin parlak ışığı İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Kim ki, içerisinde neler okuduğunu anlayarak ve ihlâs (samimiyet-tevhîd itikâdı) ile iki rekat namaz kılsa, namazı bitirdiğinde bütün günahları affedilmiş olur.” (Büyük günahlar ve Kul hakkı hariç)[3]

Muhammedî İslâm’ın bülbülü İmâm Muhammed Bâkır (a.s) buyurdular; “Namazı gevşek tutmayınız. Öyle ki; Allâh’ın Resûlü (a.s) ölüm ânında şöyle buyurdular; Namazı hafîfe alan benden değildir. Sarhoş edici içki içen benden değildir. Vallâhi bu kimseler Kevser havuzunda bana ulaşamazlar.”[4]

Sözünde ve fiilinde sâdık İmâm Cafer Sâdık (a.s)’ın naklettiğine göre, Resûlullâh (a.s) şöyle buyurdular; “Mümin beş vakit namazı hakkıyla yerine getirdiği müddetçe şeytân ondan ümidini keser. Ne zaman ki namazlarında bir gevşeklik gösterir de bazı vakitlerini kılmamaya başlarsa, şeytân da bundan cesâret alır ve o kişiyi büyük günahlara daldırır.”[5]

Râşid halîfelerden İmâm Muhammed Bâkır’a (a.s); “Onlar ki salâtlarını muhafaza ederler.” [Müminûn (23): 9] âyetindeki salâtlar hangileridir? diye sorulduğunda; Buyurdular ki (a.s); “Buradaki salavât farz olan namazlardır.” “Onlar ki salâta devam ederler.” [Meâric (70): 23] âyetindeki salât hangisidir? denildiğinde ise; “Nâfile namazlardır.” buyurdular.[6]

Beşinci Hak İmâm Muhammed Bâkır (a.s)’a soruldu; “Allâh kaç vakit namaz farz kılmıştır.” Buyurdular;“Gece ve gündüzde toplam beş vakit namaz farz kılmıştır.” Soruldu ki: “Yüce Allâh bu beş vakit namazı isimlendirerek kitâbında (Kur’ân’da) açıklamış mıdır?” Buyurdular (a.s); “Evet açıklamıştır.” Yüce Allâh Nebîsine emreder ki; “(Ey Resûlüm!) Güneşin dulûkundan, gecenin ğasakına kadar namaz kıl...” [İsrâ (17): 78] “dulûk”; güneşin zevâli, öğle vaktidir. Bu dulûk ile ğasak arasında dört vakit namaz vardır ki Allâh onları isimlendirmiş ve vakitlerini belirtmiştir. Gecenin “ğasak”ı ise, gece yarısıdır. Yine Yüce Allâh buyurdu ki; “...Fecrin Kur’ân’ını da (unutma)!, Muhakkak ki Fecrin Kur’ân’ına (Sabah namazında okunan Kur’ân’a)(hem gece hem de gündüzün melekleri ) şâhit olurlar.” [İsrâ (17): 78] İşte bu da beşinci farz namazdır. Yine Allâh buyurur ki; “Gündüzün iki tarafında (tarafeyi’n nehâr) namaz kıl...” [Hûd (11): 114]“tarafeyi’n nehâr” akşam ve sabahtır. “...ve gecenin yakın saatlerinde (zülefen minelleyli) de namaz kıl.” [Hûd (11): 114] bu da yatsı namazıdır. Yine Allâh buyuruyor; “Namazları ve orta namazı koruyunuz. Gönülden ve saygı ile Allâh’ın huzuruna durunuz!” [Bakara (2): 238] Orta namazdan kastedilen de öğle namazıdır...”[7]

Mustaz’afların önderi İmâm Ali Rızâ (a.s) buyurdular; “Namazın farz kılınışının sebebi, Rab olan Allâh’ın ortağı olmadığını îtirâf ve her şeyden güçlü olan Allâh’ın huzurunda kendini küçük görme ve tam haşyet, saygı ve teslîmiyet ile, geçmiş günahlarını itirâf edip af dilemeyi sağlamak içindir. Allâh’ı en büyük kabul ederek günde beş kez yere yüz sürmek manasına gelen namaz, Allâh’ı devamlı hatırda tutup unutmamak, korku içinde olarak O’nun önünde kendini küçük saymak, din ve dünyâ alanında verdiği nimetleri arttırmasını istemektir. Gece gündüz Allâh’ı hatırlatarak, insanın azmasını ve haddi aşmasını önleyen namaz, insanın; Mevlâsını, yöneticisini, yaratıcısını unutmamasına da vesîle olmaktadır. Rabbini hatırlayarak O’nun dîvânında baş eğmek elbette ki günahların ve fesatların önünü alır.”[8]

Buraya kadar bir kaçını ancak verebildiğimiz bu açıklama ve beyândan sonra akıllı bir Müslüman’ın, aklı başında bir Ehl-i Beyt dostunun namaz konusunda farklı bir yaklaşım sergilemesi ve namazı önemsememesi mümkün müdür?

Kalbi Kur’ân ve Ehl-i Beyt sevgisi ile çarpan bir Müslüman elbette ki, namaza gereken önemi verecek, namazı bütün ibâdetlerinin bir başlangıcı kabul edecek, namazı terk etmenin ya da önemsememenin, kendisini Allâh’ın rahmetinden ve Ehl-i Beyt’in şefaatinden mahrûm bırakacağını bilecektir. Vahiy evinin öğrencilerinden İmâm Cafer Sâdık (a.s)’ın şu sözü kulaklara küpe olmalıdır. İmâm (a.s) buyurmaktadır; “Biz Ehl-i Beyt’in şefaati namazı hafîfe alana ulaşmayacaktır.”[9]

Ehl-i Beyt’e ve Kur’ân’a bağlı olduğunu iddia eden bir Müslüman nasıl namazını terk eder? İmâm Cafer Sâdık’ın (a.s) şu sözünden hiç mi öğüt almaz? İmâm (a.s) buyurdular; “Bir kulun ilk hesaba çekileceği amel namazdır. Namazı kabul edilen kimsenin diğer amelleri de kabul edilecek, namazı kabul edilmeyenin de bütün amelleri reddedilecektir.”[10]

Anlaşıldı ki namaz ibâdeti mutlak sûrette yerine getirilecektir. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. Ancak, bu ibâdet nasıl ve ne şekilde yapılacaktır? Herkes kendi aklının estiği şekilde ve ölçülerde mi yapacaktır? Şüphesiz ki hayır... Namaz ibâdeti; ana hatlarını Kur’ân’ın belirlediği, ayrıntılarını ise Resûl-ü Ekrem’in (a.s) ve O’nun pâk Ehl-i Beyt’inin (a.s), İtret’inin (a.s) tarîf ettiği şekilde yerine getirilecektir. İnşâallâh bu konudaki rivâyetleri yeri geldikçe vermeye çalışacak ve gereken açıklamaları yapacağız.

Müslüman, Ehl-i Beyt muhibbi ve Alevî olmakla gurur duyan kimse; her şeyin namazla bitmediğini bilmeli, aksine namazınher ibâdetin anahtarı olduğunun şuuruna ermelidir. Nitekim bir çok rivâyetlerde nice namaz kılanların, namazın hedeflediği güzel ahlak, insanlarla insanca ilişkiler ve dürüstlükten uzak olmasından ötürü, istenen güzel sonuca ulaşamadıkları belirtilmektedir.[11]

Nitekim Pîrimiz de bu gerçeği ne güzel ifade buyurmuşlar:

“Bir kez gönül yıktın ise,

Bu kıldığın namaz değil.

Yetmiş iki millet dâhi,

Elin, yüzün yumaz değil.”

Namaz ile ilgili söylenecek çok söz olmasına rağmen, biz; sözümüzü Şanı yüce Rabbimiz olan Allâh’ın bir âyeti ve Nebîler serveri Hz. Peygamberimizin (a.s) bir hadîs-i şerîfleri, Hak İmâmlarından da (a.s) bir rivâyet ile noktalıyoruz.

Yüce Allâh şöyle buyuruyor; “...Muhakkak ki (gerçek) namaz, (insanı) fahşâ ve münkerden (her türlü kötülük ve iğrenç hal-hareketlerden) uzak tutar...” [Ankebût (29): 45]

Canımız yoluna fedâ olsun! Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (a.s) buyuruyorlar; “Beş vakit namaz, kapınızın önünde akan ve kendisiyle günde beş kez yıkanarak temizlendiğiniz nehire benzer. Nasıl ki o nehirde beş kez yıkanmakla kir ve pislikten eser kalmaz ise, beş vakit namazı (hakkıyla) edâ eden kimsede de (büyük günahlar ve kul hakkı hariç) günahtan eser kalmaz.”[12]

İmâm Cafer Sâdık’a (a.s); yüce Allâh’ın kullarına farz kıldığı amellerin en başında hangilerinin geldiği sorulduğunda, buyurdular; “Allâh’tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammed’in (a.s) Allâh’ın Resûlü olduğuna şehâdet etmek, beş vakit namazı kılmak, zekatı vermek, Kabe’yi haccetmek, Ramazan ayında oruç tutmak ve biz Ehl-i Beyt’in Velâyetini kabûl etmek. Kim bunları hakkıyla yerine getirir ve her türlü kötülüklerden uzak durursa cennete girer.”[13]

“Pir Sultan Abdal’ım, ölürüm deme,

Kıl beş vakit namazın kazâya koma.

Sakın bu dünyâda kalırım deme,

Tenim teneşirde özüm sağdadır.”[14]

Din gemisi namâz ile yol alır.
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Farz Namazlar

Mesaj gönderen AlevîGenç »

FARZ OLAN NAMAZLAR
Altı çeşit farz namaz vardır:

1-Günlük beş vakit namazlar.

2-Âyât namazı: Ay ve güneş tutulması, zelzele, korkutucu gök gürlemesi ve şimşek çakması durumunda kılınan namaz.

3-Cenâze namazı: Ölü için bir duâ ve Allâh’tan af dilemektir.

4-Kabe’yi tavaftaki farz namaz.

5-Büyük oğul üzerine farz olan, ölmüş anne ve babasının, kazâya kalmış farz namazları.

6-Nezir, yemîn, ahd ve benzeri sebeplerden dolayı farz olan namaz
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Günlük Farz Namazlar

Mesaj gönderen AlevîGenç »

GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR
Günlük farz namazlar beş vakittir. Bu vakit namazlarının, ne zaman ve ne şekilde kılınacakları bizlere güvenilir rivâyetlerle ulaştırılmıştır. Şimdi beş vakit namazın vakitlerini açıklayalım.
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Mesaj gönderen AlevîGenç »

ÖĞLE VE İKİNDİ NAMAZLARININ VAKTİ
Öğle ve ikindi namazlarının her birinin husûsi ve müşterek vakitleri vardır. Öğle namazının husûsi vakti; öğle namazını kılma vakti girdikten itibâren, bir öğle namazı kılınacak kadar vaktin geçmesi kadardır. İkindi namazının husûsi vakti ise; akşam namazı kılma vaktinin girmesine bir ikindi namazı kılacak kadar kalan vakittir. Bu iki vakit arasındaki geniş zaman dilimi ise, iki namazın, ayrı-ayrı kametler getirilerek bir biri peşinden kılınabileceği vakittir. Bu şekilde iki namazı ortak vakitlerinde kılmaya “cem-i salâteyn” “iki namazı cem etme” denir ki, bu uygulama, hem Peygamber efendimiz (a.s) ve hem de Ehl-i Beyt İmâmları (a.s) tarafından tatbîk edilmiştir.
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Mesaj gönderen AlevîGenç »

NAMAZLARIN CEMİ İLE İLGİLİ BAZI RİVÂYETLER
İmâm Cafer Sâdık’ın (a.s) naklettiğine göre; “Resûlullâh (a.s), öğle ve ikindi namazlarını birbiri peşinden öğle namazı vakti girdiğinde cemaatle îfâ etmişlerdir. Yine aynı şekilde akşam ve yatsı namazlarını da güneş batıp akşam namazı vakti girdikten sonra birbiri peşisıra kılmışlardır. Bu şekilde namaz kılmaları için, yolculuk, korku, aşırı sıcak ya da soğuk, yağmur ve benzeri hiç bir sebep de yoktu. Peygamberimiz Efendimiz böyle namaz kılmakla ümmetine vaktin geniş olduğuna dâir bir kolaylıköğretiyorlardı.”[15]

İmâm Muhammed Bâkır (a.s) da buyurdular; “Güneşin gölgenin en kısa olduğu an olan tepe noktasına ulaşıp, batıya meylettiği ve gölgenin uzamaya başladığı anda öğle, ve hemen arkasından da ikindi namazının vakti girmiş olur. Güneş batıp akşam olduğunda ise, akşam namazının ve hemen arkasından da yatsı namazının vakti girmiş olur.”[16]

Sahâbeden Muaz b. Cebel’den (r.a.) nakledilmiştir. Hz. Muaz diyor ki; “Hz. Peygamber ile (a.s) Tebük’e gitmek için yola çıkmıştık. Peygamberimiz (a.s) yolculuk esnâsında öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek (cem ederek) kılıyor, kıldırıyordu.”[17]

İbn-i Abbas’dan (r.a.) rivâyet edilmiştir. O der ki; “Hazreti Peygamber (a.s) korkulacak bir durum olmadığı ve seferde de (yolculukta) bulunmadığı halde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldırmıştır.”

Yine İbn-i Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir. O diyor ki; “Peygamberimiz Medîne’de korkulacak bir durum olmadığı, yağmur da yağmadığı halde öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını cem etmiştir.” “Râvi diyor ki; İbn-i Abbas’a; ‘Hz. Peygamber niçin böyle yaptı?’ diye sordum. İbn-i Abbas (r.a.); ‘Ümmetini güçlüğe-zorluğa sokmamak için’ diye cevap verdi.”[18]

Netice itibâriyle; seferde olduğu gibi yolculuk ve herhangi bir durumun olmadığı normal hallerde de, ihtiyâç duyulduğu zamanlar namazlar cem edilerek kılınabilecektir. Bu, Hazreti Peygamberin (a.s) biz ümmetine tanımış olduğu bir ruhsattır. O halde hangi sebeple olursa olsun Hz. Peygamber tarafından tanınmış olan bu ruhsatı kimsenin kaldırmaya hakkı yoktur.[19]
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Mesaj gönderen AlevîGenç »

AKŞAM VE YATSI NAMAZLARININ VAKTİ
Akşam güneşin batmasından sonra, doğu tarafında görülen kızıllığın kaybolduğu andan itibaren akşam ve yatsı namazlarının vakti girmiş olur.

Akşam ve yatsı namazlarının da özel ve ortak vakitleri vardır. Akşam namazının özel vakti akşam namazı girdiği andan itibâren üç rekatlık bir namaz kılacak bir zaman geçinceye kadardır. Yatsı namazının özel vakti de gecenin yarısına dört rekatlık bir namaz kılınacak kadar bir zamanın kaldığı süredir. Bu iki özel (husûsi) vakit arasında kalan geniş zaman dilimleri ise, akşam ile yatsı namazlarının müşterek kılınabilecekleri vakitlerdir.

Peygamber efendimizin (a.s) ve pâk Ehl-i Beyt İmâmlarının (a.s) uygulamaları göz önüne alınarak namazlar belirtilen vakitler içerisinde kılınmalı, hiç bir namaz, diğer bir namazın husûsi vaktine bırakılmamalı, yatsı namazı da gece yarısını geçecek bir şekilde ertelenmemelidir. Bilinmelidir ki en faziletli namaz vaktin evvelinde kılınan namazdır. Bu konularla ile ilgili olarak;

Peygamber efendimizden (a.s) nakledilmiştir; “Yatsı namazının vakti gece yarısına kadardır.”[20]

Hak Ehlinin İmâmı Muhammed Bâkır’a (a.s) soruldu ki; “Her namaz için en fazîletli vakit vaktin evveli midir? Vaktin ortası mıdır? Yoksa vaktin sonu mudur?” Buyurdular (a.s); “En faziletli vakit, vaktin evvelidir.” Resûlullâh (a.s) ; “Muhakkak ki Allâh hayırda acele edilmesini sever.” buyurmuşlardır.”[21]

Velâyet bahçesinin gülü İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Vaktin evvelinin, vaktin sonuna üstünlüğü, âhiretin dünyâya üstünlüğü gibidir.”[22]

İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Yatsı namazının son vakti gecenin yarısıdır.”[23]
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Mesaj gönderen AlevîGenç »

SABAH NAMAZININ VAKTİ
Sabaha yakın doğu tarafından bir aydınlanma başlar ki buna “fecr-i evvel” (birinci fecir) denir. Bu aydınlığın yayılıp tamamlanmasından sonra, ikinci fecir ve sabah namazının vakti girmiş olur. Sabah namazı vakti; güneş doğmaya başladığı âna kadar devam eder.

İmâm Muhammed Bâkır (a.s) buyurdular; “Sabah namazının vakti, aydınlığın dikey değil, yatay olarak yayılmaya başladığı ikinci fecir ile güneşin doğmaya başladığı vakit arasıdır.”[24]
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Mesaj gönderen AlevîGenç »

GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR KAÇ REKATTIR?
Bir gündeki beş vakit farz namaz, toplam onyedi (17) rekattır.[25] Bu rekatların vakit namazlara göre dağılımı ise şöyledir;

Sabah namazının farzı; İki rekat

Öğle namazının farzı; Dört rekat

İkindi namazının farzı; Dört rekat

Akşam namazının farzı; Üç rekat

Yatsı namazının farzı; Dört rekat

Türlü günahlarım yere döküldü,

Hak için abdest aldığım zaman.

Sağ yanıma iki melek dikildi,

Sabah namazını kıldığım zaman.

Gökten yere indirdiler Burağı,

Hû deyince yakın eder ırağı,

Dünyâda âhirette yanar çerağı,

Öğle namazını kıldığım zaman.

Yerden göğe saf-saf olmuş melekler,

El kaldırın kabul olsun dilekler,

Bize nazar eyler çarh-ı felekler,

İkindi namazını kıldığım zaman.

Kalbi pâk olan Hak sırrını sezer,

Kirâmen Kâtibin hayrını yazar,

Firdevs-i âlâ’da salınıp gezer,

Akşam namazını kıldığım zaman.

Mümin olan canlar beş vaktin kılar,

Onun içi, dışı nûr ile dolar,

Muhammed Mustafâ şefaat kılar,

Yatsı namazını kıldığım zaman.

Hatayi’yim, Hakkı dilinden komaz,

Dâimâ ederiz biz Hakka niyaz,

Yedi Yâ-sîn ile üç kere ihlâs,

Hak nasip eyleye öldüğüm zaman.[26]
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Mesaj gönderen AlevîGenç »

SÜNNET NAMAZLAR
Sünnet namazlar pek çoktur ve onlara nâfile namazlar da denir. Günlük farz namazlarla beraber kılınması özellikle tavsiye edilen sünnet namazlar şunlardan ibârettir. İkişer rekat hâlinde kılınırlar.

Sabah namazının sünneti; iki rekattır, farzından önce kılınır.

Öğle namazının sünneti; sekiz rekattır, farzından önce kılınır.

İkindi namazının sünneti; sekiz rekattır, farzından önce kılınır.

Akşam namazının sünneti; dört rekattır, farzından sonra kılınır.

Yatsı namazının sünneti; oturarak kılınır, iki rekattır, farzından sonra kılınır. Ve bir rekat olarak kabul edilir.

Bunlardan başka “gece namazı” olarak tabîr edilen ve gecenin yarısı geçtikten sonra kılınabilen onbir rekatlık nâfile namaz da vardır ki, bu namazın, bir rekatı ayrı olarak vitir namazı niyetiyle kılınmalıdır. Bu namaza “seher vakti ibâdeti” yada “teheccüd namazı ibâdeti” de denilebilir.

Gönül ne yatarsın gaflet içinde,

Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile.

Özünü zulümden kurtaram dersin,

Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile.

Evliyâlar, enbiyâlar vârisi,

Kalkar hacet diler gece yarısı.

Çığrışır ötüşür arşın horozu.

Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile

Pîr Sultânım sevdiğine ağlasın,

Yezitler bağrına kara bağlasın.

Mümin kulları dergâhında eğlesin,

Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile.[27]

(Doğdu seher vakti kalk necât dile).

Farz olan namazlar bir özür bulunmadıkça mutlak sûrette ayakta kılınırken, nâfile namazlar her hâl-u kârda oturarak da kılınabilir. Oturarak kılındığı taktirde de her iki rekat bir rekat olarak kabul edilir.

Ehl-i Beyt’ten bizlere ulaşan rivâyetlerde sünnet namazlar üzerinde önemle durulmuş, özürsüz, mâzeretsiz mümkün olduğunca terk edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. O halde; Allâh’a güzel bir kulluk yapmak, Peygambere (a.s) iyi bir ümmet, Ehl-i Beyt (a.s) yoluna layık bir fert olmak istenirse, farzlar aksatılmadan edâ edilmeli, sünnet namazlar da “şu kadar rekat kılacaksın” sınırlarına şartlanmadan yerine getirilmelidir.

Erenlerin Serdârı İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Farz ve nâfilelerin toplamı ellibir rekattır. Bunlardan onyedi rekatı farz olanı, otuzdört rekatı ise sünnet namazların rekatlarıdır. Yatsıdan sonra kılınan iki rekat sünnet namaz oturarak edâ edildiği için bir rekat olarak kabul edilir.”[28]

Ruhlara nüfûz eden sözün sâhibi İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Sünnet namazlar hediye mesâbesindedir. Dilediğin zaman takdim edersin, inşâallâh kabul edilir. Ve sünnet namazlarını gücün yettiğince yerine getirirsin.”[29]
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Kullanıcı avatarı
AlevîGenç
Mesajlar: 80
Kayıt: 15 Oca 2007, 15:15
Konum: alevigenc@yolunakurban.com

Mesaj gönderen AlevîGenç »

NAMAZIN DIŞINDAKİ ŞARTLAR
1-Hadesten tahâret:Abdestsizlik veya gusülsüzlük hâlinin giderilmesi ve namaza durmak için gereken abdest yada guslün alınmasıdır.

2-Necâsetten tahâret:Bedende, elbisede veya namaz kılınacak mekandaki necâset ve pisliğin giderilmesidir.

3-Setr-i avret:Namaz kılacak bir kimsenin vücûdunu gerektiği şekilde örtmesidir.

Setr-i avret ile ilgili bazı hükümler: Erkeklerde setr-i avretin en aşağısı, ön ve arka avret mahallerinin örtülmüş olmasıdır.[30] Göbek ile diz kapağı arasının örtülü olması ise daha faziletlidir. En mükemmeli de normal giyim-kıyafet ile temiz bir halde namaza durmaktır.

Kadınlarda ise setr-i avret; el, yüz ve ayaklar hariç bedenin tümünün örtülü olmasıdır.(Bu tesettür ölçüsü kadınlar için namaz hâricinde de nâmahremler yanında geçerli olan bir ölçüdür.)

Eti yenen hayvanlardan murdar olarak ölmüş olanlarla, eti yenmeyen bütün hayvanların derilerinden îmâl edilmiş elbiseler ile namaz kılınmaz.

Giyilen elbise gasb edilmiş olmamalıdır. Aksi halde namaz bâtıl (geçersiz) olur.

Altın dokumalı elbise giymek, altın zincir, kolye, yüzük saat ve benzeri ziynet eşyaları kullanmak namaz içinde ve dışında erkeğe harâmdır. Bunlarla kılınan namaz geçersiz-bâtıl olur.

Yine, erkeğin elbisesi saf ipekten olmamalıdır. Zîrâ, namazda ve namaz dışında erkeğin ipek giymesi harâmdır.

Kadının ise, namazda veya namaz dışında altın ziynet eşyası kullanmasında, saf ipek elbiseler giymesinde hiç bir sakınca yoktur.

Erkek ve bayanlarda tesettür-örtünme (İslâm’a=Ehl_i Beyt yoluna uygun giyim);
Din (İslâm); insanların bu dünyâdaki yaşamlarını düzenlemek ve rızay-ı ilâhîyi kazanmak üzere Cenâb-ı Allâh’ın göndermiş olduğu kanun ve yasalar bütünüdür. Bu yasalar hem özel hayâtı ve hem de genel toplumsal hayâtı tanzîm eder.

Kâinâtı ve evrenin özü olan insanı yaratan Rabbül âlemîn onu sonsuz ikramlarla da nimetlendirmiştir. Bu durumda yüce yaratıcının, yarattığı kullarına bir takım görevler yükleyerek, onların hal ve hareketleri üzerinde söz sâhibi olmasından daha tabîi bir sonuçtaolamaz....

Madem bizler başı boş yaratılmadık... Madem yaratılışın sırrı imtihân... Ve madem ki kısacık bir imtihânın netîcesinde ebedî nimetler ve Allâh’ın râzılığı var... Öyleyse mümin bunun farkında olarak yaşamını sürdürmek durumundadır.

Şu dünyâda birileri bizlere sağladıkları bir takım kısır imkanlar ve iyiliklerine karşılık bizden bir çok görev, teşekkür ve karşılık bekliyorlar da biz de çoğu zaman onları anlayışla karşılıyoruz...

Aile reisleri emri altındakilerinin giyim-kuşam, gezme-tozma ve daha bir çok hal ve hareketlerine müdâhele etme hakkını kendilerinde görüyorlar ve çoğu zaman da (doğal olarak) anlayışla karşılanıyorlar...

Hükûmetler halkların hemen her şeylerine karışma hakkını kendilerinde görüyorlar ve pratikte; alım-satımdan, evlenme-boşanmaya, doğumdan-ölüme, giyim-kuşamdan, yeme-içmeye, eğlenmeden, düşünceyi ifâde etmeye kadar her şeye karışıyorlar... Ama her şeye karışıyorlar... Herkes de bu durumu kabullenmiş ve neredeyse kimsecikler yadırgamıyor bu hâli...

Peki bizlerin herşeylerine karışan bu güçlerin bizlere verdikleri ne?, bizler üzerinde egemen olabilecekleri süre ne kadar?, verdiklerinin sürekliliği Allâh’ın verdiklerinin yanında nedir? Daha doğrusu Allâh vermese kim kime ne verebilir?

Öyleyse; Akıllı insan; her nimetin esas sâhibinin Allâh olduğunun farkına varan insandır. Bu nimet ve ikramlara karşılıkta bizim yaşamımızın her alanına karışma hakkının yalnızca Allâh’ın hakkı olduğunu bilmekte îmân etmiş olmanın doğal sonucudur.

Ehl-i Beyt yoluna bağlı Müslüman-Alevî yaşamının her alanını düzenleyen temel emir ve yasakların, kanun ve yasaların, ilke ve kuralların Kurân ve Ehl-i Beyt’in öğretilerinde yer aldığını bilir, giyim-kuşamını da ona göre düzenler. Şeytanca yaklaşımlar sergileyerek ilâhî emirleri çiğnemeye çalışmaz. “Fâni hayatta Allâh’a ve emirlerine karşı gelmek geçmişte kime ne kazandırmış, bugün kime ne kazandıracaktır?” iyice bunun muhâsebesini yapar.

Müslümân-Alevî bir kadının giyimde de örneği Hz. Fâtıma ve Hz. Hatîce analarımızdır.

Dînin emirleri ve yasakları hayâtın her alanını kuşattığından giyim kuşamımızla ilgili düzenlemeler de (genel olarak) Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in buyruklarıyla ortaya konmuştur. Şunu iyi bilmek lâzımdır ki; örtünmedeki temel gâye; İffeti-nâmûsu korumak, ard niyetli, kem gözlü, fesat düşünceli insanlara kapı aralamama, nefis ve şeytanın oyununa gelmemedir. Bu genel ilkeler çerçevesinde kadınlarımızın giyim ölçüleri Nûr sûresi (24): 31. Âyeti ile Ahzâb sûresi (33): 59. Âyetinde açıklanmıştır. Erkeklerimizin de İslâm’ın ahlâk ölçülerine uygun, kadınların izzet-i nefislerini rencide etmeyecek ve nefislerdeki vesvâs kötü düşünceleri harekete geçirmeyecek şekilde sade giyinmeleri, avret mahallerini ince ve dar olmayan elbiselerle, belli olmayacak bir şekilde setretmeleri-örtmeleri gerekmektedir.

Ehl-i Beyt yoluna bağlı Müslüman’ların; (erkek ve kadın olarak) kendileri, âile ferdleri, oğul ve kızlarının giyimlerine Kur’ân’a uygun bir şekilde çeki-düzen vermeleri samimiyetlerinin tezâhürü olacaktır. Açık-saçıklık, başı boşluk, nefsin peşinde koşmak almış başını gitmekte... Bu manzara karşısında yüzü kızarmayan, utanmayan, rahatsız olmayan bir kimsenin bırakalım Alevî ya da Sünnî bir Müslüman olmasını, insan olduğunu bile tartışmaya açmak abartı sayılamaz. Henüz ar ve namus kavramlarının zihninde bir ağırlığı olan insanlarımız tez elden, vakit tamâmıyla geçmeden yeni baştan düşünsel ve eylemsel alanda yenilenme çalışmalarına başlamalı, Hakkın rızâsına ulaşma gayreti içinde olmalıdırlar. Aksi halde dövünmenin, âh-vâh etmenin, yakınmanın bir faydası olmayacaktır.

Yüce Allâh’tan dileğimiz bizleri kendi yolunda kâim eylemesidir.[31]

4-İstikbâl-i Kıble:Her nerede olunursa olunsun imkan bulunduğu müddetçe Kabe’ye yönelmektir.

Namaz kılacak kimse, Kıblenin ne tarafta olduğunu iyice araştırmalı ve öylece namaza durmalıdır. İki âdil şâhidin sözüne ve ilmî verilere göre belirlenmiş olan kıbleye yönelinebilir.

5-Vakit:Kılınacak olan her namazın vaktinin Şerîat ölçülerine göre girmiş olması lâzımdır. Vaktinden önce kılınan namaz geçersizdir. Vakti geçtikten sonra kılınan namaz ise edâ niyetiyle değil kazâ niyetiyle kılınır.
Muhammedî
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Cevapla

“Namaz” sayfasına dön