arkadaşlar okuyun ve yorum yazın (önemlidir)

Aleviliğin tanımı, tarifi temeliyle ilgili konuları burada paylaşabilirsiniz.
Kullanıcı avatarı
sugar_alis
Mesajlar: 10
Kayıt: 06 Nis 2008, 11:47

arkadaşlar okuyun ve yorum yazın (önemlidir)

Mesaj gönderen sugar_alis »

ALEVİLERİN CAMİ, ORUÇ VE NAMAZ ANLAYIŞI

Alevi ve Bektaşiler, neden camiye gitmiyorlar?

1) Bilindiği gibi Hz. Muhammed’in soyu Kureyş kabilesinden gelmektedir. Kureyş kabilesi ise; Abdümenaf’ın aynı bâtında doğan iki oğlunun temsil ettiği kabiledir. Bu iki kardeş: Haşim (Amr) ve Abdüşems’tir.
2) Haşimiler: Abdimenaf- Haşim (Amr)- Mutallib- Abdulmutallib (Şeybe)-Abdulmutallib’in oğulları, Abdullah ve Ebu Talip’tir. Abdullah’ın oğlu da Hz. Muhammed’tir. Ebu Talib’in oğlu ise Hz. Ali’dir.
3) Ümeyye oğulları: Abdimenaf-Abdüşems- Ümeyye- Harb- Sahar (Ebû-Süfyan)- Muaviye ve Yezid’dir. (Emeviler)
Daha İslamiyet öncesi Kâbe’nin yönetimi ile ilgili olarak başlayan bu iki ailenin düşmanlıkları, Kerbelâ’ya kadar sürmüş, hatta Kerbelâ’dan sonra da devam etmiştir.
Hazret-i Peygamber’in vefatından sonra hilafet, Ümeyye oğullarının eline geçmişti. Daha Hz. Peygamber zamanında başlayan ayrılıklar, Hz. Peygamber’in Hakk’a yürümesinden sonra giderek artmıştır. Özellikle Ümeyye oğullarından Muaviye ve oğlu Yezid, hilafeti ellerinde tutabilmek uğruna Hz. Ali ve onun soyuna akla ve hayale gelmeyecek hile ve kötülükler yapmışlardır. Yüz yıllar boyunca camilerde, Hz. Ali ve soyuna küfürler edilmiş, Hz. Ali ve soyu için akla va hayale gelmeyecek hakaretler yapılmıştır. Hz. Ali ve onları sevenlere, onlara taraftar olanlara korkunç işkenceler uygulanmıştır.
Ancak, Emevi saltanatının sona ermesiyle birlikte bitecek sanılan bu zulüm, Abbasiler döneminde de devam etmiştir. İşte bu sebeptendir ki, Ehl-i Beyt dostu ve taraftarı olan Alevi ve Bektaşiler, giderek camiden uzaklaştılar ve ibadetlerini evlerinde veya cem evi adı verilen kutsal mekanlarda yapmaya başladılar.
4) Bir başka neden de, Alevi ve Bektaşilerin İslam anlayışından ileri gelmektedir. Türkler İslamiyet’i kabul ettikleri zaman, Başta Hz. Muhammed olmak üzere, Hz. Ali ve onun soyundan gelenlere büyük bir muhabbetle bağlandılar. Bu arada Hoca Ahmet Yesevi’nin başlatmış olduğu tasavvuf akımı, Türkleri de etkiledi. Türkler, Kuran’ı ve İslamiyet’i, kendikerine göre yorumladılar. Kuran-ı Kerim’deki, “salât” ve “namaz” terimlerini, “dua ve ibadet” olarak kabul ettiler. Bugün Alevi ve Bektaşilerin cem evlerinde uyguladıkları da budur, yani dua ve ibadettir, bunu yaparken de Ehl-i Beyt sevgisi ve Kuran’ın gerçek yorumuna uygun bir biçimde hareket edilmektedir.
Bunu biraz daha açacak olursak, Alevi-Baktaşi inancında, beş vakit namaz yoktur. Alevi-Bektaşi ibadetindeki cemin, erkân ve ritüellerine dönecek olursak; kıyamın, rükunun ve secdenin olduğunu açıkça görürüz. Namaz sözü Kuran’da salât olarak dile getirilir. Salât, kulun Allah’a takva yoluyla yönelişidir. Bu yöneliş, Alevi-Bektaşi geleneğinde niyaz ile yapılır. Bu yöneliş, tamamen kulun kendi iradesine göre yapılan bir teslimiyet halidir ve bunun için de bir mabet veya camiye gerek duyulmaz; gök kubbenin altında her yer bir mabettir, her yer bir ibadet yeridir. Çünkü Cenab-ı Allah Kuran’da: “Sen nereye dönersen orada benim yüzümü görürsün” diyor.


*ALAZ*
Açık Profil bilgileri
*ALAZ* - Özel Mesaj gönder
*ALAZ* - Daha fazla Mesajını bul

3 Hafta önce #2
*ALAZ*
Administrator




Üyelik tarihi: Mar 2008
Yaş: 23
Mesajlar: 631

--------------------------------------------------------------------------------

Alevi ve Bektaşilerin namaz anlayışı:
1. Namaz: Namaz, Kuran’ın pek çok ayetinde “salât” olarak geçer. Salât, aynı zamanda salavâttır. Salavât, ibadet olarak alındığı gibi, aynı zamanda Hz. Muhammed’e ve onun Ehl-i Beyt’ine okunan duadır. Aleviler Salâvatı, dua ve ibadet olarak kabul ederler. Çünkü Cenab-ı Allah Kuran’da: “Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavât getirirler. Ey müminler! Siz de ona ve yakınlarına salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin” buyrulmuştur.
Yine Kuran’da: “Ey ümmetler! Her birinize bir şeriat ve bir minhaç (ışıklı yol) verdik. Allah, dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde, sizi denemek için böyle yaptı” denmektedir. Şu ayette de: “Biz her ümmet için bir ibadet şekli belirledik; onlar onu izlerler” diyor. Kuran ayetlerinde görüldüğü gibi, Allah, her ümmet için bir yol ve ibadet şekli belirlemiştir.
Kuran’da Hz.İbrahim’e: “İnanan kullarına söyle: Dua ve ibadet etsinler” deniyor.
Şu ayetlerde de: “İsrail oğullarından şöyle bir söz almıştık: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetime, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İbadeti dosdoğru yapın, zekatı verin…” deniyor.
Hazret-i İsa: “Beni bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. Yaşadığım sürece bana ibadeti, zekatı önerdi” demektedir.
Görüldüğü gibi, Cenab-ı Allah, Kuran’da, “Biz her ümmet için ışıklı bir yol ve ibadet şekli belirledik” diyor. Yine İbrahim Peygamber’e, ibadet et, zekatı ver diyor. İsrail oğullarına, Allah’tan başkasına ibadet etmeyin diyor. İsa Peygamber de:“Allah bana ibadet ve zekatı önerdi” diyor. Biz biliyoruz ki, her peygamberin ve onlara bağlı olanların ibadet şekli ayrı ayrıdır. Ellerinde Tevrat veya İncil olduğu halde dua ediyorlar. Öyle ise Allah, onların bu yaptıklarını ibadet olarak kabul ediyor. Çünkü Cenab-ı Allah, yapılan ibadetin şekline değil, özüne bakmaktadır. İşte, Alevi ve Bektaşiler, bu bağlamda Kuran’ın tasavvufi yorumunu esas alarak, kendilerine özgü bir ibadet şekli benimsemişlerdir. Bu ibadetin içerisinde kıyam, rüku, secde, dua ve tevhit vardır ve bu ibadeti de cem evlerinde yerine getirirler.


*ALAZ*
Açık Profil bilgileri
*ALAZ* - Özel Mesaj gönder
*ALAZ* - Daha fazla Mesajını bul

3 Hafta önce #3
*ALAZ*
Administrator




Üyelik tarihi: Mar 2008
Yaş: 23
Mesajlar: 631 alevi bektaşi oruç anlayışı

--------------------------------------------------------------------------------

Alevi ve Bektaşi oruç anlayışı:
Evet vardır. Kuran’da: “Ant olsun tan yerinin ağarma vaktine, on geceye” diyor. Yine Kuran’da: “Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır” deniyor. Bu ayetler: Muharrem orucu ile ilgilidir. Kuran’da: “Ant olsun tan yerinin ağarma vaktine, on geceye” deniyor. On geceden kasıt, on gün tutulan oruçtur. Sizden öncekilere farz kılındığı gibi demekle, Hz. Muhammed öncesi peygamberleri kastediyor. Çünkü Kuran’da: “Sizden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yasa da buydu. Sen bizim yol ve yasamızda değişme bulamazsın” deniyor.
İşte, Hz. Muhammed öncesi tutulan oruç, Muharrem orucudur, bu orucu Hz. Peygamber’imiz de tutmuştur. Öyle ise hangi peygamberler bu orucu tutmuştur? Kuran yorumcuları şöyle açıklıyorlar:
1. Adem Peygamber, 10 Muharrem günü eşi Havva ile buluştuğu zaman, yüce Allah’a şükranlık orucu tutmuştur.
2. Nuh Aleyhisselam, 10 Muharrem günü tufandan kurtulunca, şükranlık orucu tutmuştur. Ayrıca o gün gemide kalan erzakları bir araya getirerek aşure pişirmiştir. Aşr, on demektir, aşur veya aşura, Muharrem’in onuncu günü pişirilen buğday tatlısıdır.
3. Hz. İbrahim Peygamber, Nemrut’un attığı ateşten kurtulunca, Allah’a şükretmek için oruç tutmuştur.
4. İshak veya İsmail Peygamber, kurban olmaktan kurtulunca, şükranlık için oruç tutmuştur.
5. Yakup Peygamber, oğlu Yusuf’a kavuştuğu zaman şükranlık için oruç tutmuştur.
6. Eyüp Peygamber, ağır dertlerinden kurtulunca şükranlık için oruç tutmuştur.
7. Yunus Peygamber, balığın karnından kurtulunca şükranlık için oruç tutmuştur.
8. Musa Peygamber, Firavun’un gazabından kaçarken, Kızıl Denizin, mucizevi bir şekilde kendisine yol vermesinin şükranlığı için oruç tutmuştur.
9. İsa Peygamber, şükranlık için oruç tutmuştur
10. Allah’ın Resulü, Hz. Muhammed Mustafa da Emevilerin zulmünden kurtulmak için Medine’ye hicret etti. Medine’ye sağ salim dönmesinin şükranlığı olarak on gün oruç tuttu ve aşure pişirdi.
İşte, isimlerini saydığımız bu peygamberler, kendileri için kurtuluş, kavuşma ve müjde günü sayılan bu günlerde, bir gün kendileri için, birer gün de kendisinden önceki peygamberlerin tuttuğu orucu tutmuşlardır. Bu peygamberler için kurtuluş veya müjde günü sayılan on muharrem günü, Hz. Peygamber’in torununa felaket ve musibet günü olmuştur.


*ALAZ*
Açık Profil bilgileri
*ALAZ* - Özel Mesaj gönder
*ALAZ* - Daha fazla Mesajını bul

3 Hafta önce #4
*ALAZ*
Administrator




Üyelik tarihi: Mar 2008
Yaş: 23
Mesajlar: 631

--------------------------------------------------------------------------------

2. Oruç: Alevilerin kendilerine özgü bir oruç anlayışları vardır. Oruç Allah rızası için tutulmalıdır. Oruç deyince hemen aklımıza Ramazan ayı içerisinde hiçbir şey yemeden, içmeden tutulan 30 günlük oruç ve aç durmak gelir. Aslında oruç bu değildir, oruç tüm azaların orucudur. Yani beden orucudur. Alevilerin de tutmakla yükümlü oldukları oruçlar vardır. Ama, Alevilerin oruç anlayışı, sadece aç durmak anlamında değildir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Elin orucu: Oruçlu olan bir kimse, hiçbir vesiyle harama el uzatmamalıdır.
Dilin orucu: Oruçlu olan kimse hiçbir vesiyle yalan, küfür, dedikodu ve gıybette bulunmamalıdır.
Belin orucu: Oruçlu olan bir kimse, zinadan ve şehvetten uzak durmalıdır.
Gözün orucu: Oruçlu olan bir kimse, hiçbir şeye kötü gözle bakmamalıdır ve gafletten uzak durulmalıdır.
Kulağın orucu: Oruçlu olan bir kimse, tüm kötü fiillere kulağını kapamalı, yasaklanmış olan şeyleri duymamalıdır.
Nefsin orucu: Oruçlu olan kimse, tüm nefsani duygulardan uzak durmalıdır, şehvetten kendisini korumalıdır.
Kalbin orucu: Oruçlu olan kimse, her an Allah’la beraber olduğunu bilmeli, hiçbir vesile Allah’tan uzak olmamalıdır, her an için tefekkürden uzak kalmamalı ve vermiş olduğu nimetlerden ötürü, Allah’a şükretmelidir.
İradenin orucu: Cenab-ı Allah, ahseni takvim üzere, yani en mükemmel olarak yarattığı insana, diğer varlıklardan fazla olarak “irade sıfatı” vermiştir. Oruç tutabilen bir kimse, iradesine hakim kimsedir. Nefsimiz bizden pek çok şey isteyebilir. Eğer biz, nefsimizin her istediğini ona verecek olursak, onun tutsağı oluruz. O vakit irademiz elimizden gitmiş, onun tutsağı sayılırız. Ama, acıktığı zaman yemek, susadığı zaman su vermezsek, herhangi bir kötülüğe sebep olabilecek fiili yerine getirmezsek, o vakit biz irade sahibi sayılırız ki, bu da bizi kemale ulaştırır.
Ruhun orucu: Cenab-ı Allah’ın kendi öz cevherinden ve tertemiz olarak bize verdiği ruhumuzu, manevi duygularla beslemeliyiz. Nasıl ki, müzik ruhun gıdasıysa, buna benzer tüm ibadetlerimiz de ruhun gıdasıdır. Buraya kadar saydıklarımızı gereği gibi uygulayabilirsek, bu hareketlerimizin tümü, ruhun gıdasıdır. Bir Alevi veya Bektaşi, ikrar verip musahip olur, muntazam Hakk, Muhammed, Ali yoluna devam ederse, her sene görgüden geçip üzerinde kul hakkı bulundurmazsa, hayat boyu oruçlu sayılır. O Allah’tan, Allah’ta o kulundan razı olur.


*ALAZ*
Açık Profil bilgileri
*ALAZ* - Özel Mesaj gönder
*ALAZ* - Daha fazla Mesajını bul

3 Hafta önce #5
*ALAZ*
Administrator




Üyelik tarihi: Mar 2008
Yaş: 23
Mesajlar: 631

--------------------------------------------------------------------------------

ALEVİLERDE NAMAZ İBADETİ ANLAYIŞI



Namaz,Farsça bir kelimedir, Arapça’sı “ “Dua” , Türkçesi “Tanrı’ya yalvarıp yakarma, dilek dileme” dir. Farsça’da, dua etmek yerine “namaz handan ” yani “ dua okumak, dua etmek “ denir.
Kur-an’ı Kerim’deki “Salat” kelimesi, Türkçeye çevrilirken “Namaz” diye aktarılmış, bu bir gelenek halinde sürmüştür.
Kur-an’ı Kerim’de “Ey müminler! Günde 5 vakit namaz kılınız (sabah,öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazı eda ediniz ve bu 5 vakit rekat sayıları da şunlardır…) diye Cenabı Hakk’ın açık bir emri yoktur. Hz. Yusuf’tan, Musa’dan, Firavundan, Ebu Lehep’den vb. uzun uzadıya kıssalar sunan Cenabı Hak, namazdan hiç böyle detaylar vermemiştir. Sadece ve kısaca 37 yerde “ Salat eyleyin” emri geçmiş fakat salat’ın nasıl kılınacağını genişçe anlatmamıştır.
Kur-an’da, Allah en çok zikir üzerinde durmuş, zikir ayetlerinden birinde “Allah’ın zikri en büyük ibadettir” buyurmuştur. Bir başka ayette de “Benim gerçek mümin kullarım otururken, dururken, bir yere yaslanıp otururken hep beni anarlar” (Ali imran ve müzzemmil suresi 5- 6- 7- 8 ayetlerinde) buyurmaktadır.
Aleviler Kur-an’ı Kerim’in zahir anlamı ile değil, batın anlamı ile amel eder, ibadetlerini buna göre yaparlar.
Alevililerin Aleviliğe göre, Sünnilerin Sünniliğe göre ibadet biçimleri vardır. Sünnilikteki NAMAZ’ın karşılığı, Alevilikte NİYAZ’dır. Yani, Sünni’nin namazı, Alevilerin de niyazı vardır.
Namaz da , niyaz da dua’dır, ibadettir.
Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm erenler, mutasavvıflar, hep niyaz’dan, salat-ı daimden yana olmuşlardır. Bir Sünni bilgini, rahmetli Prof. Dr. Mahmut Eröz, Alevilik üzerine yaptığı bilimsel –sosyolojik araştırmalar sonunda elde ettiği gerçekleri, bu konuyu bilmeyen Sünni yurttaşlarımızın da okuyup anlaması için yayınladığı kitapta diyor ki ;
“Türkler, kitleler halinde İslamiyet’i kabul ettiler, şehirlerde yeni dinin bütün icapları yerine getirilirken, göçebeler, Müslümanlığı şeklen kabul ettiler.Göçebe Türler eski dinlerinde olduğu gibi, şimdi de kadın – erkek bir arada bulunuyor ve ibadetlerini ( cem ibadetini) büyük vecd (coşku) ve heyecan içinde müzik ve semah dönerek yapıyorlardı. Bu hususu çok iyi bilen Yesevilik, Orta Asya göçebeleri arasında yayılma başarısı gösterdi.
Bu ayinlerde mâşeri vicdan, kolektif şuur, en güçlü ve en galeyanlı haline ulaşır. Bizim “ mum söndü” zannımızdan tamamen aksi yönde, iffetli ve saygılı bir tavır ve davranış içinde yapılan cem törenlerinde ve bütün hayatın çeşitli evrelerinde, kadınlar (bacılar) cemaatin manevi kontrolü ve himayesi altındadır. Kadınların (bacıların) namusu, cemaatin namusu demektir. Kızılbaş-Alevi-Bektaşi cem evlerinde,aile kurumunun kutsallığı ve namus anlayışını biraz aşağıda göstereceğiz. Burada hemen belirtelim ki, bu kapalı toplantılar, birer işret ( içkili alem), ahlaksızlık meclisi asla değildir. “Hak Meydanı” adı verilen, Hakkın, hakikatin orada doğduğuna inanılan birer ibadet meclisidir. Bu ibadet, şeriat’daki namaz karşılığıdır. Buna ise niyaz denir.
Alevi- Bektaşilerin inanışlarına göre, şeritte namaz,camide imamın arkasında kılınır.
Tarikatta ise, cemal cemale, yüz yüze kılınır. KABE, insanın gönlüdür. “ Adem’e secde ediniz ! “ ayeti gereğince, insana secde edilir. Kabe’de nasıl, Kabe’nin etrafında bir halka namazı kılınırsa, burada da öylece bir Halka Namazı olur. Bu, eski Türk tarihinin, İslam’i bir şekilde yorumundan başka bir şey değildir. Ancak, bu bile, bu saf ve temiz insanların, nasıl yanlış ve kötü şekilde yorumlandığını göstermeye yeter sanırız. (bk; Doç.Dr. Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik – Bektaşilik, sf.309).


*ALAZ*
Açık Profil bilgileri
*ALAZ* - Özel Mesaj gönder
*ALAZ* - Daha fazla Mesajını bul

3 Hafta önce #6
*ALAZ*
Administrator




Üyelik tarihi: Mar 2008
Yaş: 23
Mesajlar: 631

--------------------------------------------------------------------------------

Yunus Emre’ye Göre Asıl İbadet Nedir?

“Yunus’a göre oruç, namaz, gusül, hac, aşıklara perdedir. Aşık bunlardan münezzehtir. Aşk milleti her milletten ayrıdır. Aşıkların ayetleri, dünyada da bambaşkadır, ahrette de Aşıkların namazı, el suyu banmadan, el ayak deprenmeden, baş secdeye gitmeden kılınır.
Zaten Yunus, açıkça söyler:
“Ben oruç namaz için süci içtim esredim
Tesbih seccade için dinlerim şeşte kopuz”

Namaz kılmıyor diye kınadığını, bu yüzden de kınayanlara: “Kılarım, kılmam , tanrı bilir; Müslüman kimdir, kafir, kim: Tanrı’dan başka kimse bilmez; Tanrı niyaz’ımı geçirdiyse namazımı bilirim ben… der.
“Bana namaz kılmaz diyen ben kılarım namazımı
Kılarsam kılmazsam ol Hak bilir niyazımı”

Yunus’a göre asıl İBADET, asıl ABDEST, NAMAZ doğruluktur:
“Abdestimiz , namazımız, doğruluktur taatımız
Aşka bağladık safımız, safımızdan kim ayıra”.

İnsanda kötü huy, bir illettir. İster Kabe’ye varsın ister mescide, ister suyla yıkansın, ister selle; neyeyarar?

“Gerçek Kabe’ye varalım gerçek mescide girelim
Gerçek su ile yunalım çün illetimiz”.


ALEVİ İNANCINA GÖRE Allah KATINDA EN DEĞERLİ İBADET AHLAK GÜZELLİĞİ VE DOĞRULUKTUR


“ Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil
Yol o dur ki doğru vara göz o dur ki Hakkı göre
Er o dur ki alçak dura yüceden bakan göz değil”.
(Yunus Emre)


Aleviler, İslami inanç esaslarına uymakla birlikte, öz olarak “ eline- diline- beline” sahip olup, kötülüklerden sakınmayı öz benliğini arındırmayı, verdiği sözü tutmayı, başkalarının haklarına el uzatmamayı, ibadetlerinin temeli olarak kabul etmişlerdir. Tanrı da Kur-an’da, kötülüklerden kaçınan kullarını müjdeliyor:
“Peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz.Kim inanır ve nefsini ıslah ederse ( öz benliğini kötülüklerden arıtırsa) onlara korku yoktur”.
İşte Allah’ı bir bilen, Muhammed- Ali’ye ikrar veren Aleviler, daha bu dünyada iken alıp vereceklerini ödemek ve öbür dünyada Tanrı’nın karşısına “kul hakkı” ile çıkmamak için görgü ceminde topluca sorguya çekilerek ibadetlerini yerine getirirler.
İbadet, Allah ile kullar arasında bir bağdır. Hz. Muhammed “ Ben ancak güzel huyları tamamlamak için gönderildim” buyuruyor. Bu hadis bize bildiriyor ki insanın değerleri ancak ahlaki ve dürüstlüğü ile ölçülebilir. İslam’da, göstermelik ibadetlerin hiçbir değeri ve sevabı olmadığı, Tanrı katında asıl ibadetin iyilik yapmak olduğu Kur-an’da MAUN SÜRESİ’NDE açıkça şöyle bildiriyor:
MAÜN SÜRESİ’NİN ANLAMI:

1-Ya Muhammed! O, dini (sorgu-sual gününü) yalanlayanı gördün mü?
2-3. Şunu iyi bil ki: İşte odur yetimi itip kakan, öksüzü azarlayan; yoksula, düşküne yedirmeyi teşvik etmeyen.(Düşküne ve öksüze yapılan merhametsizlik, dinsizlik alametlerinden sayılıyor).
3-Vay haline o gösteriş namazı kılanların. (Cehennemdeki Veyl Deresi onlar için yaratıldı).
4-Onlar ki kıldıkları namazdan habersizdirler.(Zevk alamazlar,duygulanamazlar. Hal bu ki namaz kul ile Tanrı arasında birleşmelidir.Kul haklarına riayet edilmeden kılınan namazda ise birleşme değil, ayrılma vardır. Evet, yazık o kimselere ki ömürlerini gaflet vadisinde, sapkınlık yolunda, kuruntular ve zanlar ile geçirirler. Onların tek amaçları, çıkarlarını sağlamaktan ibarettir).
5-Bunlar böyle münafık ve riyakarlar dır ki; hiçbir şeylerini Allah için yapmazlar, hep gösteriş için yaparlar. (Din sömürüsü yapıp ,insanlara kötü davranırlar,göstermelik olarak kıldıkları namaz ve tuttukları oruçla cennete gideceklerini sanırlar.)
6-Ve öyle dünyaya taparlar ki: zekatı vermedikleri gibi ,iş bitirmek için iğreti bir yardımda bulunmayı bile yanaşmazlar hatta engel olurlar.(insanlığa hizmeti,düşkünlere karşı ufak bir yardımı esirgerler.işte yazık bunların haline !... Bunlar, cehennemin veyl deryasında boğulacaklardır.) (Kur’an ,Maun suresi)

Tefsirini okuduğumuz Maun suresi’nde olduğu gibi ,birçok ayet ve hadislerde de İSLAM DİNİ’ nin amacının ahlak güzelliklerini en son doruğuna çıkartmaktan ibaret olduğu belirtilmiştir.
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Mesaj gönderen alone_man »

Siyonist ve sebatayist bektaşilerin her konuyu çarpıttıkları bir yazı
zaten onların yöntemi böyledir pisliklerini doğru bilgilerin arasına saklarlar vğe konuyu bilmeyenler çarpılır kanar aldanır.

ama bu pis bektaşiler bu oyunlarına alevileride bulaştırmak için hep alevi-bektaşi inancı diye bunu sunarlar zaten alevilerin aldanmasının bir nedenide budur.

alevilikle bektaşiliği ayırdığımızda bunların tüm oyunları sona erecektir,

tüm pis işler bektaşilerin üzerinde kalacak
tüm güzellikler alevilerin olacaktır.
burada yaptığımız mücadelenin özü zaten budur,
ama bunu bile anlamayan o kadar çok ahmak varki
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Mesaj gönderen 3nokta »

Aslında onlar hep yapıyor bunu. Çarpıtma! Sadece çarpıtma olduğunu yazmakla kalmamamız lazım. Her bir tümcesine tek tek yanıt verilir. Hem de güzewl yanıtlar.
bu yanıtlar büyüklerimiz tarafından ayrıntılı olarak verilecektir.
Ancak şunu söylemek istiyorum: Siyonizt dosları, yol yezitlerinin tek amacı Aleviliği farklılaştırmaktır. Caferilikten uzaklaştırmaktır. Bunu da bu şekilde ayetlerin manasını çarpıtarak yapıyor. Dikkat edersen 12 imamlardan ehli Beyt (as)dan delil sunamıyorlar. Çünkü ayetleri daha kolay çarpıtabiliyorlar. o yüzden bunların üzerine iyi düşünmek lazım.
Mesela salatın namaz olmadığını dua olduğunu söylerler. Ancak öyle değildir. Salat bir çeşit duadır ama her dua bir salat değildir. Kuran'da salat ve dua sözcükleri aynı ayet içinde de kullanılmaktadır. Arapça olan bu iki sözcüğün aslında farklı manalara geldiğini bu sayede anlamak mümkündür. Salat Farçası namaz olan dua-ibadet şeklidir.
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

meshedi313 yazdı:Mesela salatın namaz olmadığını dua olduğunu söylerler. Ancak öyle değildir. Salat bir çeşit duadır ama her dua bir salat değildir. Kuran'da salat ve dua sözcükleri aynı ayet içinde de kullanılmaktadır. Arapça olan bu iki sözcüğün aslında farklı manalara geldiğini bu sayede anlamak mümkündür. Salat Farçası namaz olan dua-ibadet şeklidir.
meşhedi can
bu konuda o kadar çok kandırılan kişi varki
internette birçok kişiyle bu konuda tartıştık adamlar salatla namazı sürekli karıştırıyorlar ve bu karışıklığı namazı inkar için kullanıyorlar.sonra hiç utanmadan halka namazı diye uyduruk bir şekli savunuyorlar o zaman madem salat duadır halka namazını niye savunuyorsunuz deyincede sen şiisin deyip kaçıyorlar bu ahmak vede sinsi bektaşilerin elinden alevi halkımızı kurtarmalıyız.
tanrı58 (Üye Silinmiştir)

Mesaj gönderen tanrı58 (Üye Silinmiştir) »

türkiyedeki bektaşilerin ve kızılbaşların inançlarını hoş karsılamak lazım,çünkü onlar türk şaman dinin evrimselleşen son kalıntılarıdır.
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

tanrı58 yazdı:türkiyedeki bektaşilerin ve kızılbaşların inançlarını hoş karsılamak lazım,çünkü onlar türk şaman dinin evrimselleşen son kalıntılarıdır.
kendi
Evrimleşme sürecinde yeni bir halka oluştur ve nickini değiştir.
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Mesaj gönderen 3nokta »

Haklısın abi, zaten dikkat ediyorum da artık eskisi gibi inkarda etmiyorlar kuranı artık manada çarpıtmaya gidiyorlar ama unuttukları bir şey var Alevi yolunun önderleri dedeler izzettin doğan vs değildir onların yorumları bizi ilgilendirmiyor Alevinin önderi EhliBeyt'tir ve Kuranın Ehl-i Beyt yorumu bizi ilgilendiriyor.
Biz insanımıza ve tüm insanlara haklikatın temel iki kaynakta olduğunu anlatırsak gerisi Allah'ın izniyle gelecektir.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Ali Balcı
Mesajlar: 1
Kayıt: 07 May 2008, 16:25

Mesaj gönderen Ali Balcı »

alevilik Allah'ın kullarının kendisine ulaşmaları için ipleri olan PeygamberimizAS. ve ehlibeyti ,kuran ve 12 imam ışığında gitmek değilmidir.Evet ....öyleyse biz aleviler önce kuranı kerimin ve peygamberimizin , 12 imam ın dediğini ve yaptıklarını yapmamız lazım gelir.İmamlarımızı takip etmemiz gerekir. Hz.Ali ( AS) namaz kılarken huşu içinde namazını kılardı.Hz.Zeynel Abidin ( AS.) abdest alırken sapsarı kesilirdi Bu halinin nedeni ni soranlara siz benim kimin karşısına çıktığımı biliyormusunuz.Buyurmuştur.Kısacası alevilik kuran ,peygamber ve 12 imamdan ve onların dedikleri ile yaptıklarından asla ayrı değil dir.namazsız oruçsuz alevilik olmaz.
KARAPAPAK MURAT
Mesajlar: 325
Kayıt: 20 Ara 2007, 17:22

Mesaj gönderen KARAPAPAK MURAT »

ığdırda akpye hayli bir oy atan azeri alevilerin akpden cami olayında böyle bir kazık! yemelerine hiç şaşırmamak lazım. ama azeriler yine işini bilirler belki Mhp onları kurtarır. şmyle bir hususta var. alevi halkını eğitmeye giden bir başka yol ise alevi dedelerini eğitmektende geçer. bu halka asırlar boyunca birçok siyasi ve dini sorunlara karşın yol göstermiş insanlara amansız saldırı yapmak hazırbuluculuktur. dedelerin evlerinde kaç tane fıkıh kitabı vardı da bu erkanı gütmediler acaba?
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Mesaj gönderen alone_man »

KARAPAPAK MURAT yazdı:alevi halkını eğitmeye giden bir başka yol ise alevi dedelerini eğitmektende geçer. bu halka asırlar boyunca birçok siyasi ve dini sorunlara karşın yol göstermiş insanlara amansız saldırı yapmak hazırbuluculuktur. dedelerin evlerinde kaç tane fıkıh kitabı vardı da bu erkanı gütmediler acaba?
iyi münafıksın ha her fikrin her yazdığın kaliteli münafıklığını belgeliyor
şimdide dedelik kurumun canlandıracağız öylemi
bir yığın soyu ne olduğu belli olmayan insanları yücelteceğiz öylemi
hayır aslanım bu işi kim bilirse alim o olacaktır
şaman dedelerine asla prim tanınmayacaktır.
Cevapla

“Aleviliğin Tanımı, Tarifi” sayfasına dön